Kendimizle sohbetin de tadı başkadır.
Bazen uzanırken, bazen yürürken, yazarken de olur, yüzerken de..
“Hayat” deriz, “ne”, “anlamlı mı?”
Hayat, yaşam, yaşantı ve hareket, kaynaşma..
“Bu kentte geceleri hayat yok” dersek neyi anlatmış oluruz?
“Hayat insanı” dersek birine, güçlükleri yeneni mi, zamana kolayca uyan kişiyi mi canlandırırız?
Hayat; zaman, mekan ve insan üçlüsü ile değerlendirilebilir.
Hepimiz, zamanın ve mekanın bir noktasında varlık gösterdiğimize göre..
İşte, şu asrın şu tarihinde, filanca yerde, şunlar oldu, filan diye anlatırız..
Demek ki, hayat ya da yaşam; hareket demektir.
Hareketin de yasaları olduğuna göre, biz doğanın içinde birbirimizle bazı toplumsal ilişkiler içindeyiz.
Eylemlerimizi, zamanın-mekanın ve insanın bütünlüğüne göre değerlendiriyoruz.
O zaman diyebiliriz ki, hayatın anlamı, kişinin potansiyelini keşfedip gerçekleştirmesidir.
Bizler yeteneklerimizi severek ve emek vererek geliştirip üretken kılarız.
Herkes yaşadığı mekanda-çağda sormalı kendine;
Kimim ben, potansiyelim nedir, toplumsal ilişkiler içindeki yerim ve işlevim nedir, nasıl daha ileriye götürebilirim?..
Diyelim ki bir insan iktisat ve edebiyatta yoğunlaşmış..
O zaman sorular çoğalıyor..
Edebiyatta temel olan ne, İktisatta temel olan ne?
Kanımca Edebiyatta önemli olan; ekonomi-politik durumun etik ve estetik içinde verilmesidir.
Sınıf bilincine istek uyandırmak..toplumsal ve bireysel yaşamın en dipteki duygu ve düşüncelerini, özlemlerini sorumluluk içinde üstün bir estetikle verebilmek..
İktisatta temel olan ise; ekonomik bağımsızlık, adil bölüşüm, üretkenlik, eko-politik ve iktisat tarihi gibi konulardır.
Zaman-mekan-insan ve üretkenlikten bağımsız bir “hayat” ve “anlam” sohbeti acaba diyorum, ne kadar “anlamlı”?
Ucu, topluma-doğaya ve dünyaya açılmamış sohbetlerden “iyi hayat” çıkmaz.
Kendi hayatımızı da bilimin, sanatın ve felsefenin ölçüleriyle anlamlı kılabiliriz.