Bu seçim artık ittifaklar halinde olunmadan da siyasal destekler yoluyla politik sonuçların elde edilebilirliğini göstermiştir. HDP ve Demirtaş’ın “Biz CHP’ye değil, faşizmi geriletmeye oy veriyoruz” söyleminin siyasal boyutu bu pratiğin bir testidir.
Yazıyı 24 Haziran 02.00 sıralarında yazıyorum. Beylikdüzü’nde ikamet eden biri olarak Beylikdüzü Belediye Başkanlığı yapan ve Beylikdüzü’nde oturan Ekrem İmamoğlu’nun evim dediği ilçesindeki konuşmayı dinlemek ve özellikle sokağı gözlemlemek istedim.
Beylikdüzü’nün caddeleri, parkları, sokakları tıklım tıklım insanlarla doluydu. Beylikdüzü’ne komşu ilçelerden de gelmişlerdi. E5 dâhil, trafik tıkanmıştı. Yaşlılar, gençler, çocuklar ve hele kadınlar…
Hiçbir taşkınlık olmadan insanlar birbirlerine saygılı şekilde sevinçlerini ifade ediyor, gülümsüyor ve coşkulu yürüyüşleriyle “her şey güzel olacak” ve “hak, hukuk, adalet” sloganlarını atıyorlardı. Gözlerinde kendilerinin değerli olduklarının ve oyları yoluyla seçimin siyasi aktörleri olarak kazandıklarının sevinçleri okunuyordu.
Aslında seçimin ne anlama geldiğini Beylikdüzü özelindeki bu devasa katılımda, coşkuda ve umutta görmek mümkün.
Seçimin Karşılaştırmalı Verileri
Seçimin bu verilerden hareketle kısa bir istatistiki değerlendirmesini yaptıktan sonra bunun siyasi anlamları üzerinde duracağım.
Yukarıdaki verilere göre:
1) Her iki seçim döneminde de seçmen sayısı değişmemiş.
2) 31 Mart’ta sandığa gitmeyen seçmenlerin ancak % 0.54’ü 23 Haziran da sandığa gitmiş. Hemen bütün siyasi çevreler seçime katılım oranın artacağını, hatta % 90’ları bulacağını bile söyleyenler oldu. Millet ittifakı ile Cumhur ittifakı, seçimlere katılmayan seçmenlerin hiç değilse bir kısmını sandığa yönlendirmeye çalıştılar. Bu kesimden her biri kendi adayları için birer, ikişer puan alabileceklerin beklediler. Fakat tahmin ettikleri gibi olmadı! Belki tatile giden bir kısım seçmen dönmedi veya dönemedi ki, bunlar da genellikle İmamoğlu’na oy verecek bir seçmen kitlesini oluşturdukları çok açık.
3) 31 Mart seçimindeki geçersiz oy oranı ile 23 Haziran’daki geçersiz oy oranı arasında ciddi bir fark var. Geçersiz oy sayısı 148 bin adet azalmış. Seçmen daha dikkatli oy kullanmış. Bu azalmada daha çok AKP seçmenin payı var. 31 Mart’taki geçersiz oy sayımında oy pusulasında yer alan AKP kısmı yerine onun ampul amblemine çok sayıda “evet” tercihinin basılması gibi hatalardan ders çıkarılmış.
4) 31 Mart seçiminde AKP’nin itirazları sonucunda yapılan oy sayımının YSK tarafından açıklanan sonucuna göre, Ekrem İmamoğlu 13.720 oy farkıyla belediye başkanlığını kazanmıştı. AKP, seçimleri iptal ettirdi. 23 Haziran’da yenilenen seçime göre ise, bu fark 777 bin oldu. Fark 56 kat arttı!
Geçersiz oyların AKP lehine aşağı çekilmesinin haricinde, diğer veriler hemen hemen aynı olmasına rağmen 31 Mart’a göre 23 Haziran’ın sonucunda İmamoğlu’nun oyunun %5.23 puan artmasının ve Yıldırım’ın oyunun ise % 3.46 puan azalmasının nedenleri, kullanılan geçerli oyların dağılım oranındaki kaymalarda aranması gerekir.
Bu bakımdan İmamoğlu lehine AKP ve MHP seçmeninden %3,5’luk bir kayma olmuştur.
Saadet Partisi’nden %0.80 oranında bir seçmen İmamoğlu’na vermiştir. Ayrıca 31 Mart seçimine katılıp da 23 Haziran seçiminde İmamoğlu lehine çekilen partilerin takribi %1’lik oylarını da sayarsak, İmamoğlu’nun %5.23’lük artı farkının bileşenlerini buluruz.
Seçimin sonuçlarını etkileyen faktörler
23 Haziran seçim sonuçları anket firmalarını ve sanıyorum AKP ve CHP aktörlerini de yanılttı.
Birkaç anket firması farkı en fazla % 7 tahmin ediyordu. Bu sürpriz farkın altında yatan nedenler için ilk elde şunları söyleyebiliriz.
1) Seçmen YSK’nın seçimi iptal etme gerekçesinin aslında bir siyasal karar olduğunu, hukuku katlettiğini, kazanılmış bir hakkın gaspı anlamına geldiğini ve vicdanen de kabul edilemez olduğunu 23 Haziran seçiminde gösterdi. Bu seçimin aynı zamanda YSK’ya karşı kazanılmış bir seçimdir.
2) Cumhur ittifakının ve özellikle Erdoğan’ın seçmene söyleyeceği ciddi ve çözümleyici hiçbir şeyi kalmadı. Artık çatışmacı dilin, üstenci söylemlerin, kibrin bırakın işe yaramasını, ters teptiğini bu seçimlerde gördük. Bu bağlamda iktidarın muhalefet için zillet, illet, terör işbirlikçisi demesi hiçbir işe yaramadı. 31 Mart’tan sonra bu dilden geri adım atıp daha kucaklayıcı bir dile dönmeye çalıştılar. Sokrat’ın “İnsan en zor cehaletini saklar” sözünün gerçekliğini en bariz bir şekilde 23 Haziran’ın hemen öncesinde de gördük. İktidar çevreleri ve Erdoğan Pontus’tan girdiler, Ordu valisi meselesine uzandılar, oradan İmamoğlu’nun diplomasının sahteliğine vardılar vs. Seçmen bu iddiaları ciddiye almadı ve 23 Haziran’da bu iftiralara gerekli cevabı verdi.
3) Erdoğan’ın Ordu’daki VİP meselesi üzerinden İmamoğlu’nun Ordu valisine hakaret iddiası üzerinden hareketle; İmamoğlu kazansa bile açılacak davada alacağı ceza nedeniyle mazbatası düşer şeklindeki açıklaması, seçmen nezdinde AKP iktidarının keyfine göre iş yaptığının büyük bir delili olarak görüldü.
4) Kürt seçmenin tercihinin belirleyiciliği nedeniyle seçime iki gün kala bu seçmen kitlesi üzerinde iktidar tarafından bir oyun oynandı. İktidar çevreleri ve havuz medyası Abdullah Öcalan’ın mektubu üzerinden HDP’li seçmeni sandıktan uzak tutmak için demediklerini bırakmadılar. Selahattin Demirtaş’ı Öcalan’a karşıtmış gibi göstererek “Aç tavuk kendini darı ambarında görür” misali, HDP’de bir yarılmanın umudunu taşıdılar. Öyle bir acze düştüler ki, MHP Başkanı Bahçeli bile, HDP’ye ‘neden Öcalan’ın sözünü dinlemiyorsunuz’ mealinde sitem etti! Daha düne kadar Öcalan hakkında aşağılayıcı bir dil kullananlar, iki günlüğüne dil değiştirince, Kürt seçmenin inanacağını sandılar. Bir yığın yalan ve çarpıtma Kürt seçmenleri daha bir biledi. Hâlbuki HDP seçmeni devletten pek hayırlı işler beklenilmeyeceğini yaşamlarıyla biliyorlar. Bahçeli’nin bu tavrının, bir kısım MHP’li seçmeni İmamoğlu tercihine yönlendirdiğini tahmin ediyorum.
Seçimin siyasal anlamı
Son yerel seçim pratikleri bize İBB seçiminin yalnız İBB seçimiyle sınırlı olmadığını, bu seçimin iktidarla dolaylı ve kapsamlı bir bağının olduğunu gösterdi. İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder (ya da kazanır) söyleminde somutlaşan bu seçim, Erdoğan ve AKP iktidarının kaybedişinin eşiğini oluşturdu.
Bu seçim, iktidar kesiminde ve Cumhur ittifakında bir çözülmenin kesin başlangıcıdır. “Kesin” sözünü, 31 Mart’taki 13 bin farkın 23 Haziran’da 777 bin oy farkına çıkmasının bir hezimeti çağrıştıran nitelik farkından dolayı söylüyorum.
Eğer aradaki fark %9’larda değil de % 1’lerde kalsaydı, AKP için sineye çekilecek ve hafif sarsıntılarla atlatılacak bir durum oluştururdu. Fakat %9’luk fark, deprem oluşturacak bir gerilim için yeterli orandır.
Bu seçim, partili cumhurbaşkanlığı adı altındaki tek adam rejiminin yürümediğinin tescilidir. Sistem çoktan tıkanmıştır. Dolayısıyla yakın gelecekte anayasal bir sorun olan bu konunun tekrar ülkenin gündemine gireceği açıktır.
Bu seçim, AKP içinden ve periferisinden oluşturulacak yeni bir parti yapılanmasının önünü açmıştır. Olup olmayacağını göreceğiz.
Bu seçim, CHP’nin artık eski kodlarıyla politika yapmaya devam etmesi yerine dünyayı yeni bir paradigmayla okumasını dayatan bir sonuç doğurmuştur. Bunu başaramazlarsa, yerinde sayacaklardır.
Bu seçim, Kürt sorununun tarihsel önemini bir kez daha önümüze sermiştir. Demokratikleşmeyle Kürt sorunun bağlaşıklığı kavranmadan ve buna dair çözümleyici bir politik tutum takınılmadan ülkenin düze çıkmasının imkânsızlığını bir kez daha göstermiştir.
Bu seçim artık ittifaklar halinde olunmadan da siyasal destekler yoluyla politik sonuçların elde edilebilirliğini göstermiştir. HDP ve Demirtaş’ın “Biz CHP’ye değil, faşizmi geriletmeye oy veriyoruz” söyleminin siyasal boyutu bu pratiğin bir testidir.
Toparlayacak olursam bu seçim bazı başlangıçlar oluşturmakla birlikte, bunları devam ettirmede yetersizdir. Çünkü muhalefeti oluşturanlar bir program, bir çatı, ilkeler veya en basitinden işbirliği protokolleri çerçevesinde biraraya gelmemişlerdir. Gelmeleri de ilk elde şart değildir. Ancak bu seçimin sağladığı rüzgârın yelkenleri şişirerek demokratikleşme limanına doğru yol alması, seçmenin tavrının doğru tespitine bağlıdır. Seçmen bu seçim yoluyla yalana, talana, soyguna, adaletsizliğe, hukuksuzluğa, liyakatsizliğe, siyasal erkin yargı dâhil hemen her şeyi kuşatmasına, ekonominin ve eğitimin krizine, kibre ve güç sarhoşluğuna karşı tavır koymuştur.
Seçim, umut kapısını daha bir açmıştır. Şimdi bu kapıdan yeni bir yolun inşası zamanıdır. (HŞ/EKN)
Online Bilgi İletişim, Sanat ve Medya Hizmetleri, (ICAM | Information, Communication, Art and Media Network) Bilgiağı Yayın Grubu bileşeni YAZAR PORTAL, her gün yenilenen güncel yayınıyla birbirinden değerli köşe yazarlarının özgün makalelerini Türk ve dünya kültür mirasına sunmaktan gurur duyar.
Yazar Portal, günlük, çevrimiçi (interaktif) Köşe Yazarı Gazetesi, basın meslek ilkelerini ve genel yayın etik ilkelerini kabul eder.
Yayın Kurulu
Kent Akademisi Dergisi
Kent Akademisi | Kent Kültürü ve Yönetimi Dergisi
Urban Academy | Journal of Urban Culture and Management
Ayın Kitabı
Yazarlarımızdan, Nevin KILIÇ’ın,
Katilini Doğuran Aşklar söz akıntısını öz akıntısı haliyle şiire yansıtan güzel bir eser. Yazarımızı eserinden dolayı kutluyoruz.