İnsan, anne karnından itibaren etiğiyle kemiğiyle ve ruh dünyasıyla anne tarafından yoğrulan en değerli varlık.
Bakara 233, Lokman 14, Ahkaf 15 ve Talak 6. Ayetlerde annelerin bebeklerini en az 24 ay emzirmelerinin Allah Teala tarafından emredilmesi, farz kılınması bu yoğurmanın zaruretini ortaya koyuyor.
Ecdadımız bu farzın ifasında anne devreye giremediği durumlar için Irzahane (Süt annelik) Vakıflarını devreye koyarak bebeklerim mutlaka anne sütü almalarını sağlamıştır.
Zira anne en 24 ay bebeğine sadece dünyanın en kıymetli, yeri doldurulamaz gıdası olan sütünü değil; ayı zamanda sevgiyi, şefkati, merhameti, muhabbeti, meveddeti ve özgüveni aşılıyor.
Bir fidan olan bebekte aşılanan bu çekirdekler bir ömrün koordinatlarını belirliyor.
0-3 yaşta yaşanan anne yoksunluğu çocuğun fiziki ve ruhsal dünyasına “oral fiksasyon” dediğimiz telafisi tamamen mümkün olmayan kalıcı hasarlara yol açıyor.
Bağımlılıktan, gelişme geriliğine, zekâ gelişiminden psikolojik problemlerine sebebiyet veriyor “oral fiksasyon” sendromu.
Belki de en büyük zararı kişinin inanç dünyasında oluşturduğu tahribat.
Çocuk ilk olarak inanmayı, güvenmeyi, sığınmayı, sekinet bulmayı, bağlanmayı anne ile tecrübe eder.
Çocuğun anne ile yaşadığı bir kopma, ayrılma, terk edilme, şiddet görme, dengesiz hareketler ruh dünyasında kalıcı boşluklar oluşturur.
İlkler çok önemlidir, gömleğin ilk düğmesi yanlış düğmelenirse arkası yanlış devam eder.
Peygamberimiz bir gün ashabı ile yürürken yol kenarında bir kadının kendisinden biraz uzaklaşmış çocuğuna seslendiğini işitti.
Kadın çocuğa, “gel çocuğum sana hurma vereceğim” dedi.
Peygamberimiz durdu, ashap durdu, hep birlikte anne ve çocuğunu izlemeye başladılar.
Çocuk küçük adımlarla annesinin yanına gitti, annesi de çantasından çıkardığı hurmayı verdi.
Peygamberimiz ashabına dönerek;
“Eğer anne çocuğuna vaat ettiği hurmayı vermeseydi çocuğuna ilk yalanı, aldatmayı, kandırmayı öğretecekti” dedi.
Çocuk ve ailenin içerisinde kadının önemini Peygamberimiz, “kime iyilik edeyim ey Allah’ın Elçisi?” diye soran sahabesine tam üç kez “annene, annene, annene” cevabını vererek net bir şekilde göstermiştir.
Anneyle inanmayı, güvenmeyi, sevgiyi, saygıyı öğrenen çocuk daha sonra büyüdükçe çevresine uygulamaya başlar ve bu uyarlama Rabbi Teala’ya kadar gider.
Kısaca; insanın eşya ile ilişkisinin temelleri anne ile atılır.
Bu hakikati yaşadığım bir vakıa ile yakından gördüm.
Eşime mutfak eşyalarını yardım ederken çay bardağını tezgâha düşürdüm ama kırılmadı.
Eşim yüksekten düştüğü halde kırılmayan cam bardağın mutlaka kırılması inancını en kararlı şekliyle ifade ederek sağlam bardağı kırdı.
Bu inancı annesinden erken dönemde almış ve kesindi.
O bardak kırılmalıydı.
Bu olay iman ve inkâr psikolojisinin temel taşları bu olay üzerinden de ne kadar derine atıldığına işaret ediyor.
Bediüzzaman Said Nursi, annenin bu önemine, insanın birinci ve en değerli muallimi olduğu hakikatine şu cümlelerle dikkat çeker:
“Evet, insanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi, onun validesidir. Bu münasebetle, ben kendi şahsımda katî ve daima hissettiğim bu mânâyı beyan ediyorum:
Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım halde, kasem ediyorum ki, en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum validemden aldığım telkinat ve manevi derslerdir ki, o dersler fıtratımda, adeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş. Sair derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini aynen görüyorum. Demek, bir yaşımdaki fıtratıma ve ruhuma merhum validemin ders ve telkinâtını, şimdi bu seksen yaşımdaki gördüğüm büyük hakikatler içinde birer çekirdek-i esasiye müşahede ediyorum.”
Sağlıklı birey, huzurlu toplum için mutlu aile ve ailenin de merkezinde yer alan annenin değeri, konumu, emeği, mesaisi, çocuk psikolojisindeki etkisi üzerinden; ateizm, deizm, fideizm, agnostisizm tartışmalarına daha yakından ve derinlikli bakmanın gerçeğe ulaşma konusunda önemli olduğunu düşünüyorum.
(insaniyet.net sitesinde yayınlanan yazımdır.)