Hoşçakal 2019___ Merhaba 2020
Üç yüz altmış beş günün son Gün/aydınına geldik
Bir yıl daha bitiyor, düşlerim, tasalarım, yarım kalmış onca şey. Her yıl biraz daha kısalıyor bir öncekinden. Yoksa bana mı öyle geliyor ya da daha mı hızlı ilerliyor zaman, insan yaşlanırken?
Hızla giderken yılın son günleri, biliyoruz ki takvimler belirlemez değişimin mevsimlerini, gençlik ikindilerini…
Ömür dediğin ne ki, bir varmışla bir yok muşun arasında yaşadığın hayattan kesitler.
Nedir insan sorusunun cevabı:
Doğduğunda sahne atılan, öldüğünde sahte sahneden alınıp gerçek sahneye konulan misafir oyuncu, bir kul…
“Dün geçmiş zaman, yarınsa gelecek Bugünü dünden yakalamalısın. Mademki her canlı bir gün ölecek; Seni yaratana kul olmalısın…”
“Ben eskiden” diye başlayıp uzadıkça uzayan, ne zaman ve nerede biteceği belli olmayan sözüm ona ders verici konuşmaları, bazen de “ben senin yaşında olsam” la başlayıp, “neler, neler” yapacağının sıralanışını çok duymuşsunuzdur. Oysa eski günler gitmiş, yeni gün gelmiştir. Başka yeni günlerin geleceğinden ne kadar emin olabiliriz.
Mevlana: “Dünya üç gündür; dün, bugün ve yarın. Dün geçti. Yarının geleceği belli değil. Öyle ise; bugünün kıymetini bil!” der.
Can Yücel, insan ömrünün bir gün olduğunu şöyle açıklar: “Ömür dediğin üç gündür, dün geldi geçti yarın meçhuldür… O halde ömür dediğin bir gündür, o da bugündür…”
Yeni yıl bazen geçmiş yılın pişmanlıklarını, ‘keşke’ lerini taşısa da maziyi bir nebze olsun geri plana atarak geleceğe dair umutları tazelemek gerek. Yeni yıl geldiğinde yeni bir başlangıç yapıyormuşçasına motive olmak ve geçmişteki hataları ya da üzüntüleri arkada bırakmak gerek. Çünkü her yeni yıl geldiğinde aslında zamanın ne denli hızlı geçtiğini görüyor, yaşlandığımızı fark ediyor ve kaçırdığımız, üzgün geçirdiğimiz her an için pişmanlık duyuyoruz. Yeni yılın gelmesiyle ömrümüzden bir yılın daha eksildiğini hissediyor, aslında zamanın bazı kısımlarını nasıl gereksiz kullandığımızı ve kendimizi düşünmeden, anı yaşayamadan geçirdiğimiz günleri hatırlıyoruz.
Bu nedenle yeni yıla nasıl başlarsan öyle gider rivayetini dikkate alarak mutluluk verici, motive edici ve bol eğlenceli bir yılbaşı kutlaması düzenlemekte ve yeni yıla yeni umutlar, daha büyük hayaller ve güçlü bir şekilde girmeye çalışmakta fayda var.
Her yeni yıla girerken hoş geldin denir. Yeni dediğimize göre bir de bunun eskisi var demektir.
Her yeni biraz da eskimeye yüz tutmuş demektir. Geçen yıl yeni olan bugün eski oldu.
365 gün sonra 2020 de eski olacak. Bu bir devinim aslında…
Zaman ne çabuk geçiyor!
2000 yılına girdiğimiz günleri hatırlıyorum. Milenyum çağına girdik diyerek ne de çok sevinmiştik. Milenyum Çağı da neyse artık? Sanki daha önce o çağa girip çıkan varmış, gitmiş görmüş gibi bir umut fırtınası esmişti dünyada…
Çifte bayram havasında girmiştik 2000 yılına. Hem yeni bir yıla hem de Milenyum çağına.
Üç bin yılda insanlık tarihinin geldiği yeni bir çağda yaşamak yani. Savaşların son bulduğu, barışın egemen olduğu, kardeşliğin huzurun geliştiği, doğanın korunduğu yeni bir çağ diye sunuldu.
Sihirli bir değnek değecek, dünya da kötülüğe dair ne var ne yok düzelecek sanmıştık.
Düzelen bir şey olmadı elbet.
Sonuçta vara vara açmazların, savaşların, doğanın talanının pervasızca sürdüğü limanlara vardık ki her an.
Tarihten ve doğadan alınmayan dersler ağır faturalar çıkarır. Sonuçlarını biz hissetmesek de çocuklarımız, torunlarımız çeker. Ne yapmalı? En kabasından bu düzen değişmeli!
İşte bu yüzden geçmişi özlüyorum. Büyümek için beşer, onar adım attığımız geçmiş yılları…
70’li, 80’li, 90’lı yıllarda büyüyenler için hayatta kalmanın bu kadar zor olmadığı o yılları…
Şimdi hiç bir şeyin tadı yok. Çevreden gelen korku duygusunu yaşamadan, korunaksız, özgür davranan, bize verilen görevleri bitirmek için çabalayan, üzüntülerimizi yeri geldiğinde paylaşan yeri geldiğinde de saklayan, yardım sever, sevgi dolu, egosuz, gıybet yapmayan, arkadaşının, dostunun başarısını kıskanmayan insanlara ne oldu… Yediklerimizi, içtiklerimizi, gördüklerimizi geçtim, insanların da tadı yok! O günün gülen çocuklarına, büyüklerine kısacası insanlığa ne oldu?
Sahi ne yaptılar bize böyle?
“Müslim babanın bir şarkısı vardı. ‘Yakarsa dünyayı, garipler yakar’ diye.
Garipler yakacak sonunda dünyayı, doğrudur. Gerçekte haramileri tepede tuttuklarının farkına vardıklarında. Çünkü garipler olmasa fabrikalar, tarlalar, bilgisayarlar çalışmayacak.
Üretim araçlarına sahip olanların dünyaları parçalanacak. Milyonlarca garibin emekleri haramzadeler tarafından kullanılarak paraya çevriliyor. Garipler de karın tokluğuna şans oyunlarına bel bağlayıp ‘ya çıkarsa’ umuduyla yaşıyor. “
Bilgi en kıymetli hazine… Bilgiyle ve pratikle gelişecek garipler akımı gecekondulardan gelip meydanları zapt ettiğinde fabrikaları, tarlaları kilitlediğinde zannetmeyin ki ülke batacak. O zaman kutlanacak yeni yıllar bayram olacak. Zarar gören, bir avuç azınlığın ve onların iktidar gücü olacaktır.
“2019 yılını geride bırakırken bu günkü dünyaya bir bakalım. Ama hangi gözlükle ya da hangi açıyla baktığımızı bir sorgulayalım. Egemenlerin açısından bakarsak bir başka, işçinin emekçinin açısından bakarsak bir başka dünya görürüz. Sonra da kendimize bakalım biz neredeyiz? Egemenlerin sınıfında mı? İşçinin, emekçinin, memurun olduğu sınıfta mı? Bırakalım ‘ya çıkarsa, yarın zengin olursam’ hayallerini. Can Yücel’in deyişiyle; ‘Sınıfını bil safa gel’. Unutmayalım hangi sınıfta olduğumuzu. Bunu hatırladığımızda gerçek yeni yıllara gireceğiz.”
Peki birde şuna bakalım bi yol… Yılbaşı nasıl kutlanır…
Peygamberlerin en fakirlerinden biri olarak yaşadığı Hristiyanlarca da ifade edilen Hz. İsa (a.s.) ile bu gecenin sefahatinin, israfının ve çılgınlığının ne alakası olabilir? Hz. İsa (a.s.) (hâşâ) çam kesmeyi, içki içmeyi, domuz yemeyi, kumar oynamayı veya fuhuş yapmayı mı emretti?
Elbette ki hayır…
Asla böyle bir durumu benimsemez, kabul edilemez bir durumdur bu.
Türkiye’de ise Hristiyan nüfusun çok az olması nedeniyle daha yakın zamana kadar çok fazla itibar görmeyen yılbaşı kutlamaları popülaritesini televizyon ile kazandı.
Bu günlerde de internet ile devam ettiriyor. Özellikle kendilerine sosyete denilen bir kesim, film endüstrisi, popüler edebiyat, medya ve televizyonun oluşturduğu bu şaşalı havaya uyarak ihdas edilen yılbaşı haftasını 25 Aralık’ta kutlamaya başlamaktadırlar. Nefsine hoş gelen her şeyin peşinden koşmaya alışmış olan şuursuz veya kendilerini şuurlu zannettikleri halde nefislerinin esaretinden kurtulamayan gafletteki Müslümanlar ise karnavala dönüştürülmek istenen bu kutlamalara 31 Aralık günü iştirak ediyor.
31 Aralık’ı 1 Ocak’a bağlayan gece büyük bir kitle tarafından kutlanmaktadır.
Bu nedenle yeni yılın ilk günü, 1 Ocak tüm Türkiye de resmi tatildir. Hıristiyan olmayan toplumlarda olduğu gibi ülkemizde bu adet ve gelenekler “Yılbaşı Kutlamaları” adı altında yılbaşı gecesi yaygınlaşmıştır.
Nasıl iştirak edildiğini merak edenlere o günlerde yapılan hazırlıklardan örnekler vermemiz yeterli olacağı kanaatindeyim. Hıristiyan Batı dünyasında olduğu gibi ülkemizde de Aralık’ın son günleri yaklaştıkça mağazaların vitrinleri süslenir, özel hediyelik yılbaşı sepetleri hazırlanır, bu arada işyerlerinin sunduğu çeşitli eşantiyonlar, takvimler, hediyelikler vb. piyasayı hareketlendirir. Çam ağacı satanlar, yılbaşına has hindi sürüleri ortaya çıkar. Kurban Bayramı’nda fakirim diye kurban kesmeyenlerden, yılbaşı kutlaması uğrunda hindi satın alıp kestiğine dahi şahit olmuşuzdur. Şimdi oturun bir hindiyle bir kurbanlık koyunun fiyatını mukayese edin, birde ikisinin kaç fakiri doyuracağını. Yazık insanlık demezseniz, bana yazık…
İnsanlar bilinçaltında her 31 Aralık’ta geride kalan hayatın sona erdiğini ve 1 Ocak’ta bambaşka bir dünyanın başlayacağını zannederler.
Oysa sadece takvimlerdeki rakamlardır değişen… Kimsenin huyu, alışkanlıkları, zaafları değişmez. Dünya da eskisi gibi döner ve her yazın arkasından hep sonbahar gelir.
Hem ne demiş Şems-i Tebrizi: “Hakk’ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil seninle beraber aksın. Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?”
Yeni bir yıla giriyoruz. Yepyeni bir sayfa olur belki de bu bazılarımıza. Yapmak istediklerimizi yapmak için, düzeltmek istediğimiz hataları düzeltmek için, başaramadıklarımızı tekrar denemek için. Her ne için olursa olsun yeni bir yıl yeni bir umut demek… Yeni yıldan ne umarsanız umun, önce inanmak gerek. İnanın ki umudunuzun peşinden koşabilesiniz…
Herkese umutlarının peşinden koşabilecekleri, sevdiği şeylere ve kimselere vakit ayırabilecekleri güzel bir yıl diliyoruz.
2019 yılı acılarımızla, sevinçlerimizle geride kalıyor. Yeni yılın tüm insanlığa ve ülkemize barış, mutluluk getirmesi diliyorum. Düş olmadan büyük şeyler yapılamaz. Umarım 2020 yılında tüm düşlerinizin gerçekleşir ve size daha fazla umut, daha fazla sevinç ve daha fazla mutluluk getirir.
Umarım bazı kesimler doğanın dengesini bozacak olamaz düşlerden vazgeçerler.
Umarım Türk Dünyası liderleri halklarına hep doğruyu söylerler…
Umarım 2020 hep güzellikleri ile hatırlayacağımız bir yıl olur hepimiz için___ ve Türkiye Türkçesi ile “Yeni yılınız kutlu olsun!” diyerek;
Türk Dünyası kardeşlerimizin dilleriyle sesleniyorum Tüm Dünya İnsanlarına___
Azerbaycan Türkçesi: Yeni iliniz mübarek olsun!
Başkırt Türkçesi: Hizzi yangı yıl menen kotlayım!
Çuvaş Türkçesi: Sene sul yaçepe salamlatap!
Füyu Kırgızcası: Naa cılıngar guttug bolsun!
Gagauz Türkçesi: Yeni yılınızı kutlerim!
Hakas Türkçesi: Naa çılnang alğıstapçam sirerni!
Karaçay-Malkar Türkçesi: Cangı cılığıznı alğışlayma!
Karakalpak Türkçesi: Canga cılıngız kuttı bolsın!
Karay/Karaim Türkçesi: Sizni yanhı yıl bıla kutleymın!
Kazak Türkçesi: Janga jılıngız kuttı bolsın! Veya Janga jılıngız ben!
Kırım Türkçesi: Yangı ılıngız kaırlı (veya mubarek) olsun!
Kırgız Türkçesi: Cangı cılıngız kuttu bolsun!
Kumuk Türkçesi: Yangı yılıgız kutlu bolsun!
Nogay Türkçesi: Yanga yılıngız men!
Özbek Türkçesi: Yengi yılıngız mübarek bolsun!
Sarı Uygurca Türkçesi: Ak éy yahşi mo!
Şor Türkçesi: Naa çıl çakşı polzun!
Tatar Türkçesi: Sezne yanga yıl belen tebrik item!
Tuva Türkçesi: Caa çıl-bile bayır çedirip or men!
Türkmen Türkçesi: Teze yılınızı gutlayaarın!
Irak Türkmenleri: Yengi iliyiz (iliwiz) mubarak olsun!
Uygur Türkçesi: Yengi yılıngızğa mübarek bolsun!
Yakut Türkçesi: Ehigini şanga sılınan eğerdeliibin!
Son demlerini yaşadığımız 2019 senesinde kimi arzularına kavuştu, kimi beklentilerini bulamadı, kimileri de bu dünyadan sevapları ve günahlarıyla aramızdan ayrılıp ahrete intikal etti…
Her yeni yılda klasikleştiği üzere herkesin beklentileri var. Bizde de kendi adımıza Türk dünyasının birliği huzuru, refahı ve sağlık istiyoruz.
Ötekileştirilen değil kucaklaşan halklarla birlikte, bölgesinde dostuyla düşman, düşmanıyla dost olmayan bir ülkede yaşamayı arzuluyoruz…
Sevgi istiyoruz sevmekten vazgeçmek istemiyoruz…
Sevelim sevilelim. İnsan sevgisi karşımızdakine içten gülebilmektir. Tükenme yoluna düşmüş insan sevgisini, yoluna çıkıp geri çevirebilmektir insan sevgisi. Tanıdık tanımadık her karşılaştığımıza, “seni gördüm, sana değer veriyorum” manası yüklenmiş bir selamı esirgememektir insan sevgisi. Her insani ihtirası yenip, güzel örnek olmanın en iyi nasihat olduğunu hissettirecek bir olgunlukla davranabilme gücüdür insan sevgisi. Hayat sevince sevilince güzel ve diyelim her bir cümleye; bu ülkenin sahipleri yalnızca bu ülkeyi karşılıksız seve bilenlerdir…
Konuyla ilgili örnekleri daha da çoğaltmak mümkünse de konuyu dağıtmamak için bu kadarla yetinip sadece usulden olduğu için değil, içimden geldiği için bir yeni yıl yazısı yazmak istedim.
Acısıyla, tatlısıyla, iyisiyle, kötüsüyle, hüznüyle, mutluluğuyla koskoca bir yıl daha geride kaldı.
Ancak geride kalan yalnızca koskoca bir yıl değil elbette ki!
Dilerim, o gece tam 12’de tıpkı filmlerde olduğu gibi bir yıldız kaymış ve yitirdiğimiz bütün güzel insanlar, bütün çocuk melekler ceplerinde herkese verilecek birer yıldız, yeryüzüne inip ışıkları yanık pencerelerden, özledikleri insanların, en çok da kendilerini düşünerek ağlayanların, şefkatle gözyaşlarını silip usulca yeniden gökyüzüne çıkarlar.
Olumlu ya da olumsuz yaşadıklarımızda geride kaldı. Ne var ki 2019 yılında yaşadıklarımızın etkisi belki de bir ömür boyu sürecek. Kayıplarımızın, kazançlarımızın etkisi bizi belki bir ömür boyu etkileyecek. Ancak kalıcılığını koruyacak olan ve durmadan tekrarlanacak bir şey var ki birileri yine hatalarından ders almayacak. Yaşadıkları olumsuzlukları tekrarlamaya devam edecek. Israrla, durmadan… Hep bir yerlerde ve bir şeylerle kendilerini ‘haklı’ çıkarmaya çalışacaklar. Oysaki önemli olan sanırım olaylara büyük pencereden bakmak. Yani yaşadıklarımızdan ders alabilmek…
Geçmişteki kayıplarımızdan aldığımız dersler, gelecekteki kazançlarımızın temelini oluşturmalı diye düşünüyorum. Yoksa yaşamı boşa yaşıyormuşuz gibi geliyor bana…
Yeni yıllar, yeni umutları da beraberinde getirsin istiyoruz. Ancak farkında olmadan ya da bazen farkına vararak, yaşamımızda yenilikleri istediğimiz halde geçmişe takılıp kalabiliyoruz.
Ne için? Kim için?
Yalnızca kendi hırsımıza yenik düştüğümüz için. Geri adım atmamak için. Geri adım atınca ya da özeleştiri de bulunduğumuzda sanki bu bir zayıflıkmış gibi algılanıyor. Önemli olan insanın öz eleştiri yapacak gücü ve cesareti göstermesi ‘çok önemli’ diye düşünüyorum.
Geride bıraktığımız yıl içerisinde yaşadıklarımızı değerlendirmek için herkesi biraz sağduyuya davet etmek istiyorum. Yaşamınız ile ilgili fark ettiklerinizi, başkalarıyla paylaşmanız gerekmiyor. Kendinize itiraf etmeniz, kendinize yüksek sesle paylaşmanız yeterli. Bu bile çok önemli bir gelişim. Değişim herkes için. Gelişmek için değişmek şart. Değişim olmadan gelişim olmuyor. Önemli olan eksikliklerimizin olması değil. Eksikliklerimizin farkında olmamız ve eksikliklerimizi, tamamlamaya çalışma çabamız.
Peki kaç kişi bunu yapabiliyor? Ya da yapmak için çaba sarf ediyor?
Herkes yaşamdan bir şeyler bekliyor. Yaşamda en iyisini hak ettiğini düşünüyor. Ancak hiç soruyor mu kendisine, peki ben yaşama ne veriyorum diye. Bir markete gittiğinizde bile alacağınız bir paket süt için bir bedel öderken, manevi değerlerin neden bedelsizce hazır bir şekilde size gelmesini bekliyorsunuz?
Sizce yaşama bir şey vermeden ne alacağımızın beklentisiyle yaşamımızın sonunun gelmesini beklemek hem kendimize hem de yaşama karşı yaptığımız büyük bir haksızlık değil mi?..
Birçok kişi birbirinin eksikliklerini bulmak için durmadan, bıkmadan etrafındakilerin yaşamlarıyla uğraşıyor. Birilerini nasıl aşağı çekerim diye… Bu tutum bence bizim toplumumuzla özdeşleşmemeli. Biz erdemli yanları ve önemli özellikleri olan bir toplumuz. Birilerinin bastırmaya çalıştığı bize ait güzel özellikleri ve birçok toplumun özendiği yanlarımızı yaşamaktan kendimizi alıkoymamalıyız. Zira bir toplum özellikleriyle vardır. O toplumun özellikleri yaptıklarının ve yapacaklarının da ispatıdır. Günün birinde bu toplumun tanınmaz hale gelmesi demek bizimde tanınmamız ve yok olmamız anlamına geliyor. Bu topluma karşı yabancılaşmaya başladığımızda unutmayalım ki, bizde kendimize yabancılaşırız.
Bu satırları okuyan kimileriniz belki de 2019 yılı içerisinde biten beraberlikler, dostluklar, evlilikler ve iş ortaklıklarını geride bıraktınız. Yazımın girişinde dedim ya, acısıyla ve tatlısıyla bir yıl daha geride kaldı. Ancak önemli olan geçmişi unutmadan, geçmişten öğrendiklerimizle geleceğimizi nasıl yaşayacağımızı şekillendirmek…
Biten bir yılın ve kayıplarımızın nedenini iyi değerlendiremezsek gelecekteki kazançlarımızdan olacağımızı da unutmamalıyız.
Şapkanızı Önünüze Koymak Çok mu Zor?
Herkesi şapkasını önüne koymaya davet ediyorum. Çünkü siz şapkanızı önünüze kendi isteğinizle koymazsanız, yaşam bir şekilde sizin önünüze koyacak hem de belki hiç hazır olmadığınız bir anda…
Kurumların, siyasi partilerin, gündemdeki kişilerin, önce memleketimizin çıkarlarını, toplumsal barışı, huzuru, istikrarı gözetmelerini, uzlaşma sağlanmasını, şahsi ikbal beklentilerini geriye atmalarını, mevki planlamalarını Ülke merkezli-kişisel özverili değerlendirmelerini umalım ve isteyelim.
Uyum isteyelim, ahenk isteyelim ve istediğimizi de belli edelim.
Yazarak, konuşarak, anlatarak, en önemlisi de organize olarak, sivil toplum örgütlerimizle, basınımızla, medyamızla, gerektiğinde meydanlarımızda, gerektiğinde seçim sandıklarında bu Ülkenin sahibinin, bu millet olduğunu, milletin tercihinin de esas olduğunu, bu tercihin de demokrasilerde çoğunluk oyu ile belirlendiğini, bu sebeple de, ancak tartışmasız çoğunluğun tercihine, azınlığın saygı ile riayet etmesi gerektiğini de vurgulayalım.
Vurgulayalım ki, kimse kendinde milletten almadığı bir hak ve yetkiyi vehmetmesin.
Geçmişin, geleceğin muhasebe ve planlamaları doğru yapılsın.
Toplumsal barış olsun, ekonomik istikrar olsun, huzur olsun, sükûn olsun.
Ardında bırakılan koskoca bir yıl kaçırılan otobüsler, akıp giden zaman, kaybolan yıllar, üzüntüler, kederler, hayata dair ne varsa yaşanan hoşnutsuzlukları geride bırakıp yeni bir yıla yelken açıp umuda doğru yol almanız dileğiyle.
Herkese 2020 yılının en başta sağlık daha sonra ise kayıplarınızın az olduğu, kazançlarınızın daha sonra kayıplarla sizi hüsrana uğratmayacak kazançlar olmasını diliyorum. Her şey dilediğiniz gibi olsun…
Bu yıla kadar yaşamdan ne bekliyorum ya da yaşam bana ne verdi, diyenlerdenseniz; geç kalmış sayılmazsınız. Şimdi ben yaşama ne verdim demenin belki de tam zamanı!
Koca bir yıl geçti gitti. Giderken neler götürdü?
Kapımızı çalan yeni yıla “Hoş geldin” demeden önce şairin “iki el bir baş içindir” uyarısını dikkate alıp geçen yılların nefis muhasebesini yaparak “nerden geldim, nereye gideceğim” sorularına cevap aramak, sonra da gelen yeni yıla;
“HOŞGELDİN YENİ YIL” demek daha anlamlı olmaz mı?
Haydi dostlar hoşçakalın mutlu kalın…
Bu arada unutmayın her hoşça kal bir merhabadır aslında. Kim bilir belki gelirim belki gelmem yeni yıla…
Hoşcakal 2019___ Merhaba 2020
Gönlünüzden geçen ne varsa sizlerin olsun. Vatanımın her bir karış toprağında ki her bir ferdi ve yer küredeki tüm Türk soydaşlarımız… Mutlu seneler… Sevgi ve muhabbetle…
“NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE…
31.12.2019