Bu sabah güne başlarken Mezitli Belediyesinin doğa yürüyüşüne mi katılsam dedim. Ruhen yorgun bir hafta geçirmenin vermiş olduğu maneviyatla kendim de o enerjiyi bulamadım. Pazar sabahlarını geçmişten gelen aile kültürümüzden dolayı çok önemserim. Mükellef bir kahvaltı hazırladım. Televizyonu açıp eskiden babam ajans derdi şimdi haberler dediğimiz kanalları gezmeye başladım. Tarafsız bulduğum ve her zaman tercih ettiğim kanalı açtım. Son zamanlarda beni de düşündüren gençlerin 11.sınıftan itibaren açık liseyi tercih etmesi konuşuluyordu. Gençler neden bunu tercih ediyor? Eğitim sisteminin içi bomboş. Üniversite sınavlarına hazırlanabilmeleri için ekstra özel dershane veya öğretmenlere gitmek zorundalar. Okula gitseler kazanamayacaklar. Açık Liseye geçmeseler devamsızlıktan kalacaklar. Mersin’de birçok öğrenci bu yönteme başvuruyor. Lisedeki okulların içi boşalmış durumda. Mikrofonu uzatan muhabire genç kızımız şöyle ifade ediyor; Biz devlet okuluna gidersek açıkta kalırız. Eğitim sistemi tam kapsamlı olsaydı bu kadar dershane parası ödemeye zorunlu olmazdık. İçim acıdı.17 yaşından itibaren geleceğini nasıl inşa edeceği değil. Ekonomik boyutuyla tıkanan gençlerimiz.
Hemen ardına Üniversite sınavına giren ve kazanan gençlerin matematiksel verileri açıklandı. Kazanmış olanların %70 maddi zorluklar karşısında kayıt yaptıramamışlar. Nasıl yaptırsınlar? İstanbul’da ev kiraları aylık 6-7 Bin TL den başlıyor. Temel gıda ve barınma giderleri o kadar yüksek olunca gençlerimiz kazandıkları okula çaresizce gidemiyorlar.
Bununla kalmayıp Blu Card Sistemini izleyince yok artık dedim. Nitelikli meslek grupları Almanya’ya gitmek için başvuruyu bu sistemden yapıyorlar. Başvuru sayısını duyunca dudağım uçukladı. Düşünün ki kim güzelim vatanını bırakıp farklı ülkelere çalışmaya gitsin. Daha iyi telefon veya konsere gitmek için olmadığı kesin. Kendi ülkemizde ekonomik dengelerin maalesef çarpıklığı ve yetersizliği sevk ediyor. Alt ve üst grup haline geldik. Gençler geleceğimiz diyoruz..
Gençler kazandıkları okula gidemiyorsa..
Nitelikle meslek grubundaki gençler hastanede darp ediliyorsa..
Belirle yere gelmiş gençler hâlâ siyasetin önünden bile geçemiyorlarsa..
Niye gitmesinler ki!
Beyin göçüne karşı olanlardan biriyim. Bu koşullarda karşı olmak bir yana haklı olduklarına inanıyorum.
Şimdi sabah kahvaltısını yaparken boğazımda lokmalar düğümlendi. İzlemeseydin diyenleri duyabiliyorum. Doğru yok saymak, görmemezlikten gelmek ve susmak yeni hayat felsefesi oldu. Doğru olduğuna inandığınız hiçbir şeyin savunucusu olamıyorsunuz. Gizli telefon konuşmalarıyla içinizi rahatlatıyorsunuz. Hatta o kadar korkuyorsunuz ki. Bağlı olduğunuz STK’lar dan da ayrılmak istiyorsunuz. Doğruyu yazan yürekli kalemlerin altına yorum yapmaktan bile çekiniyorsunuz. Sarı Öküzü vere vere bir hal olduk. Kalmadı!
Bütün bu zorlukların ve mücadelenin içinde bir de cuntacılarla uğraşıyoruz. Bir insan sürekli dürüstüm diyorsa, ya hırsızlık yapıyor, ya da hırsızlığa zemin hazırlıyordur. Dürüstlük herkeste olması gereken bir vasıf. İnsanlar değişir ve onlar genellikle asla olmam dedikleri insanlar olmaya başlarlar. Bazen en doğru yanlışlarımız oluyor. Kıyamadıklarınız size kıyar. Çevremizdeki insanların hızlıca arkadaş, çabucak dost ve bir çırpıda da düşman olabildiğine çoğu kez tanık oluruz. Hayat çok değerli. Bu yüzden israfa gelmemeli. İnsanlar uzaklaşmak istediklerinde bırakın gitsinler. Kaderiniz asla onlara bağlı değil. Sadece hikâyenizdeki rolleri bitmiştir..
Necip Fazlı Kısakürek’in en anlamlı sözü dilime persenk oldu;
Üç günlük dünya için gayret üstüne gayret; Ebedi bir yaşam için gayret yok hayret!