ÖNCEKİ gün bir tanıdığım aradı.
Zor koşullarda meslek yüksekokulunu bitiren oğlu için uzun süredir iş arıyorlardı. Bulmuşlar.
Sevinçli ve bir o kadar da telaşlı, kaygılıydı.
İş buldukları firmayı söyleyince, “Neden telaş ediyorsun, köklü kuruluştur, rahat eder oğlun” dedim. “Ama taşeron firma” dedi, “Asgari ücret veriyorlarmış, yemek, var, yol parası yok. İleride koşulları değişir mi, ne dersin” diye sordu.
“Benim son yıllarda karşılaştığım en zor soru bu” dedim… Zor soru…
Bugün 1 Mayıs. İşçinin, emekçinin ve dayanışmanın bayramı. Bir endüstriden söz ederken; sermayeyi ortaya koyanların, yönetenlerin, yaldızlı markaların, gözalıcı üretimlerin ardında kaybolan emeklerin sahiplerinin bayramı…
İşçinin emeğinin değer bulmasının köklü güvencesi şüphesiz örgütlü toplum.
Globalleşme, sermayenin gücü, bilişim teknoloji çağı derken, emeğin robotlaştırılması karşısında işçi sınıfı gün geçtikçe yalnızlaşıyor.
Bu yalnızlaşmanın rakamlarını çarpıcı bir örnekle İzmir de ortaya koyuyor.
1995 yılında Türk-İş’e bağlı 27 işkolunda İzmir ve yakın çevresindeki kuruluşlarda 141 bin sendikalı işçi varken bugün bu rakam 30 bin 50’ye indi.
Türk-İş 3. Bölge Temsilcisi, 1968’den beri sendikacılığın içinde olan ve sendikacılığın güleryüzlü temsilcisi olarak tanınan Mustafa Kundakçı ile önce bu rakamları hesaplıyor, sonra birbirimize bu kez zor gülümseyerek konuşmaya devam ediyoruz.
* Rakamlar ortada, örgütlü kesim eriyor…
Evet, size başka rakamlar da verebilirim. Öncelikle Türkiye’de 22 milyon sigortalının 700 bini sendikalı. Karayolları’nda 1990’larda Türkiye genelinde 55 bin işçi sendikalıydı. 2011’de bu rakam 9 bin 700 kişiye indi.
* İzmir’de durum nedir?
1995’de İZSU’da 3 bin, ESHOT’ta 4 bin 500 sendikalı işçi çalışıyordu. Bugün İZSU’da 851 ESHOT’ta 456 sendikalı işçi kaldı. Ege Bölgesi’nin tümünde yaklaşık 60 bin sendikalı işçi var. İzmir’de ise 27 iş kolunda 30 bin 50 kişi, sendikalı işçi olarak çalışıyor.
Hatalar da oldu
* Ne oldu da örgütlü toplum, bu kadar karşı çıkılan güç haline geldi?
Öncelikle, 90’lı yıllar Devletin, ekonomiye hakim kuruluşlara sahip olduğu yıllardı. Devlet ekonomiden çıkma sürecine girdi. Güvenlik, taşıma, yiyecek gibi alanlarla başlayan taşeronlaştırma da hem kamu hem özel sektörde çığ gibi büyüdü. İstihdam sorunuyla kalıcı politikalarla başa çıkamayanlar için de ‘taşeronlaştırma’ can kurtarıcı oldu.
Şimdi fabrikalarda imalat kısımları da taşeronlaştırılıyor. Ayrıca sosyal devleti tasfiye etmek liberal yönetimler için gizli hedef olmaya başladı.
* Ancak sendikalar süreci pek doğru yönetemedi
Doğru, yanlışlıklar oldu ama emin olun şu hiç olmadı; Hiçbir sendikacı tüten bacanın, varolan düzenin durmasını göze almadı. Ancak gözünüzün önünde milyonlarca dolar kazananlar sıra işçiye gelince geliri sakındıklarında direniyorsunu
Umut yeni Anayasa’da
* Peki bu gidişatı ne durduracak?
Eğer “İleri Demokrasi” ve “Sosyal Devlet” anlayışında samimilerse, Anayasa değişikliği bu gidişatı durdurabilir. Yasaksız grev hakkı ve diğer sendikal haklar konusuna yeni bir düzen geldiği, örgütlenme İş Yasası ile güvence altına alındığında bazı şeyler değişir.
* Taşeron sistemi durdurulamadığına göre, bu sisteme uygun bir örgütlenme modeli oluşturulamaz mı?
Hukuken taşeron şirketlerde çalışanların da örgütlü olması mümkün ama pratikte hiç işlemiyor. İşçiyi işveren tehditine karşı koruyan yasal güvence yok. Hukuki süreç çok uzuyor ve bu süreç de doğrudan baskı ve işten atılmalarla son buluyor. Zaten asgari ücret alan işçiyi, ekmeğiyle örgütlenme hakkı arasında karşı karşıya bırakmak baştan yanlış.
Tekstil sektöründe sendikalı işçi kalmadı
* Özel sektörde durum nedir?
Kamu ve belediyelerin dışında sadece büyük işletmelerde örgütlülük kaldı. Ege’de en yoğun örgütlülük hala metal işkolunda, İzmir’de sendikalaşmanın bittiği sektör ise tekstil oldu. Sadece temsilciliği kaldı, üyesi yok. Üstelik en çok emek sömürülen sektördür tekstil.
* İşdünyasında örgütlü toplum sıkıntı olarak algılanıyor…
Evet ama emek ederini bulamazsa asıl sıkıntı o zaman oluyor. Sosyal patlama dedikleri nedir ki ? Üretilen mal içpazarda satılamazsa işverenlerin başları o zaman belaya girer. İşçinin de alım gücünün olması lazım. Tek isteğimiz bu, asla servet düşmanı değiliz.
* Demek ki ileri demokraside, örgütlenme hakkı söz konusu olunca geri geri gidiliyor ?
Ben ileri demokrasiyi emeğe verilen değerle ölçüyorum. Şu kadar enerjiye kavuştuk, şu kadar beton yol yapıyoruz diyorlar, bence ülkede çağdaşlığın ölçüsü, emeğe, örgütlenmeye değer vermek olmalı.
* Geleceği nasıl görüyorsunuz diyeceğim ama tüm bunlardan sonra ürküyorum…
Bakış açısı değişmezse, geleceğimiz karanlık. Maalesef tamamen tasfiyeye gidiyoruz.
Çoluk çocuk alanlardayız”
İzmir’de örgütlü işçi sayısının 30 bin kişi kalmasına rağmen, diğer işçilerin de 1 Mayıs bayramında onlarla birlikte olacağına inanıyor Mustafa Kundakçı. Soma’daki termik santralde, Aliağa’da çalışan işçiler ve ailelerle birlikte Gündoğdu’da 100 bin kişi toplayacaklarına inanıyor.
İş dünyası sözde demokrat
Kundakçı’ya göre ağızlarından demokrasi kelimesini eksik etmeyen işverenler örgütlülüğe yanaşmıyorlar. 2000 yılından bu yana İzmir’de sendikalı olan tek işyeri yok.
Kundakçı “Demokrasi istiyoruz” diyenler, bize yaklaşmıyor, telefonlarımıza çıkmıyor. Sermaye artık acımasız oldu. Benimle, şube başkanlarımla selamlaşanlar bile kendini kapının önünde buluyor bu nasıl demokrasi arzusu?”diye soruyor.
Aziz Başkan örnek olsun
“ İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ‘Taşeronlaştırma olmayacak’ dedi ve sorunu belediye şirketleriyle çözdü. “ diyorum Kundakçı’ya, şunları söylüyor:
“Şirketleşmeye razıyız. Belediye şirketlerinde örgütlüyüz. Büyükşehir Belediyesi’ni takdirle söylemek lazım. Bence bu model ülkedeki diğer belediyelere örnek olursa, örgütlü toplum biraz nefes alır.