Gün/aydın dostlarım…
Yaşamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme…
Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
HÜMANİST(İNSANCIL) DÜŞÜNCELER
Balkon bahçemden dağlara bakıyorum, yine çam ağacının dallarından Şems göz kırpıyor bana, yanan ateşine çağırıyor, düşünüyorum ve ateşine yürüyorum: İçimde bir Âşık Veysel türküsü ile yavaş yavaş…
“Uzun ince bir yoldayım
Gidiyorum gündüz gece
Bilmiyorum ne haldeyim
Gidiyorum gündüz gece”
İşte böyle düşlerken, büyük ustanın da dörtlüğü yüreğimin dilinde, sessizce diyorum ki kendime; sevgi nedir, diye sordu içim zihnime…
Ve… ‘Bir elin verdiğini öbür el bilmeyecek’ kuralı gerçek sevgiyi tanımlamak için mi kondu, diye aklımdan geçti.
Sevmek, Sevilmek… nedir acaba… diye sordum kendime. Zor mudur kolayımdır zorla mı alınır, zorla mı verilir?
Bence________________________ Zorlamayla sevgi gelişmez. Sevgi muhabbetle, karşılıklı olur…
Peki!.. Zorla güzellik olur mu?..
Ya da şöyle diyelim; Zorla olan şeyin adı güzellik olur mu?..
Sizce de böyle midir?.. Böyle mi düşünürsünüz____ dostlar…
Yaşadığımız hayatların içine bolca serpilen gerçek rollerimiz varken, neden başka insanların bizlere biçtiği elbiseleri giyerek sahne tozu yutmaya çalışıyoruz?
Hayatımızda daima birileri olacaktır! Ama unutmayalım ki, o birileri ‘biz varsak’ olacak.
Avucuna aldığın kum tanelerini düşün deniz kıyısından, hani ne kadar çok sıkarsan o kadar az kalır ya elinde o kum taneleri işte bunun gibi aşkta da zorladığın sıktığın sürece kaybedersin sevgiliyi
Aslında sadece aşk için değil bütün ilişkiler için geçerli değil mi bu?
Sevginin en önemli ve birincil gelişim şartı, özgürlüktür! Zorlamayla sevgi olamaz. O, kafasına buyruktur. Sevgi tüm testlerden geçip, zorlukları aştığında, karşımızdaki kişiyi sahiplenmek isteriz. O her şeyiyle bizim olmalı, bize ait olmalıdır. Biraz mantıklı düşünürsek, bu aslında bir çılgınlıktır! Bunun doğal sayılması ise şaşılacak bir durumdur.
İnsan ne aradığını ya da ne istediğini biliyorsa doğru zamanı beklemek en mantıklısı…
Yanlış zamanda alınan kararlar ya çok geç kalınmış ya da çok erken alınmış olabilir… Gerçekten ne aradığını bilmek sağa sola çarpıp hasar almaktan daha iyidir…
Eğer birinin bizi sevmesini istiyorsak “o” insana ne istediğini kimi istediğini anlaması ve karar vermesi için zaman vermeliyiz…
Sırf biz seviyoruz ya da aşığız diye “o” insanda bizi sevmek ya da âşık olmak zorunda değil… Konu aşk ve sevgi olduğunda sahiplenme ve kıskançlık duyguları devreye girer. Sevgi dayatmaya, zorlamaya baskıya gelemez… Sevgi sadece özgür ortamda gelişir. Baskın kıskanç davranışlar ile sadece azalır, küçülür, yok olur… Birinin size ait olduğunu düşünmek sadece kölelik sisteminde geçerlidir… Sevgiyi kalıplar içine soktuğumuz sürece gelişmesini olgunlaşmasını beklemek hayaldir. Sevginin en canlı ve işe yarar hali kendisi olarak kaldığı zamanlardır… Sevgi, seven ve sevilen arasına özel bir duyguyu, niyeti ifade eder. Sevdiğinin mutlu olması, seveni de mutlu etmeli…
Etmiyorsa eğer zorlamayla ve baskıyla yapılan işten, verim almak bir yere kadar olabilir.
O da bir süre için, yavaş yavaş verim düşer yapılan işin de kalitesi git gide kötüleşir.
Israr etme, zorlama insan da ters tepkiye yol açar.
İnsan kalbi ‘de baskıyla, zorla kazanılmaz. Karşılıklı etkileşim, hoşlanma ve ortak görüşler bir yakınlaşma sağlayabilir. Etrafınızda sizinle ilgilenen insanlar olabilir, ama siz onlarla ilgileniyor musunuz?
Sizi etkileyen var mı?
Burada sizin ne hissettiğinizin önemi ortaya çıkıyor. Sizin kalbiniz kim için çarpıyor. Dolayısıyla de siz istediğiniz kişiyle beraber olmalısınız.
Şair ne güzel söylemiş;
“Zorlamayla olmaz ki sevgi
İnsanın ta yüreğinden gelmeli
En az bir yüzyıl sürebilmeli
Canı cananın yollarına sermeli”
Sevgi elle tutulur Bir şey olmadığından, verildiğinde yitirilmez, azalmaz. Sevgi bir nehir gibi akar hiçbir engel tanımaz. Sevginin yaşı da yoktur, her yaşın ayrı bir sevgisi vardır. Sevginizi vererek, paylaşarak bir şeylerinizi kaybetmezsiniz.
Aşk ise kalbe zorla koyulabilecek bir duygu değildir. Zorla güzellik olmayacağını 19.yüzyılın büyük İngiliz ressamlarından William Holman Hunt, bir tablosunda şöyle anlatmış.
”William Holman Hunt ‘in, bir bahçeyi anlatan tablosu Londra Kraliyet Akademisinde sergileniyordu. Hunt ‘in ”Evrenin Işığı” adını verdiği bu tabloda gece elinde fenerle bahçede duran filozof görünüşlü bir adam vardı. Adam tek eliyle bir kapıyı vuruyor ve içeriden sanki bir yanıt bekliyormuşçasına duruyordu.
Tabloyu inceleyen bir sanat eleştirmeni Hunt’e döndü:
”Güzel bir tablo doğrusu, ama anlamını bir türlü kavrayamadım’ ‘dedi. ”Adamın vurduğu kapı hiç açılmayacak mı?.. Ona kapı kolu çizmeyi unutmuşsunuz da…”
Hunt gülümsedi.
”Adam sıradan bir kapıyı vurmuyor ki” dedi ve tablosunun anlamını açıkladı.
”Bu kapı, insan kalbini simgeliyor. Ancak içeriden açılabildiği için dışında kol olması gerekmiyor”…
O Kapı size içeriden açılmamışsa giremezsiniz…
Yaşamak; bir deneyin kültürü… Yaşamak; özgürce… Yaşamak; bir sevgi yaratarak!.. Ne yazık ki bizler, bir süre sevilip sonra unutulacağız. Ve sevgimizin, bir sevgi yarattığını yadsıyarak belki de yok sayacağız birbirimizi. En insan yanımızı ortaya koyarak soracağız… Kimiz biz?.. Neyiz?.. Biz diye başlayan bir sürü cümleler sıralanacak art arda…
Bu söylemde kendimi düşünüyorum ki son olaylar haklı olduğumu ortaya koydu. Ben ne kadar hümanist olsam da bazı egoları yüksek, emeği görmeyenler kapılarını içeriden bana açmadıklarını görüyorum.
Onlar ki sadece açmış görünüyorlar çevreye karşı kalp kapılarını. Girmeye kalktığında en ufak bir toplumsal eyleminde gerçek fıtratları belli oluyor kapının içeriden kilitli olduğunu görüyorsun. Onlar sadece senden istifade etmişlerdir… Çünkü onlar; İnsan sevgisini benimseyen, evrenselliği önemseyen ve insanı üstün bir varlık olarak görmeyen kişiler, yani hümanizmi hiç duymamış tanımamış insanlar…
Size biraz HÜMANİST insan ne demek bilgi vereyim isterim;
Türkçe karşılığı insan-merkezcilik olan hümanizm, insan ocakçılık gibi farklı isimler ile de tanımlamalar yapılarak açıklanır. Hümanizm, yasaların düzenlenmesinde sadece insan aklının esas alındığı emprizm ve akılcılık olarak bilinen rasyonalizmi merkezîleştiren bir felsefi düşünce öğretisidir.
Başka bir şekilde ifade dilecek olursa insanı evren genelinde tek ve en yüce gören bir değer şeklinde tabir eden düşüncedir…
Hümanist insan, insan sevgisini benimsemiş, evrensel olmaya önem veren ve insanı çok üstün bir varlık olarak gören kişilerdir. Hümanistler için genelde hayatın anlamı ve edebiyatın konusu her zaman insandır.
Aslında, insanlar, yüce Allah’ın en mükemmel yaratıkları… Eşitlik, sevgi, saygı, özgürlük, vefa, gelenek ve görenekler insanların üstün özellikleri… Ne var ki, maddi ve manevi ortam insanları zamanla değiştirebiliyor, çeşitli kisvelere büründürüyor. İlmi bakımdan, kişiliklerin kaç gruba veya çeşide ayrıldığına bakmaksızın, birçok tasnif yapılabilir. Tabii ki, sevecen, merhametli, munis, vefakâr, saygılı, cömert, gelenek ve göreneklere bağlı, yasalara uyan, kısacası sağduyu sahibi ve inançlı insanlar, dünyanın mutluluğu ve huzuru için çok önemli. Hatta insanoğlunun geleceği belki de bunlara bağlı…
Yunus Emre’de Allah sevgisi; dost deyince sevilen varlık, gönülde kurulan Allah-İnsan-Evren Birliği’dir. Bu birlikten dolayı hoşgörü şarttır. Yalnız Müslümanları değil, bütün insanları sever ve mutluluğun ancak böyle sağlanacağına inanır. İnsan kalbini kırmanın, ibadetin bütün yararlarını gölgeleyeceğini ifade eder.
Yunus Emre; dil, din farkı gözetmeden tüm insanlığı kucaklayan ve tüm âlemi kardeş sayan anlayışıyla hümanizmin batıda şekillenmesinden yüzyıllar önce hayata geçiren bir büyüdüğümüzdür…
Hümanizmanın kilisenin esir aldığı, kişisel özgürlükleri hiçe saydığı anlayışa karşı doğmuş olan ve insanın doğal insan haklarını savunan hümanizmanın bu ilkelerinin insanlık tarihinde arandığında bunların en yaygın bir şekilde cihanşümul bir bakışa sahip olan İslam’dan beslenen Yunus Emre’nin tasavvuf anlayışının en yaygın şekilde sergilendiği şiirlerinde bulabiliriz.
Yunus Emre’nin evrensel insan sevgisiyle dolu şiirleri bizim medeniyetimizin ve kültürümüzün batıdan yüz yıllar önce insana verdiği değerin en güzel bir aynasıdır, denilebilir…
Platon’un “Ey insan, sen bir zaman Tanrıydın, ama unuttun!” sözü de çok önemlidir.
Burada “Tanrıydın” sözü şu anlama gelir; “Tanrısaldın, kutsal bir yönün vardı, ama nefsinin tesiriyle bu vasfını kaybettin.” sözü çok şey ifade etmektedir…
Hümanizm, insanı baskılardan kurtarma, özgürleştirme dinamiği, iyi insan yaratma iradesi, gelişim, laiklik, değişim ve tolerans gibi değerler ile öne çıkmıştır. Günümüzde de bu model varlığını sürdürmektedir…
Yaşamakta olduğumuz dönem tam anlamıyla Bilgi Çağıdır. Bilim ışıklarıyla donanmış düşünen birey yaratma ülküsü yani “Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir gençlik” diyen M. Kemal Atatürk’ün de amacıdır.
Hümanist, kavgaları körüklememeli yatıştırmalıdır. Birey, kendisini öfkeye kaptırmamalı, kendi düşüncesinin en doğru olduğuna inanmamalıdır. Barışı ve düzeni sağlayacak hareket adamı olmalıdır. Olgunlaşmış insan, ölçülü ve dengeli olmalıdır. İnsanoğlunun esas uğraşısı: Hem kendi kişiliğimiz, hem de toplum için, toplum içinde çalışmak ve yaratmaktır. Hayatı Yüceltmek, İnsanın Kutsal Görevidir!
Çoğu kez başkalarının mutluluğu için yaşadığımız hayatlar bir noktadan sonra bizleri ” yapamıyorum” diye isyanlara götürmüyor mu? Kimimiz bunu yüksek sesle duyururken, kimimiz de içimizde senelerce bastırarak kendimizi parçalayarak devam ettirmiyor muyuz?
Tamam, belki aşklar ömür boyu sürmüyor olabilir. Aşkla başlayan ilişkiler zamanla yerini sevgiye, alışkanlığa belki de nefrete bırakıyor da olabilir. Bunun için sırayla pek çok sebep de sayılabilir. Biz şimdilik saymayalım ama hep beraber yüreklerimizi uzatalım ve asıl meseleye bir kaç cümle ile dokunalım.
Haydi dostlar gelin, çekinmeyin, oturun gönül soframda bir köşeye. Ruhumuzu keşfe çıktık, sizde katılın bu serüvene…
‘Ben’ olmak değil, ‘Biz’ olmak vaktidir bu günler…
Sevmek dünyadaki en büyük güzelliktir.
Hepimiz için güzelliğin adının gerçekten daima ‘güzellik’ kalacağı ve daima gerçek rollerimiz için sahnede yer alabileceğimiz ömürler diliyorum…
Kırıcı ve yıpratıcı davranışları bir yana bırakıp, özgürce sevip saygı ve dostluk çiçeklerini soldurmadan koruyacağımız ve dostlukları güçlendireceğimiz bir Dünyada;
Güneşin parlak ışıklarıyla doğan, saflığıyla süzülen gününüz, bir çınar ağacın gölgesindeki huzur, berrak sulardaki saflık, topraktaki bereket ve aldığınız nefesteki anlam kadar güzel, gözlerinizin içini güldüren, içinizi ısıtan, sevgi dolu, umut dolu hayatı sevin… Hayat sevince güzel ve diyelim ki her bir cümleye; bu ülkenin sahipleri yalnızca bu ülkeyi karşılıksız seve bilenlerdir…
Hadi kahvenizi alın, oturun bir köşeye. Ruhumuzu keşfe çıktık, sizde katılın bu serüvene…
Kim ki; Barış adına, Sevgi adına, İnsanlık adına yoklama alırsa, Ben; ‘Buradayım…’
Güzel olmasını tüm kalbi duygularımla dilediğim bu Pazartesi gününü sevdiklerinizle ve gönlünüzde düşlediğiniz gibi geçirin… Ve gelecek yarınlar, geçtiğimiz ve içinden geçmekte olduğumuz bu günden daha güzel olsun dostlar… Her bir yüreğe uzun sağlıklı ve mutlu bir gün daha dilerim, içi sevgi dolu hayat ağacınıza asılan.
Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun… Sağlık ve huzur ile hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, bir gün, bir yerlerde, görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#