İnsan hayatını helal kazançtan sağlamalı ve devlete millete hizmet için adamalı. Şüphesiz ki insanın yaratılış nedeni Allah’a iyi bir kul olmak ve dünya imtihanını kazanabilmektir. Bütün hayatını bu amaç için kullanır, kullanmak zorundadır. Aksi takdirde hayatını beyhude harcamış ve imtihanı da kaybetmiş olur.
“Cehennemde odun da yok ateş de, ateşi biz götürüyoruz’’ diye bir sözümüz vardır. Bu sözün aslı da insanın hayat gerçeğini özetler. Yani insan cennetini de cehennemini de kendi kazanır. Çünkü bizleri yaratan yüce Allah insana diğer mahluklara vermediği akıl – fikir, düşünce nimetini vermiş ve insanı en güzel şekilde yaratmıştır. Onun içindir ki: insan bu akılla dünyaya hakim olur, para ve mevki kazanır, yükselir ve gelişir.
Dünya nizamını da hak hukuk üzerine kurmuş olan yüce Yaratanın bahşettiği aklını-fikrini ve gücünü kullanarak insan, makam kazanıyor mevki elde ediyor ve kendine uygun bir düzen kuruyor. Bunu başaranlar mutlu, başaramayanlar ise mutsuz oluyorlar. Mutlu olmak, mutsuz olmak da insanın kendi elinde… Hayatı güzelleştiren de insan yaşamı çirkinleştiren de insan. Şu halde bizlere çok büyük görevler düşüyor. Hem kendi hayatımızı hem de sevdiklerimizin hayatını güzelleştirmek ve hayattan mutlu ayrılmak. Çünkü bu hayatın bir de sonu var.
Hayatın anlamını bilen insan kendisine ve ailesine uygun bir düzen kuruyor, işini aşını dürüst ve adaletli yapıyor, kazancını helal yönden kazanıyor ve zamanını da en iyi şekilde değerlendirip hayat imtihanını kazanmanın peşinden koşuyor. Harama tenezzül etmiyor, yanlıştan uzak duruyor. Yaratan’ın koyduğu kurallara tabi olup meşru ve helal kazancın peşinden koşuyor. Yüce Allah’ın arzu ettiği bir insan tipidir bu….
Bir başka insan da tam bunun zıttı olarak hep haram paranın peşinden koşuyor, onun bunun hakkını çiğniyor, alın teri yerine alavere- dalavere ile para kazanmak için uğraşıyor ve kazancını harama bağlıyor. İşini dürüst yapmadığı gibi kazancını da hep diğer insanları dolandırma üzerine kuruyor. İşte bu kişi de ahirete ateşini kendi götüren kişidir..
İnsanın görevi hem kendi hayatını kazanmak hem de ailesinin çocuklarının ve yakınlarının huzur ve refahı için çalışmaktır. Ayrıca bulunduğu görevi makamı insanların hizmet için kolay ve adil
kullanabilmektir. Onun için diyoruz ki: “Halka hizmet Hakka hizmettir.”
Aksine makam ve mevkisini istismar etmek kendi çıkarı için kullanmak ise cehenneme ateş toplamak demektir. Görevin suistimali ve ihmali de aynı anlayışa hizmet eder.
Bu nedenle ecdadımız İslamla şereflendikten sonra hem hayatını, hem kazancını hem de icraatını ilahi esaslar üzerine kurmuş; ömrünü insanlığa hizmete vakfetmiştir. Hastane, huzur evi, yol, Çeşme, han- hamam, cami, medrese yapmak suretiyle de hizmetlerini tüm insanlığa vakfetmişlerdir.
Türk’ün tarihi insanlığa hizmetle doludur. Şeref duyduğumuz bu geçmiş bize çok şeyler anlatır ve hayatın gayesini öğretir. Onun içindir ki müslümanlar gittikleri yerlere barışı adaleti ve insanlığı götürmüşler ve oraya huzuru refahı hakim kılmışlardır. İslam dışı güçler ise gittikleri yere kan ve göz yaşı, zulüm götürmüşler, insanları ve toplumları sömürmenin peşinden koşarak, zulmü hakim kılmışlardır…
Gök Kubbede hoş bir seda bırakmanın amacı da budur; geride kendisini hayırla yad edebileceği eserleri bırakmak!…Hayatın amacı da budur; şerefli, onurlu bir hayat sürüp gelecek nesillere de hayırlı hizmetler ve hayırlı eserler bırakabilmek. .. Hayat denilen imtihanı kazanmanın yolu Şeref’i ve onuru ile çalışıp helal ve meşru kazançtan mal temin etmek. O malı da insanlığın hizmetine sunabilmektir. Ecdadımızın yaptığı da bu olmuş hepsinden Allah Razı olsun! Bizim görevimiz ve hayat anlayışımız da bu olmalıdır…