TRT’nin tek kanallı Türkiye’sinde yetişmiş biri olarak bu durumun bana kazandırdığı en güzel şeylerden biri buz patenine olan ilgimdir. İlgi seviyemi bir müddet piste taşımış olsam da ilgim izleyici olarak devam etti. Hal böyle iken buz pateni konulu film ve belgeseller ilgi alanıma giriyor. İlk gösterimi ABD’ 2018 Şubat ayında yapılmış olan “I, Tonya (Ben Tonya)” bu filmlerden biri. Filmin yönetmeni Craig Gillespie ve süresi 120 dakika.
1990’ların başında artistik buz pateni yıldızı Tonya Harding’in zorlu çocukluk yılları, annesiyle olan dengesiz ilişkisi, sonu kötü biten evliliğiyle patendeki hızlı yükselişini ve hayatının akışını değiştirerek kariyerine nokta koymasına sebep olan “hadise” yi anlatan biyografik bir film.
Tonya, Yoksul bir mahallede yetişen “redneck” (yani: Amerikan argosunda Amerika’nın güney ve orta eyaletlerinde yaşayan, ortalama kültür seviyesinin altında) olarak tanımlanan varoş kızıdır. Annesi garsonluk yaparak geçimlerini sağlarken bir şekilde Tonya’yı (henüz 3 yaşındayken) buz pistine götürür. Tonya lise çağına geldiğinde, zamanının tümünü buz pateni çalışmalarına ayırabilmek için annesi tarafından okuldan ayrılmak zorunda bırakılsa da kendi jenerasyonunun en yetenekli buz patencilerinden biri olur.
Üçlü Axel hareketini yapabilen ilk ve (o dönemin) tek Amerikalı kadın sporcusudur. “Artistik Buz Pateninin en zor ve en güzel atlayışı olarak kabul edilen axel, bu hareketi ilk kez yapan Norveçli patenci Axel Paulsen’in adından gelir. Axel Paulsen, ilk birli axel’ı 1882’de atmıştır. İlk üçlü axel da, 1978 Dünya Şampiyonasında Kanadalı patenci Vern Taylor tarafından yapılmıştır.” (https://ursuspolaris.wordpress.com/2009/10/11/atlayislar-jumplar/
Hırslı ve rekabetçi yapısıyla hızla yükselen Tonya, önce ülke içinde sonra uluslararası şampiyonluklar kazanmaya başlasa da skandalları ve aykırı tavırları nedeniyle Amerikan halkı ve medyasıyla yıldızı bir türlü barışmaz.
Ve hayatının akışını değiştirecek hadise vuku bulur. 1994 Olimpiyat Oyunları öncesinde rakibi Nancy Kerrigan’a yapılan bir saldırıya adının karışmasıyla hayatı alt üst olur. FBI soruşturmaya dahil olur. Böylece Tonya Harding, hayattaki en büyük tutkusundan ömür boyu men edilmekle karşı karşıya kalır.
Karakterlerin günümüzdeki yaşantılarından bilgilerin verildiği son bölümde izleyici merak içine sürükleniyor. Film bittikten sonra google’a veya youtube’a girerek karakterlerin gerçeğini görmek istenmesi çok muhtemel, en azından ben öyle oldum. Biraz araştırdım, okudum, videoları izledim. Ve gördüm ki buzda ki sahneler bire bir aynı. Yüz ifadeleri, kostümler öylesine aynı ki şaşırmamak elde değil.
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Oscar’ı, Altın Küre Sinema Dalında En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu, Beyaz Perde Sanatçıları Derneği En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu, BAFTA En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu gibi birçok ödül alan filmden şu repliği ise unutmak mümkün değil:
“Gerçek diye bir şey yok.
Herkesin kendi gerçeği vardır. Dünyanın en iyi artistik buz patencisiydim.
Tarihte bir anlığına…”
Bu yazı bana; TRT’in siyah beyaz dönemini, o dönemde yayınlanan “Artistik Buz Pateni” yayınlarını ve bu görsellerde kullanılan müzikleri, bir de o dönemin “Buzlar Kraliçesi Katarina WİTT”i hatırlattı. Galiba Katarina WİTT’in yıllar sonra rol aldığı “Buzlar Kraliçesi” adlı bir filmi de vardı. Buz pateni deyince, Denis BİLMAN’ı ve buz pateninde “Bilman Hareketi”ni de hatırlamamak mümkün değil.
Evet size tümüyle katılıyorum Mustafa Bey.
Buz pateninin çok ayrı bir yeri var bazılarımız için.
Bir gün Olimpiyatlarda tribünden artistik buz pateni müsabakalarını izlemek isteğimin tohumları TRT’nin tek kanallı olduğu ve bizi bu sporla tanıştırdığı o yıllarda benliğime ekilmiş olmalı (yani sanırım böyle).
Ne kadar estetik bir spor. İzlemeye doyulmayan. Ancak laf aramızda benim ezelden beri tek favorim: Rus sporcu Yevgeni Victoroviç Pluşenko ‘dur. Kırmızı ceketiyle yaptığı şhowunu izlemenizi tavsiye ederim.
Ayrıca Katerina Witt’i konu alan filmi de izleme listeme kaydettim. Tıpkı güreş sporu hakkında önerdiğiniz film gibi…
Yorumunuz için teşekkür ederim.