Bizim demokrasiyi öğrenmediğimiz, öğrenemeyeceğimiz ve demokrasinin nimetlerinden yararlanamayacağımız ne yazık ki, bir kez daha ayan beyan ortaya çıktı.
Ne yazık ki 1950 yılından beri üzerimizde emanet gömlek gibi bol bir şekilde duran demokrasinin, ne olduğunu, nasıl işlediğini, nasıl işlemesi gerektiğini aradan geçen yarım yüzyıldan fazla bir zamana kadar kavrayamadık, öğrenemedik, çözemedik!..
İşte, şimdi bir kez daha parti kapatma davası ile daha karşı karşıyayız.
Ve ülke toz dumana bürünmüş bir durumda, yine ikiye bölündük, yine her kafadan farklı sesler çıkıyor.
İşin en vahimi de, hemen hemen her kanalda görüş belirten koca koca anayasa profesörlerinin bile her biri ayrı bir görüş sahibi.
Demek ki, bizim hukuk anlayışımız, hukuk nosyonumuz bile kişiye göre ayarlı, kişiye göre değerlendirilecek bir yapıya sahip!..
Herkesin kendi yorumuna göre bir hukuk devleti yapısı ile idare ediliyormuşuz meğerse!.. Ne acı…
Öncelikle, gelişmiş ülkelerde demokrasi mi ön planda olmalı, yoksa hukukun üstünlüğü mü?
Ne kadar abuk bir soru bu diye sormayın lütfen.
Evet, gerçekten abukluğunu bile bile sormak durumundayız. Nedeni de, günlerden beri televizyon ekranlarında, gerek haber saatinde, gerekse tartışma ortamlarında, herkesin kendine göre bir değerlendirmede bulunduğunu görünce, böylesine abuk bir soruyu da sormaktan kendimizi alamadık…
Gelişmiş ülkelerde tabii ki demokrasi ön planda gelir. Demokrasi, kurallarıyla, kurumları ile işlerlik kazandığı zaman, zaten hukukun üstünlüğü de tartışma götürmez bir gerçek olarak ortaya çıkar.
Hukukun üstünlüğü, ancak ve ancak demokratik ülkelerde işlerlik kazanır. Aksi takdirde, totaliter ülkelerdeki gibi, zorla yaptırımların uygulandığı kanun devletinden ne farkı kalır ki?
Çağdaş demokrasilerde parti kapatma diye bir yaptırımın olmadığı vurgulanıyor, ülkenin çeşitli siyasi ve sivil toplum örgütleri tarafından.
Eh, bizim her zaman ve her daim parti kapatma davaları ile karşı karşıya olduğumuz dikkate alındığında, ne kadar çağdaş bir demokrasiye sahip olduğumuz da kendiliğinden ortaya çıkıyor sonuçta!.
Bunları söylerken, hiç kimse AK Parti’yi savunduğumu da sanmasın. Benim asıl savunmak istediğim ilkeleriyle, kurallarıyla, kurumlarıyla demokrasi olması noktasında…
Demokrasinin bu şekilde işlerlik kazanması durumunda zaten AK Parti de içinde bulunduğu gibi rahat bir tavır ve uygulama zaten sergileyemeyecektir. Bu kadar açık ve bu kadar basit.
Evet, laiklik ilkesi bu kadar zedelenmemeli. Halkın dini inançları ile bu kadar oynanmamalı, bir takım simgeler bu kadar ön plana çıkarılmamalı.
Bunu yapanların bir şekilde hadleri bildirilmeli. Amma illaki parti kapatılarak olmamalı. Bu durumda hukuk devleti kimliğini kaybedip, kanun devleti kimliğine bürünürüz ki, bu da az gelişmiş demokrasilerde ya da demokrasinin hiç geçerli olmadığı totaliter rejimlerin idaresindeki ülkelerden hiç bir farkımızın olmadığını ortaya koyar.
Çağdaş ve çoğulcu yönetim anlayışı diyoruz, ama nereye kadar uyguluyoruz? Demokrasiyi çoğunluğun yönetim biçimi olarak kitaplarda yazdığı şekliyle biliyoruz sadece. Uygulama alanının nerede başlayıp, nerede noktalandığından ne yazık ki, televizyon ekranlarına çıkıp da her biri kendine göre ahkam kesen anayasa profesörlerimiz de dahil, hiç birimiz bilmiyoruz.
Neden bilmiyoruz? Öğretilmediği için bilmiyoruz.
Nasıl ki, eğitim aileden başlıyorsa, demokrasi de aileden öğrenilen, edinilen bir bilgi ağacıdır. Bizlerin büyümesi ile gelişir, serpilir ve büyür.
Şimdi elimizi vicdanımıza koyalıp ve söyleyelim, hangimizin ailesinde demokrasi anlayışı hakim?
Ya babanın ya da annenin mutlak bir hakimiyeti söz konusu değil mi?
Taa çocukluktan başlayan bir baskı rejimi ve yaptırımlarla büyümüyor muyuz?
Herkes, kendinden bir alttakine zorunlu yaptırımlar uyguluyor!.. Büyük kardeş bile küçüğüne, babasından ya da annesinden gördüğü hoşgörüsüzlüğü sergileyerek baskıda bulunmuyor mu?
Yaşam süreci içerisinde okullarımızda sanki farklı bir uygulama ile karşılaşıyoruz. İlköğretimde, öğretmenin, okul müdürünün mutlakiyet rejimi ile hangimiz karşı karşıya olmadık ki?
Ancak, üniversitelere gelindiğinde demokrasinin yavaş yavaş farkına varıyoruz, ama o da yanlış varıyoruz!..
Alın, Abbas Güçlü’nün sunduğu “Genç Bakış”ta üniversite gençliğinin hali tüm şekliyle ortada. Hiç biri bir diğerinin ne konuşmasına, ne düşüncelerine, ne de duygularına tahammül dahi gösteremiyor.
Düşüncelerini ifadeye çeviren arkadaşlarına yönelik yapılan saldırgan tutumlar bile, demokrasiye ne kadar tahammülsüz bir toplum olduğumuzu ve bilimin yuvası gözüyle bakılan üniversitelerimizde olanca güzelliği(!) ile sergileniyor.
Şimdi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın parti kapatma ile ilgili olarak Anayasa’nın 68. maddesinin 4. fıkrası ile ilgili istediği belirtiliyor.
Ne diyor;
“Siyasî partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve lâik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz; sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamaz; suç işlenmesini teşvik edemez.”
Doğrusu, bu şıkka göre, hukukçu değilim, ama bu durumda bütün siyasi partilerin de kapatılması gerekir diye düşünüyorum. Çünkü, bakın şıkkın içerisinde “demokratik ve laik cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz” diye geçiyor.
Günümüzde hangi parti demokratik cumhuriyet ilkelerine bağlı kalarak hayatiyetini sürdürüyor Allah aşkına? Hiç biri!..
Eğer öyle olsaydı, lider sultasından bahsedilebilinir miydi?
Halen, küçük olsun ama benim olsun, muhalefet olsun ama yine ben olayım mantığı ile partilerinin başından gitmemek için her türlü entrikayı çevirmeyi marifet sanan parti liderlerinin bulunduğu bir ortamda hangi demokratiklikten bahsediyoruz ki!..
Tabii bu arada, her daim demokrasiden dem vuranların da kendi partileri dışındakilerin başına gelen kapatma davalarına böylesine tepkisiz, böylesine sessiz kalmaları da son derece manidar!..
Öyle ya yarın aynı şey, sanki onlar için söz konusu olmayacakmış gibiler!.. Kendilerini son derece laik olarak görüyorlar yaaa!.. Ama bakarsınız, bir başka savcı da gelir, “demokratik olmadıkları” gerekçesiyle kapatır!..
Belli mi olur bizim ülkemizdeki işler.
Sonuçta, hukukun üstünlüğünü kavrayabilmemiz, kanun devletinden kurtulabilmemiz için, öncelikle demokrasiyi öğrenmemiz gerekiyor.
Aksi takdirde daha çoook parti kapatırız!..