Yaşamak İçin Eğitim
Sevgili hocam seninle uzun zamandır nice sohbetler yapıyoruz, yaptığımız her sohbet içinde kısacık dedikodu içerse de özünde yeni vizyonların ufuklarında veya maviliklerinde engin denizlere yelken açmayı içeriyor.
Tabuları Aşıyoruz
Nazım Hikmet’in en önemli şiirlerinden biri olarak hafızamda yer eden şiirin sadece başlığını alacağım. Büyük usta putları yıkıyoruz diye bir şiir yazmıştı Nazım Hikmet ve biz de putları yıkıyoruz, yıkmalıyız. Sen de hatırlarsın ki toplumsal gelişim evrelerinden biri olarak feodalizmden kapitalizme geçiş sürecinde dünyanın farklı farklı yerlerinde ama bilhassa ada Avrupası ve kıta Avrupası başta olmak üzere ticaretle ve küçük teknolojik gelişmelerle buharın bulunması, yeni güç kaynaklarının insan ihtiyaçlarının karşılanması süreçlerinde üretime sokulması ile birlikte zenginliğin feodal toprak sahipliği biçimi yerini üretim araçlarının ve üretim süreçlerinin sahibi ve yönetenleri ile değiştirmeye başladı.
Skolastik Eğitimden Üretim için Eğitime
Burjuvazi veya devrimci burjuvazi kendisinden önceki bilgi birikimini insanlığın tüm tarihsel birikimini temel sermaye olarak aldı ama onu kendi vizyonunda, hedeflerinde ve süreçlerinde yeniden şekillendirdi, yeniden harmanladı ve önce ticaret kapitalizmi (ticari kapitalizm) olarak gelişen süreç sonra üretim kapitalizmine (meta üretimi) dönüştü. Bu süreçte de burjuvazi kendinden önceki süreçleri köklü eleştirilere tabi tuttu; sloganları, söylemleri ince elekten geçirdi. Burdan eğitim de payına düşen eleştiriyi aldı ve bugün sıkça söylediğimiz gibi Protestan ahlakı biçiminde küresel kapitalizmin hem inanç temelini oluşturdu hem de eğitim süreçlerinin felsefi ve siyasi altyapısını oluşturdu. Feodal dönemde de eğitim vardı, mülk sahiplerinin, devletin ihtiyaçlarını giderecek kalifiye eleman tedarik edecek Enderun gibi okullar, mektepler feodal dönemde de vardı ve feodal zenginliğin gelir kaynağını teşkil eden tarımsal üretim kendi içinde bir eğitime ihtiyaç gerektiriyordu. Ancak bu eğitim pulluğu kullanmak, hayvanları beslemek, meyveleri derlemek, hasat toplamak ve bunun içinden de aslan payını saraylara nakletmek sürecinin ihtiyacı olan eğitimdi; bu da küçük, toprağa bağlı üretim birimlerinde ve onun yanındaki zanaatkarlık kuruluşlarında sürdürülmekteydi.
Toprağa bağlı emek – Sermayeye kiralık emek
İşte devrimci burjuvazi, toprağa bağlı emek yerine kiralanabilen emek ilişkilerini geliştirerek hem topraktan kopuk hem de kendi emeğinden kopuk yeni üretim ilişkilerini hazırladı. Bu üretim ilişkilerine yabancı olan skolastik, o günün deyimiyle üretim hayatından kopuk eğitime köklü eleştiriler yaptı ve teknik eğitimi, yani üretim için eğitimi baz alarak eğitimi kiliselerin dini kurumların hegemonyasından çıkararak kendi alanında geliştirmeye başladı Günümüzde de hala devam etmekte olan bu süreç dijital dünyanın tekelleri için sanal üretim süreçlerinde yüksek kaliteli zihinsel emek, inşaat sektöründen tarım sektörüne kadar nispeten eğitilmiş emek, küçük el sanatlarında küçük sanayide de mesleki teknik eğitimden geçmiş nispeten kalifiye emek gücüyle yönetilmeye başlandı.
Dijital Emek-Süper Üretken Emek
Bu süreçlerde eleştiri vizyonunu doğru yakalayamayanlar kapitalizmin bağrında gelişen “her şey üretim için her şey insanın tüketimi için” sloganlarıyla bağını koparamadı. Bir çok noktada devrimci burjuvaziden sonra sosyalize olan devrimci gençler de çoğu zaman burjuvazinin devrimci tutumu kadar devrimci olamadı; kimisi feodal burjuvazinin emrinde bulunan orduyla iktidarın ilişkisini kuramadı, ordu gözbebeğimizdir biçiminde sloganlara sarıldı, kimisi Harun Karadeniz gibi eğitim üretim içindir sloganına sarıldı. Devrimci burjuvazinin üretim için eğitim vizyonunda eğitilmiş insanların sadece kapitalizmin çarklarının birer canlı parçası olduğu, kalifiye bant işçisi, sosyal ilişkilerden, siyasetten, toplumu yönetme kaygılarından uzak, mükemmel emek gücü yetiştirildiği ölçüde eğitimin mükemmelleştiği eğitim anlayışını köklü eleştirilere tabi tutamadı.
Yaşamak İçin İş-Yaşam için Öğrenim
Hatta 1920’lerde 30’larda ağır çalışma koşullarından şikayetçi olan küresel emek ordusunun, gün doğumundan gün batımına kadar çalışmak yerine 16 saatlik veya 12 saatlik iş günü, sekiz saatlik iş gününü ve önceleri 48 saatlik, sonraları 40 saatlik, daha sonraları 35 saatlik çalışma haftası ve günlerini talep eden emek dünyasının bu talebi de doğru ve çok yönlü olarak anlaşılamadı.
Sermaye Kısa çalışmaya hazır Değil
Emek dünyasının bu talebi sermaye dünyası tarafından reddedildi. Taraflardan biri (sermayeci) 35 saatlik iş günü yerine 48 saatlik iş gününde diretmekteydi çünkü o daha fazla üretimi istiyordu işte üretim için eğitilmiş bu emek gücünü kendisi üretim süreçlerinde kusursuz aralıksız kullanmak istiyordu. Henüz sınıf bilincine ulaşmayan emek dünyası neden 12 saat çalışmayıp 8 saat, 7 saat veya 5 saat çalışmak istediğinin isteğinin altını tam olarak dolduramadı.
Üretken Emek Kendine Yabancı
Günümüzde insan emeği üretim teknolojilerinin süper gelişme kaydetmesi aracılığıyla belki de bugüne kadar insanlık tarihinin kaydettiği en üretken emek seviyesine gelmiştir. Ancak emek bir bütün olarak bu kadar verimli ve üretken olurken, küresel olarak yaratılan katma değerden—üretilen küresel milli hasıladan—verimliliği her geçen gün artan emeğin payına düşen gelirin aynı oranda artmadığını görüyoruz.
Emek ürettiği Refah Payına yabancı
Eğitimi salt üretim için isteyen taraf, yani üretim süreçlerinin yöneticisi veya sahibi olan kesim zenginliğine zenginlik katmaya devam ediyor ama giderek daha çok okuyan daha çok zihinsel emek harcayan kendi zihinsel yeteneklerine becerilerine daha fazla yatırım yapan emek dünyası yaratılan aynı katma değerden her geçen gün daha adaletsiz pay alarak yaşamaya devam ediyor.
Demokratik Ekonomi Yaşam İçin Eğitim
İşte bugün yeni eğitim vizyonu yani aynen burjuvazininki gibi devrimci eğitim vizyonu bu gelişen teknoloji ile verimliliği, üretkenliği –sayın hocam sizin söylediğiniz gibi iki kat değil 220 kat artmış olan—emek gücünün kendisine ayıracağı zamanı üretim için değil, yaşamak için, resim yapmak, keman çalmak, müzik dinlemek, dağlarda dolaşmak, çocukları sevmek, daha güzel şeyler öğrenmek, daha iyi şeyleri keşfedebilmek için daha çok zaman ayırmasıyla ancak mümkündür. Dolayısıyla yeni burjuva devrimci eğitim vizyonu iki katı üretim yapacak değil iki katı daha mutlu yaşayabilecek insanı eğitmek için, huzurlu yaşayabilecek, ürettiği katma değerin hakkı olan kesimini alma bilincine sahip olan insanı eğitmeyi hedeflemelidir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin henüz sanayileşme evresinin başlarında o günkü küresel sosyalleşme rüzgârının da etkisiyle tasarlanmış ve hayata geçirilmiş köy enstitülerinde okullara gelen yoksul köylü çocukları hem teknik olarak üretim yapmayı, tarımı daha iyi yapmayı öğreniyorlardı ama aynı zamanda evrensel insanlık birikimi olan Balzac’ı, Shakespeare’i okumayı da öğreniyorlardı, Fakir Baykurt’un köylülerden de yazar olur dediği gibi şiir, roman yazmayı, keman, gitar, bağlama, piyano çalmayı öğreniyorlardı. Bu gidişat genel olarak söylendiği gibi sadece feodal zihniyete karşı değil kapitalizmin arzuladığı üretim çarklarında bir dişli gibi çalışacak insan vizyonuna da karşıydı. Kapitalist sistem fabrikalarda mandolin çalan, Balzac okuyan, Shakespeare’in romanlarını yorumlayan işçi, mühendis istemiyordu. Dolayısıyla Köy Enstitüleri’ni de iyi irdelemek ve doğru dersler çıkarmak gerekir.
Hasılı sevgili hocam içinde bulunduğumuz bizim savunabileceğimiz uygulanması için emek harcayacağımız eğitim vizyonu daha çok üretim, iki katı üretim sloganıyla temellendirilemez. Bizim sunacağımız eğitim reformu doğayla barışık, onun güzelliklerinin farkında olan, ağacın yaprağının yeşiline de sokaktaki kediye de dağdaki yabani hayvana da bir şiir tadında, bir keman tınısında bakabilecek insan vizyonuna dayanmalıdır. Biz, bugünkü eğitim sisteminde olduğu gibi, kapitalist üretim süreçlerine uygun olarak zengin olmak, arkadaşlarının, rakiplerinin sırtına basarak ipi göğüslemek üzere yarış atları gibi yetiştirilen öğrencileri hedefleyen bir eğitim modeli tasarlayamayız sevgili hocam.
Bu kadar sert eleştiriye rağmen, bizim kuracağımız okul için ana okulundan ilk eğitime orta ve lise öğrenimine ve devamında üniversite ve yüksek lisans eğitimine kadar olmak üzere Yüksek Öğretim Kuruluyla (YÖK)‘le ve Milli Eğitim Bakanlığıyla (MEB) uyum sağlamak üzere kanallar ve yollar yaratmalıyız. Vizyonumuzu aynen devrimci burjuvazinin koyduğu gibi en yukarıya ama yapılabilecekleri yine aynı devrimci burjuvazinin mantığıyla mükemmel pragmatistler olarak nerede bir boşluk, nerede bir kanal, nerede bir patika açabiliyorsak engin denizlere dökülmek üzere, otobanlara, siber teknik kanallara ulaşmak üzere yola çıkmalıyız sevgili hocam. Bu çerçevede üretim için eğitim, ama yaşamak için eğitim almak üzere yolculuğumuzu taçlandırmalıyız diyorum.