Allah’ın biz kullarına emanetleri, bakmakla mükellef kıldığı, yaşadığımız dünyada onların da hakkı olduğunu bilmemiz gerekiyor.
Hatta yaşam alanlarına sorumsuzca saldırdığımız, ellerinden aldığımız için onların bizlerden çok daha fazla hakkı olduğunu unutmayalım istiyorum.
Bir arada yaşamak mümkün.
Paylaşmak, müştereklerde buluşmak mümkün.
Nüfus bu kadar kalabalık değilken onların, hiç kimseye ihtiyaçları olmadan yaşamlarını sürdürdüklerini iyi biliyoruz.
İnsanlığımız (!) adına gelişmelerin olmadığı bir zamanda mutlu, mesut yaşayan patili canların alanlarını daralttıkça daralttık. Ormanlarda, kırsal alanlarda yaşamlarını sürdüren yaban hayvanlarına da yer bırakmadık!
İnsanlığımız (!) adına doyumsuzluğumuzun tavan yapması üzerine vahşilikte sınır tanımayıp; değim yerinde zihinsel, fikirsel, düşsel olarak büyük bir sapkınlık içerisine girdik!
Bırakınız ağzı dili var olup konuşamayan hayvanları; aynı fikirde olmayan insanlara bile tahammül edemeyecek bir posta bürünmüş varlılar olmuşuz ne yazık ki!
Hayvan postu olsa ne âlâ, her geçen gün sözde insan görünümlü, çok affedersiniz PİSLİK MAHLÜKATLARA dönüşüyoruz!
Sosyal medya görüntüleri, vicdanları sızlatmaya, yürek kaldırmamaya başladı!
Varsa yoksa Evreni; üzerinde ne var ne yok tamamen kendi nefsimize dönüştürmek, başkalarına yaşam hakkı tanımamak üzerine kurguluyor ve hayatımıza geçirmeye çalışıyor değil; geçiriyoruz!
En basiti şehirlerimizde bir ev yapıyoruz, bahçesine bir küçük kulübe, küçük bir barınak yapmıyoruz. Hep bana Rabbena diyor, doyumsuz olduğumuzu gösteriyoruz! Sonra da kalkıp din adına, sosyal yaşam adına, hayvan hak hukuk adına, mangalda kül bırakmıyoruz! (İstisnalar hariç)
Kırsal alanlarımız bundan farklı mı?
Kendimiz için yaptığımız konforlu konutlar yanına, ya da altına, modern bir ahır yapmak yerine derme çatma, yazın sıcağına, kışın soğuğuna dayanamayıp can veren patili dostlarımızın yanı sıra, gelir kaynağımız olan büyük ve küçükbaş hayvanlarımız, kümes hayvanlarımız için korunaksız sıradan barınaklar bile ilkel…
Oysa dinimiz de buna müsaade etmiyor, sosyal yaşam da bunu gerektirmiyor, hayvan hak ve hukuku da bu olmamalı. Onların da en az bizler kadar yaşama hakkı var. Sevme, sevilme, sahiplenme, doğurma, büyükte, eğitme hakları var!
Dikkat ederseniz çoğu insan bu meziyetlerden bile mahrum!
Evlere almıyoruz madem onlara yer, barınak yapsak, çöpe attığımız yemek atıkları bile onların yaşaması için yeter de artar da.
Çocuklarımızla tanıştırsak, karşılıklı sevmelerine izin versek ne kaybederiz?
Televizyonlardan, tabletlerden, bilgisayarlardan, telefonlardan bir nebze olsun ayırıp, sokağa çıkmalarına, bu vesileyle oyun oynamalarına, arkadaşlık kurmalarına, hayvanlarla biraz zaman geçirip, kafalarını dinlemeye vesile olsak olmaz mı?
Amma yok.
Sadece biz.
Nefsimizin gereğinden başkası pu kaka!
Tekmeliyoruz, işkence ediyoruz, öldürüyoruz, bizlere yaklaşmalarına izin vermiyoruz. Sonra da vahşileştiklerini, saldırgan olduklarını dile getirerek suçumuzu yasallaştırmaya çalışıyoruz.
Çocuğumuza bile yüz vermez, sevgisiz kılar, ilgilenmez isek vahşileşmez mi?
Sözün Özü!
Lütfen duyarlı olalım. Onları koruyup kollayalım. Çocuklarımızla tanıştıralım. Onlardan zarar görmemek için çocuklarımız gibi onları da sevelim, okşayalım. Yakınlık kuralım. Bakın o zaman zarar veriyorlar mı insana?
Allah böyle istiyor, insanlık bunu gerektiriyor, hak hukuk kanun böyle der. Vicdan ve merhamet sahibi olalım.
Müge ANLI’nın bir ara sunduğu bir yarışma programı vardı! 20-30 yaşlarına gelmiş iki genç “inek yavrusuna ne ad verilir?” sorusuna; tay, enik, sıpa, buzağı şıkları arasından, doğru cevabı bir türlü veremediler ve elendiler!
Daha ne söyleyebilirim ki.
Mustafa Kemal ÖZGÜRSOY