Üretimci bir toplum değiliz biz. Bir zaman önceleri bir üretimcilik potansiyelimiz olmuş olsa da derin bir yar oluştu. “Üretimcilik” derken; sokakta yürüyen vatandaşın ağırlıklı
bakış açısını da düşünüyorum. Ne entelektüel çaba, ne sanayi, ne bilim;topyekun bir üretimsizlik. Günübirlik bir ağız kalabalığı içinde kaybolduğumuz.
Böyle bir ortamda konuşulan siyasetin de, peşinen sürekli vurgulanıp vurgulanıp duran herkese özgürlük söylemlerinin de gerisi hep boş kalacaktır.
Bir Ermeni, şimdi şu nidalara kaptırılan “özgürlüğüne” kavuştuğu zaman… bir Kürt, bir gay, bir Pomak, bir bir şey vd. Ne olduğunu bir türlü anlamadığım “özgürlüklerine” kavuştuğu zaman, ne olacak merak ediyorum.
Partilerin ağırlıklı söylemleri içerisinde “ona para buna para” gibi lütufların çokluğu dikkat çekiyor. Şu yürüdüğümüz toprak, şu baktığımız ağaç, yollar…hepsi bizim de, kim ne üretecek, kim ne okuyacak, kim şiir yazacak, kim teknisyen yetiştirecek, kim oğlu kim? Ona para buna para da niye ona para buna para?
Ağırlıklı olarak ergen bir toplum olduğumuzu her zaman söylerim. Bu sözün işaret ettiği anlamlar çok derindir. Ergen bir toplum, aynı zamanda ergenlikten çıkamamış bir toplum da demektir. Epeyidir çıkamadağı için 50-60 yaşında bir insan ortalamasının bile normal ergen tepkileri ile -ergenlik isyanları ile- özgürlük nidalarına kapılması…korkunç geliyor bana bunlar.
Devlet, “kötü” bir devlet olabilir. Devletin az kötü olduğu zamanlarda, meseleyi -ergen olduğumuz için- kötü/kaka/ergenanlamaz bir baba modeliyle özdeşleştirmemiz ve abartmamız olasıdır. Bir devletin neden kötü olduğunu-kötü olduğu süreci anlamak kolaydır. Doğduğun andan itibaren etrafında mutlaka devlete söven, öte yandan devlet gördü mü iki büklüm elpençe divan duran birileri vardır;aynı anda bu etraflar fırsatını buldu mu devlet düzen bir üçüncü yüze de sahiptir. Bir milyon devletiȋ skıntı içinde oturup kim lan bu devlet deyip, anlama gayreti içine gireydin… Şu söylediklerim bazen bana da saçma gelse de bir devletin kafamda benim tarafımdan kurulduğunu derinlemesine-uzunlamasına vd boyutlarıyla görebiliyorum. Fakat ben devlete sövmem; devlet diye bir şey yoktur; insan, olmayan bir şeye söver mi? ya sövdüğün, kurduğun devletse; aynı benim yaptığım gibi. Yani o devletle(herkese özgürlük dağıtan dişi veya erkek mi olduğu anlaşılamayan), benim kurduğum -kafamda kurduğum- devlet, devlet sonuçta. İnsan kendi kafasına küfür eder mi? Kahrolsun kafam.
Devletimde ilginç şeyler oluyor.Kafamdaki devlette. Huriye HacıAna. HacıAna: pezevenk kadın. Yok yahu yok! Ben siyaset filan yazamam! Huriye Hacıana, bildiğiniz işleri yaparken, her nasıl oluyorsa şu girişimcilik rüzgarlarına kapılıyor, yeni iş sahaları arıyor… ve nihayetinde buluyor. Kendine bile tuhaf gelse de … fakat, işte! Girişimcilik bu! Kimsenin aklına gelmeyeni de yapmak! Memlekette itten bol ne var! Beni de aradı. Bak yine birileri arıyor beni. Ben çay içiyorum, yulaflı bisküvi yiyorum, ne alakam varsa! Didim’de itler çokmuş; orayla özellikle ilgileniyorum, diyor. Onların it olmadığını, köpek olduğunu hatırlatıyorum.. Umursamıyor. Kimine it kimine köpek. Eee?, diyorum, meraktan. Uçakla zor olurmuş nakliye. Önceki işlerinde kullandığı ve sayısını ise daha da artırdığı tırlardan bahsediyor. İtleri onlara dolduracakmış. Ne akılsa artık, anlamadım. Eğlemişler bir karayolunun kamyon-tır dinlenme tesislerinde tırları.