Fatih Sultan Mehmet’e aşık
İLK KADIN ŞAİR ZEYNEP HATUN
Ezeli âlemden beri yazılıp okunan
Şiirdir kâinat, görmeyen gözlere inat
İnsan ruhunda şiirsi bir hâl vardır
Kimisi bu hâli hırpalayıp atlarken
Kimisi altın rafa kaldırır
Şair; söz avcısı, dehlizlerde gezen deli
Bazen deli, bazen veli;
Fışkırtır özünden fişek gibi
Şiir denilen cevherî sözleri
*
Gönül bu dinlemez ferman
Ne şah dinler ne padişah
Dinleyin bu hikâyeyi dinleyin!
Gönlü yücelerde gezen,
Şair ruhlu bir hatunun sevdasını belleyin!
Osman Oğulları’nın altın çağında
Fatih Sultan Mehmet’in gençlik yaşında
Divan edebiyatı şekil alırken
Kadın kafes ardında nefes alırken
Sarayın bahçesinde
Güzel mi güzel
Yüreği çeşm-i gazel
Fatih’le akran
Ve ona hayranlık duyan
Bir genç kız varmış.
Asıl adı Zeynünnisa olsa da
Tarih onu Zeynep diye bilmiş tanımış
Gül dalına konmuş şeyda bülbül misali
Şiirler şarkılar dudağından terennüm ederken
Mest ederek dinletmiş herkese kendini…
Dinletmiş!
Dinletmiş herkesi lâkin!
Gönlüne bir söz dinletememiş
Zeynebin nâif gönlü,
Koca şehzadenin varmış dalına kilitlenmiş!
Umulur! Olur ya!
İhtimal ki Devletlüm, belki derya tutuşa!
Ümit gönlün ekmeği, bitmez
Suyu kuyusu tükenmez
Saray kapısında beklenen bitimsiz anlar
Gözlerin gözlere dokunduğu o latif anlar
Zeynep’in halinden bilmem ki kim anlar?
Genç kızın gönlündedir sevdiği halka halka
Aşk-ı muhabbet onda yürek dalgalandıkça
Hecelerin manası, müsavattır canana
Her bakış açısında onun nazarı kârdır
Şehzade ne âlemde, gönlü duvar göremez
Zeynep gizli sevdada fazla açık veremez
Tüm yolları tıkanmış, canı safa süremez
Varlıklar aynasında yârin zâhiri vardır.
Gün olur devran olur,
Şehzade hedefini tam on ikiden vurur
Daha gececik yaşında
Tahtına geçer kurulur…
O artık bir sultan, bir padişah
Osmanlı payitahtını
Payidar edecek bir şah, gülşah!
Asil soylu yiğit, yağız delikanlı,
Boyunu arşın arşın çoktan aşmış aklı
İlim irfan peşinde, hedefi yükseklerde
Bir gönül var ki onda
Zor bir sevgilinin peşinde…
Önünde diz çöktüğü sevgilisi,
Avrasya’dan oluşan şahane bir yeryüzü
Çift denizin sevdası, Haliç sürmeli gözü
En bedii coğrafya idi İstanbul
Zaferle yazılmalıydı son sözü!
Yedi
Düvelin
Göz koyduğu
Sevgilideydi
Padişahın gözü
Kırk günlük kuşatmayla
Gerçeğe dönüştü düşü
Asırlara hükmedecek bir rüyanın
Ebed müddetlik hakikat oluşuydu bu!
Dolaşacak susmadan dillerde dalga dalga,
Kulaktan kulağa, fersah fersah…
Ulubatlı,
Coştukça coşturacak mehteri
Akşemsettin siliyor alnından teri
“Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek
Dağlardan yürütülen kalyonlar çekilecek.”
Kutlu Fetih gelmiş,
Çağ açıp çağ kapanmış kime ne!
Öte yanda Zeynünnisa ne halde?
Pembe hâyalleri büyüyor hâle hâle
Sâdık kalacak aşkına, âhir ömründe bile
Motifleri gönlünün, inci tanesi gibi
Dizilmekte mısralara, beyitlere!
Aşkın gözü kör,
Aşığın, hayali engin deniz
Hem yüreğin, hem gönlün
Mihnetini âşık nasıl taşır bilseniz!
Çocukluk arkadaşı, ilk ve son aşk olarak
Nakşetmişti gönlüne, ömrünü kaplayacak.
Şehzade Mehmet, padişah Mehmet ne fark eder
Aşk kitabında hepsi aynı kapıya gider…
O, sanat ikliminde yeşermiş bir bahçeydi
Onun devrinde şair, kadın erkek iyi yerdeydi
Acı çekse de, volkanın patlama noktasından
Kararı kesindi artık dönmek yoktu aşkın yolundan
Silâhla, topla, gülleyle devrilir, şehir, hisar, kale
Arzı imha edecek silâh icat edilse bile
Yeter mi gücü bir gönlün kapısını titretmeye?
Sancılı gecenin gelmiş doğum ânı ,
Aşkın musallat figânı…
Volkanın yeryüzüne püskürme ânı
Gelmiş artık kalemin maharet döktürme zamanı!
Etkili silahını kullanarak
Yürek hazinesini saçarak
Vuracaktı hedefi tam on ikiden
Şiirin son dörtlüğünde ona aşkını sunarak.
Oysa o, sadece bir sultan, komutan değil
Onun da yüreği biraz deli, biraz veli
Anlamaz mı şair şairin halini?
Zeynep haşmetli sultanın huzurunda
Eğilmeyi bile unutur tuhaf bir cezbe halinde,
Mısraların içinde sarhoşluk halinde kız
Cesareti artmış aklı olunca nakıs…
Gözyaşıyla peçesini indirmiş
Gözlerini o gözlere mıhlayınca, bakın neler söylemiş:
“Şeha bu sûret-i zîba sana Hakk’dan inâyettir
Sanasın Sûre-i Yûsuf cemâlinden bir âyettir
Senin hüsnün, benim aşkım, senin cevrin, benim sabrım
Demâdem artar, eksilmez, tükenmez, bî-nihâyettir.”
Mısralar akınca, nağme nağme dudağından
Bir ışık bile yanmaz sultanın donuk bakışından
Tebessümü tarümar bahçe misali
Fatih’in bakışında umutları boğulur
Sevilen her sevene ışık yakacak değil
Sevenine hoyrat olup horca bakacak değil
Dünyanın kanunu bu, sultan yıkacak değil
Böyle gelmiş bu düzen, insan bıkacak değil.
Varsın olsun Sultanım, canın sağ olsun!
Haşmetli padişahım gönlün var olsun!
Teselli kadehimi dolduracak mey mi yok?
Aşk, karşılık bulmak için değil ki,
Bilmez mi bunu Zeynep?
Emâneti sahibine teslim etmekti zaten amaç
Aşkı ona tattırana ödemişti anlatarak borcunu
Yüce makamın ilk basamağıdır o
Aşk ile kazanılır cennete yol bileti
*
Aşkı karşılıksız olsa da seveni çoktu Zeynep’in
O da baktı tadına dünya evinin
Şiirlerine ve gönlüne hoş bakacak
Onu el üstünde tutacak
Kadı İshak Bey ile evlendi
Ölene dek divanında şiirleri yazdı, çizdi, söyledi
Aşkı küllenmiş mi küllenmemiş mi?
Onu kimse bilemez
Tarihin yazdığı ilk kadın şairin ismini
Artık kimse silemez.
Asuman Soydan Atasayar
(Kahraman Ve Öncü Kadınlarımız adlı kitabımdan alıntı)
********************************
XIV. y.y. kadın şairlerimizden olan Zeynep Hatun tarihte divan şairi olarak bilinen ilk kadın şairimizdir. Kendisi de bir şair olan Fatih Sultan Mehmet devrinde yaşamış olan şairin tanınmasına imkan sağlayan bir olgu da bu devirde yaşamış olmasıdır. Dönemin padişahı; şiiri bilen ve kültürel faaliyetlere büyük önem vererek ayrım yapmaksızın kalem ve sanat ehli kimseleri çevresinde toplayarak onlara iltifatta bulunan bir sanatsever idi. Zeynep Hatun’un doğum tarihi bilinmemektedir. Kastamonu veya Amasyalı olduğu hususunda görüş ayrılığı vardır. Asıl adı Zeynünnisa olan Zeynep Hatun kültürlü bir ortamda yetişmiş, Arapça ve Farsça dillerini öğrenmiş, musıki ile de ilgilenerek beste yapacak derecede bilgisahibi olmuştur. Şiirlerini daha çok erkeksi bir eda ile merdane ifadelerle yazmıştır. Çağdaşı Mihri Hatun ile karşılıklı atışmaları ve latife tarzında söyleşileri vardır. Babası bir Osmanlı Kadısı olan Zeynep Hatun; yine bir kadı olan İshak Efendi ile evlenmiştir. İshak Efendi onun şiir çalışmalarını anşlayışla karşılamıştır. Zeynep Hatun dönemin kadın sorunlarından biri olan kadının aşağılık konumundan sıyrılma konusunu işler fakat bunun kadınsı duygulardan arınarak bir erkeğe yakın duygular içinde mert, bilge bir kişi olmakla mümkün olabileceğini düşünür. Kadınsı duyguların kadını zayıf kıldığını, ruhsal eksiklik nedeni olduğunu savunur. Şiirlerinde açık ve sade bir dili tercih etmiştir. Eseri Fatih adına tertip edilmiş bir divandır.
Hayatının son döneminde şiiri bırakarak inzivaya çekildiği bilinen Zeynep Hatun 1563 yılında Amasya’da vefat etmiştir.
Gazel
Keşfet nikabını yeri göğü münevver et
Bu âlem anasırı firdevs-i enver et
Depret lebini cüşe getir hacz-i kevseri
Anber saçını çöz bu cinanı muattar et
Hattın berat verdi saba yeline dedi
Tez er Hatay’a Çin’i tamam et müseehhar et
Yâra yolunda âşk ile derdinden ölenin
Kim der sana ki hecr ile cânın mükedder et
Zeynep çü dost zülfü gibi tarümarsın
Divane olma şiirini divan ü defter et
Zeyneb ko meyli zinet-i dunyaya zen gibi
Merdane var Sade-dil ol terk-i ziver it