Malum olduğu üzere son günlerde Kürt açılımı(!) çerçevesinde Kürtlerin belediye başkanlıklarını kazandıkları bölgelerde Kürtçenin sivil ve resmi alanda kullanımı gündeme getirildi.
Bu sözde masum(!) isteğin gayet insani ve hele bu çağda tartışılması dahi abes olduğunu iddia eden kesimler, genelde ABD’ni örnek olarak göstermektedirler. Burada bu iddiada bulunanlara; ABD’le geçmişte nasıl bir zihniyet hâkim olduğunu ve toplumsal kabullerin hangi merhalede olduğunu isterseniz bir hatırlatalım.
ABD’nin kuzeyi ve güneyi malum olduğu üzere, bin yedi yüzlü yılların sonunda sözde özgürlük gerekçesi ile, kanlı savaşlar yaptı. Hâlbuki, bu güneyin büyük arazi sahipleri ile kuzeyin nispeten sanayileşmiş toplumu arasında, ekonomiye hâkim olma savaşıydı. Nitekim, o savaşta bütün zenci kölelere özgürlük vadeden kuzey bu sözünde durmadığı gibi, bin dokuz yüz altmışlara kadar birçok eyaletlerinde sosyal alanda dahi zencilere ayırımcık uyguladı.
Yine Avrupa’nın birçok ülkesi daha bin dokuz yüz seksenlere kadar kendi içinde yaşayan etnik gruplara bırakalım kendi dillerini öğrenme ve kullanma hakkını konuşmayı dahi yasakladı. Bu gerekçe medeni olmayı öğrenme/öğretme gibi tepen bakan bir gerekçe olmasına rağmen aslında amaç etnik grupları hâkim toplumla bütünleştirip kimliklerini yitirmelerini sağlamaktı.
ABD, Avrupa gibi kapitalist ülkeler kurdukları (AB gibi) birliklerle… Yine ülke içerisinde ekonomik gelişmelerine ve düzenlemelerine paralel olarak etnik grupların ülke için tehlike oluşturamayacaklarından emin oldukları için bu etnik grupların kültürel hak ve isteklerine karşı hoşgörü ile yaklaşmaktadırlar.
Sistemlerine helal getirdiğine zerre kadar inandıkları anda hemen refleks gösterip anti demokratik kurallar koymaktan çekinmemektedirler. Nitekim on bir eylül hadisesinden sonra ABD kendi vatandaşı olan Müslümanlara karşı uyguladığı tedbirlerin gerekçesi “ulusal güvenliği koruma” olmuştur.
Sözün özü;
Batı gelişmesini tamamlayıp, ekonomik, sosyal ve buna bağlı olarak siyasi sistemini olgunlaştırdığına ve sağlamlaştırdığına inandığında ve devletlerarası ilişkilerini güçlendirdiği zaman kendi bünyesindeki azınlıkların, ötekileştirdiği etnik grupların kültürel haklarını vermekte bir sakınca görmemiştir.
Fakat, kendine karşı tehlike geliştiğine inandığı anda derhal anti demokratik refleksler göstermekten çekinmemektedir.
Peki, ülkemiz hali hazırda ne durumdadır, evvel emirde bunu irdelemek gerekir. Yani, her yönüyle gelişmiş güçlü ülkelerin durumuna gelebilmiş-midir?
Esas mesele budur…
Basında sürekli dillendirilen çok dilli devlet yapılarının tamamı çarpıtmadır. Anayasalarında birden fazla resmi dile yer verilen ülkeler, ‘başından beri böyle kurulduğu için ‘ süregelmişlerdir. Oysa Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş temelleri, tek resmi dil üzerinedir.
Amerika örneğini vermeniz bakımından çok isabetli davranmışsınız.
Teşekkürler.