Kızıl Veba’dan bir alıntıyla başlamak istiyorum..
“Ama sonra insan yok oldu ve ilkel hayat geri dönüp onun elleriyle yaptığı her şeyi silip süpürdü. Arazileri orman oldu, tarlaları yabani otlarla doldu, sürülerini yırtıcı hayvanlar yedi. Baksanıza Cliff House sahilini bile kurtlar basıyor. Bu düşünce onu dehşete düşürdü. Bir zamanlar dört milyon kişinin gülüp eğlendiği buralarda şimdi kurtlar geziyor, yabani torunlarımız, tarih öncesi dönemlerden kalma silahlarla bu koca dişli yağmacılara karşı kendini savunuyor. Bir düşünün! Hepsi de o Kızıl Ölüm yüzünden… “
Kızıl Veba denilen hastalık bulaştığı andan itibaren kısa bir sürede sizi ölüme götürüyor. Kurtulma şansınız hiç yok gibi. Jack London’ın bu kitabını okuduğumda bir salgın medeniyeti yok eder mi? Diye düşünmüştüm. Covid salgını ile Kızıl Veba çağrışım yarattı. Covid dönemlerinde insanların bencil, fırsatçı yanlarına şahit olduk. Uygar toplum olarak nitelendirdiğimiz Ülkeler tarih boyunca savaş, hırs, liderlik ve kan barındırmalarından kaynaklıdır.
İstiklal Marşı’nın ikinci kıtasında şöyle geçer: “Medeniyet! Dediğin tek dişi kalmış canavar!” Bu ifade, medeniyetin yalnızca dış görünüşüne önem verdiğini, ancak gerçekte vahşi ve acımasız olabileceğini anlatır. Tek dişi olması, medeniyetin yalnızca kendine hizmet ettiğini ve gerçek insanlıktan uzaklaştığını gösterir. Toplum olarak buzdağının görünen kısmıyla kendimizi avutuyoruz. Kızıl Veba’nın özetini aktarmak istiyorum.
Roman, mağara döneminin dönüşüne tanıklık eden, salgın öncesi medeniyet içinde olan ve ardından medeniyetin ortadan kaybolduğunu gören ve sonunda torunlarına olanları anlatan bir dedenin vaka modeline dayanıyor. Kaynak: https://kitapdiyari.com.tr/bilim-kurgu/kizil-veba/
New York’ta başlayan Kırmızı Veba, salgına yakalanan kişilerin tüm vücuduna hızla bulaşan ve saatler içinde bulaşan kişileri öldüren bir hastalıktır. Kırmızı Veba çok kısa sürede tüm dünyaya yayılır. Modern dünya ortadan kaybolduğunda, Dede Smith ve üniversite arkadaşları bir kimya okuluna sığınır. 400 kişi kimya okuluna sığınır, ancak salgın onlara bulaşır ve sadece Profesör Smith hayatta kalmayı başarır. Dede Smith, üç yıl yalnız yaşadıktan sonra salgından kurtulan başka insanlarla karşılaşır. İnsanlar on veya yirmi kişilik gruplar halinde yaşamaya başlamıştır. Dede Smith, önce İtfaiyeci liderliğindeki gruba katılır daha sonra ise Santa Rosa grubuna katılır. Kurulan kabilelerde hayatta kalabilen, ancak vahşi yaşamda, bilimde, sanatta vb. Uygarlık kaybolan insan grupları unutularak kullanılamaz hale gelmeye başlar. İlkel zamanlara geri dönmek, yiyecek bulmak, üreme ve hayatta kalmak ana hedef olur. Eski ama medeni dünyayı hatırlayan ve bilen sadece Profesör James Howard Smith’tir. Dede Smith’in tek amacı, gelecek neslin barbarlığının ve cehaletinin yeni ve medeni bir dünya yaratmasını istemesidir. Kaynak: https://kitapdiyari.com.tr/bilim-kurgu/kizil-veba/
Romanında, 2013’te patlak veren dünya çapında bir salgının insan ırkının neredeyse tamamını yeryüzünden sildiği, ilkel yaşamın geri döndüğü, gerçekleşmesi son derece muhtemel bir “yeni” dünya tasavvur eder.
İlk yayın tarihi 1912 olan kitabın hikâyesi günümüzü yıllar öncesinden öngörmesi şaşırtıcı. Bu bağlamda Kızıl Veba yazıldığı tarihten bir yüzyıl sonra, farklı bir bakış açısıyla yeniden okunmayı hak ediyor. Tavsiye edilir.
Deprem ve açgözlü sermayenin bu hikâyedeki benzeri yanlarına değinelim. Asrın felaketi depremde saniyeler içerisinde milyonlarca insan enkaz ve molozlar arasında hayatını yitirdi. Deprem sonrası talanların yaşandığına şahitlik ettik. Müteahhitler suçlandı. Günlerce konuşuldu. Üzerinden 2 sene geçti. Yapılacak konutlarda bile yeni getirim düzenekleri kuruldu. Onca ölümler üzerinden yeni zenginler yaratmanın yolu olarak görüldü.
Doğayı ve tüm alanları kendi çıkarları doğrultusunda talan edenler..
Binaların yapılma yerlerini kanunları, kaçak yapıları hiçe sayanlar..
Adrese teslim ihaleler ve kontrolsüz yapılaşmaya göz yumanlar…
En yukarıdan Genelden yerele kadar kendi keseleri doğrultusunda izinler verenler..
Empati yapmaktan uzak, halkı enayi yerine koymayı alışkanlık haline getirenler..
Binlerce işiçiye, emekliye,öğrenciye acımadan ev kiralarını %60 alıp cebine koyanlar..
İnsan canının siyasetin üstünde olduğunu unutanlar..
Maskeli baloda gibi sürekli maskeyle gezenler..
Halkın oylarıyla meclise giden kıyak maaş alan, trafik cezaları yok hükmünde sayılan halk için oy kullanmak adına bile meclise gitmekten imtina eden vekiller..
Vekil olduktan sonra liyakati hiçe sayarak tüm ailesini öncelikli olarak işe aldıranlar. İş alanlar. İşverenler….
Konteynerde zor şartlarda yaşayanları görmeyen, koca villalarda saray gibi evlerde yaşayanlar…
Biliyor musunuz?
Hepimiz 2 Metre kefenle 2 Metrekare yerde eşit olacağız…..