Üniversiteyi–zoraki-bitiren bir öğrencim aradı. Beklemiyordum. Büyük bir sürpriz oldu. Şaşkınlığımı atlatınca tatlı bir sohbete daldık.
Nereden nereye dedim: “Vefa sadece İstanbul’da bir semtin adı değildir” dedi. Duygulanmıştım. Ona belli etmedim ama, ağlamaklı oldum. ”Hocam” dedi. Hatırlıyor musunuz. Sana yakışmıyor. “Al şu on lirayı şu sakalı kes” dediniz. Aslında berbere gitmem şöyle dursun, simit almaya param yoktu. Okula aç karnına geliyordum. Bazen ders dinlemeyecek duruma düşüyordum. Bir keresinde başımı okşamış ve rahatsız mısınız? demiştiniz. Benimle çok samimi konuşmanıza rağmen, param yok, zor durumdayım” diyemedim. Verdiğiniz o tıraş parası ile bir hafta simit alarak idare ettim. Size belli etmemek için, eski jiletle tıraş olmaya çalıştım.
Öğretmenim sizden çok şey öğrendim: Bunların başında insanlık, dostluk ve arkadaşlık geliyor. Sizin görevinizi-şimdi-ben üslendim. Ne zaman dersimi dinlemeyen, boynu bükük bir öğrenci görsem hemen başını okşuyor ve “rahatsız mısınız yavrum?” Diyorum. Sizden aldıklarımı satıyorum öğretmenim. Sizden aldıklarımı…
Siz unutmadınız, unutulmayacaksınız, öğretmenim.
Sizi yaşıyorum, sizi yaşatmaya çalışıyorum.
İnşallah birileri de beni sizin gibi yaşatır.
Devam etti: Vefa–sadece-İstanbul’da bir semtin adı değildir. Ellerinden öpüyorum öğretmenim, ellerinden öpüyorum.
Bir şey diyemedim. Sadece iki damla göz yaşım telefonumun üstüne düştü…
Murat Cihan






















