Hüseyin öğretmen, mezun olduğu okuldan öğrencileri için, “Fen Bilgisi” deneyleriyle ilgili araç ve gereçleri alacaktı.
Okula sahil yoluyla gitti. Okulun ana giriş kapısı sahildendi. Kapı denize nazırdı. Evden çıktığında da hava bir hoştu. Soğuk bir rüzgâr çıkmıştı. Buna karşılık bulutlar karışık ve alçalmaktaydı. “Kış mevsimi kendini gösteriyor.” Dedi.
Hüseyin öğretmen, “Karla karışık yağmur yağabilir.” Diye düşündü.
Sahil yoluna girdiğinde, dalgaların yükseldiğini ve deli gibi taşları dövdüğünü gördü. “Kış erken gelecek” dedi. Bütün bu etkenler soğuklara neden olmasa da buz canavarı dişini gösterecekti. Okulun giriş kapısına yaklaştığında, kapının önünde duran kız öğrenciyi fark etti.
5 Öğrenci narkoz yemiş hasta gibiydi. Ayakta sallandığını görünce yanına yaklaştı. O esnada kız öğrenci de arabaya el kaldırdı. Hüseyin öğretmen, “Öğrenciye bakın korkuluk gibi duruyor.” Diye düşündü. Yanında durdu ve arabadan indi. Yanına yaklaştı. Öğretmen okulu formalıydı. Sararmış, gözleri kapanacak gibiydi. Elleri morarmış, dudakları kararmıştı. Ayakta duruyor ama titriyordu.
Hüseyin öğretmen, “Yavrum öğretmenim, bir problemin mi var.”
Öğrenci, “Öğretmenim, donuyorum,” dedi ve öğretmenin kollarına düştü.
Hüseyin öğretmen, öğrenciyi kucakladığı gibi, arabanın arka koltuğuna yatırdı. Öğrenci bayılacak gibiydi ve titriyordu. Öğrencinin ellerini ovuşturmaya başladı. Ellerini birbirine sürttü. Öğrenciye de “Yavrum ellerini devamlı sürtmeye devam et.” dedi. Öğrenciyi konuşturmaya çalıştırdı. Ayakları buz kesmişti. Ayaklarını eline aldı ve ovuşturup ısıtmaya çalıştı. Sonra iki elini tuttu ve kollarını salladı. Bu hareketler epeyce sürdü. Birkaç yudum su içirdi ve peşinden bir tane çikolata yedirdi.
Hüseyin öğretmen, “Yavrum vücudun biraz ısınmışsa, bir şeyin kalmadı.” Demektir. Fakat öğrencinin tam olarak kendine gelemediğini görüyordu. Ayaklarını hareket ettirdi ve arabanın kaloriferini tam açtı ve onu ısıtmaya çalıştı. Uğraşırken de soğuk bir hava yaşıyoruz. Fakat insanı donduracak kadar da soğuk yok zannederim diye düşündü. Acaba öğrenci sabah kahvaltı yapmadı mı yapmışsa bir şey mi dokunmuş olabilir miydi? Enerji yetmezliği mi yaşıyordu, akla her şey geliyor diye kendi kendine yakındı.
Öğrencinin donuyorum diye öğretmenin kollarına düşmesi ne olabilirdi. Öğretmen okulda gördüğü ilk yardım ile ilgili bilgilerini uyguluyordu. Özellikle el ve ayakların ısınmasını sağlamaya çalışması önemliydi. Ayrıca kol ve bacaklarını hareket de ettiriyor, böylece kan akışını hızlandırıyordu. Özellikle kan akışının hızlanmasıyla öğrencinin “Hayata dönüş” fonksiyonları devreye giriyordu.
Öğretmen, “Yavrum okula dönelim, doktor seni görsün.” Diyor.
Öğrenci, “Gidelim” dedikten sonra arabayla okulun kapısına varıyorlar.
Müdür, yardımcıları ve doktor birlikte revire gidiyorlar. Giderken, öğretmen yaptıklarını doktora anlatıyor. Doktorun müdahalesiyle öğrenci kendine geliyor. Biraz daha dinlendikten sonra öğretmen onu beş kilometre ilerdeki ilçedeki evine bırakıyor.
Yavrum geri okula döneceğim. Deney araçlarını alıp okula yetişmen lazım diyor. Öğrenciyi evinin önüne bırakıyor. İçeri girene kadar da arkasından bakıyor.
Öğretmen geriş dönüp fen deneyi için araçları alıyor. Müdüre uğruyor. Öğrencinin durumunu ve yaptıklarını anlatıyor. Doktor, okulun eğitimi ve öğretmen emin eller diyor.
Müdür. “Öğretmenler yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.” Diyor.
Müdür, “Öğretmen okullarının yetiştirdiği, güzide öğretmenlerle gurur duyuyoruz.” diyor.
Öğrenci günlüğüne; “Hayata dönüş” Başlığında Hüseyin öğretmenin sayesinde donmaktan kurtuldum. Bir daha böyle bir olayı hatta böyle bir olayı düşünmek dahi istemem. Ayrıca ne pahasına olursa olsun, evden kahvaltı yapmadan çıkmayacağım. Gece rüyamda öğretmenlerimle çiçekler arasında kelebek gibi uçuyordum.
Son cümlesi; “İnsanlığın soylu düşüncesi kendini feda edebilmesidir.” Şeklinde günlükteki yazısını sonlandırıyor.