İmtihan sürecinde geçirilen zorlu virajlarda yoldan çıkmamak için yollarda dikilen yol işaretlerine dikkat etmek ve uymak gerekmektedir. Kur’an, özü itibariyle çetin dünya hayatı sınavında, insanların yürüyüş mesafesi boyunca koyulmuş yol işaretlerini barındırır. Bu kelamın sahibi de, kainatı yaratan Allah’tır. Kur’an’ı bir beşer sözü gibi algılamak, kayboluşun, hakikat erdeminden kopuşun en temel sebebi olur. Bu bağlamda, Kur’an’ın sorumluluk bilincini kuşanmış Mü’minler için yol gösterici olabilmesi, O’na tabi olanların gönüllerini de işin içerisine sokmalarına bağlıdır. İman, kendini Allah yoluna adamanın, bütün benliğiyle Allah’a yönelmenin diğer adıdır. Allah’ı, hayatın her aşamasında yegane otorite tanımanın diğer sembolik ifadesidir. Bu Kur’an insana emrolunduğu gibi dosdoğru olmasını,[1] kötülüğü iyilikle savmasını,[2] kin ve öfkesinin onu adil davranmaktan alıkoymaması gerektiğini,[3] sonuçları itibariyle kişiyi Allah’a karşı inkara sürükleyen anne-babasına bu hususta isyan etmemesini[4] ama dünyevi ölçüler çerçevesinde örfün gerektirdiği bakım ve ilişkileri koruması gerektiğini, yetimi itip kakmamasını,[5] insanlara karşı büyüklük taslanmamasını[6] ve verilen nimetlere karşı nankörlük duygusu içerisinde hareket edilmemesini[7] emrederken, insanlığa hayat verecek unsurları yegane gaye edindiği, kalbi ve aklı hakikati algılamaya açık herkes tarafından kabul edilir.
Bundan daha önemlisi; Kur’an, iman salt bir inanma ve bağlılık ifadesi şeklinde algılamıyor, onun izlerinin hayata yansımasını gerekli görüyor. Yukarıda ifade edilen ayetlerin ışığında hadise ele alındığında, Kur’an’ın imanı, kişiliğin inşa süreci veya programı şeklinde ortaya koyduğu izlenir. Hayatın her aşaması ile ilgili temel ahlaki ilkeleri vaz ederek, Allah’ın istediği prototipi ortaya koyan ya da ana hatlarıyla koordinatlarını belirlediği ahlaki karakter kodlarıni beyan Kur’an, hiçbir söz ve eylemin karşılıksız kalmayacağı ilkesini salık verir.
İman yolunu tercih eden kendi lehine bir iş işlemiş olur.[8] Allah, kanunu koymuş ve herkesin ancak kendi çalıştığının karşılığını elde edebileceğini[9] belirtmiştir. Allah, çalışan ile çalışmayanı muhakkak bir tutmayacaktır.[10] İnsanların başına gelen her türlü şey, yine kendi elleriyle kazandıkları yüzündendir.[11] Bu bağlamda, Allah’ın kulların iman etmesine bir ihtiyacı yoktur. Allah, kendinden bir nur ile desteklediği Mü’minlerin önünü açacak ve ahirette mutluluk yurtlarına koyacaktır.
İman’ın izlerinin üzerinde görülmediği iman sahiplerinin yaratan nezdinde bir değerleri yoktur. İmanda samimiyetin delilleri ortaya koyan davranışlarla ölçülebilir. İşin kalbi, derinlikli boyutu bir tarafa, amele yansıyan iman, içerdeki cevherin dışa vurumu misalidir. Süreklilik arz etmeyen, belli bir takım sürelerle kısıtlanan özel davranışlar sahiplerinin niyetlerini er geç belli edecektir. Akıl ve kalp yoluyla onaylanmayan, karaktere işlemeyen ve şahsiyetin bir parçası kabul edilmemiş davranışların muhatap bazındaki etkisi de sathidir. Bu açıdan samimiyet,d gösteriş hilesini alt eden en etkili silahtır.
Kur’an’a genel hatlarıyla göz gezdirildiğinde, olumlu nitelikleri kuşanan şahsiyetin inşasını temelde hedeflediğini görmek mümkündür. Allah’ın yeryüzündeki halifesi konumundaki insanın tevdi edilen ‘emanet’i sahiplenmesi, O’nun mahiyetini kavraması ve yaşaması ile söz konusu edilebilir. Tam bilinmeyen, bilgisine sahip olunmayan hususların içselleştirilmesi, kabul edilmesi imkansızdır. Neye, nasıl inanacağı konusunda bir öngörüsü olmayan insanın aldığı yolun mesafesi çok kısadır. Bu ihtiyaca yönelik olarak Kur’an indirilmiş, Hz.Peygamberin örnekliği ve açıklamaları ile hayata indirgenmiştir. Bu açıdan Hz. Peygamberin hayatı, Kur’an’ın yeryüzünde dolaşan, yürüyen tanığıdır. Bundan dolayı Kur’an, Hz. Peygamber’in sünneti olmadan anlaşılamaz.
[1] Şura, 42/15.
[2] Fussilet, 41/34.
[3] Maide, 5/8.
[4] Ahkaf, 46/17.
[5] Hakka, 69/33,34.
[6] Mü’min, 40/60.
[7] Mü’min, 40/61.
[8] Casiye, 45/15.
[9] Necm, 53/39.
[10] Mü’min, 40/58.
[11] Zuhruf, 43/76.