Beni yanlış anlayan bir kısım insan, ben ne zaman Allah deyip cümleye başlasam bozulup yazılarımı okumuyorlar. Ya da tedirginlik gösteriyorlar. Benim Allah deyip cümleye başlamamdan kasıt, her şeyin oluşumunu başlangıcını ben yaratana, onlar ise tabiat denilen doğaya bağlıyorlar. Güya Allah deyince ilim ilerlemeyip her şey bitiyor. Allah aşkına hiç böyle bir şey, böyle bir algılama olur mu? Olmaz.
Ama şunu söyleseler doğru olabilir. Çünkü dinin yoğun yaşandığı ülkelerde maalesef bilim üretmek bazen korku yaratabiliyor. İnsan yanlış anlaşılıp, dışlanarak saldırıya uğranılır. Her zaman bu korku ve ihtimal vardır
Benim Allah inancımda böyle bir şey asla yoktur. Her şeyin başı sonu Allah derken, bir bilinmezlik, bir sonsuzluk ifadesi var. Büyük bir çalışıp, çabalamanın, gayretin ifadesi var. Çünkü bilgi, bilinmeyenin bilinmesidir. O bilinmeyen her bilgi de sonsuzluk arz eden bilinmezde. O halde o bilinmez sonsuzluktan alınıp, elde edilip, bilinip öğrenilmeden bu dünya hayatı da doğru dürüst yaşanmaz.
Burada bir de ben, beni anlamayanlara sitem edeyim. Allah diyorum, bir kısım insan yazılarımı okumayıp hiçbir değerlendirmeye tabii tutmadan beni dışlıyorlar. Hatta yazı yazdığım bir edebiyat sitesinden de bu yüzden kovuldum.
Ama ben istiyorum ki, yazdıklarım insanlığın kazanılmış bir değeridir. Tüm dünya insanlık âlemi tarafından okunup yararlanılsın istiyorum. Çünkü ben bunları başkaları gibi bir yerlerden okuyup öğrenerek yazmıyorum. Benim ki bir farklı algılama, bir farklı düşünce biçimi. Ben o yüzden yazıyorum. Yoksa ben bilineni neden tekrar edip yazayım.
O halde okuyanların şunu demesi gerekmez mi? Peki bu adam bu bilgileri nasıl düşünüp, nasıl elde edip, bu hasta haliyle nasıl yazıyor. Bunu düşünmeleri bile bana yeter de artar bile. Ama maalesef onu da yapmıyorlar. Ama ben inadına yazıyorum. Yazacağımda. Çünkü insan inandığı değerlerin paylaşılıp, yaşatılarak büyütülmesini ister. Ben de onu yapıyorum.
Bir diğeri de olur ya! Yazdıklarımı bir dünyalı bilim adamı okur düşüncesiyle, bizleri yaratıp var eden Allah’a bazen Tanrı diyorum. Bu seferde sen nasıl bir Müslümansın diye, dindar kesim beni dışlıyor. Ben ise bu iki görüşün ikisini asla kabul etmiyorum. Ben bu konuda hiç kimsenin tarafı olmak istemiyorum. Ben aklın, ilmin, idrak ve irfanın, doğru olan Hakk’ın tarafıyım. Ben insanlığın tarafıyım. Ben doğru olan inancın tarafıyım.
Ancak şunu da unutmayalım ki, herkes eşit akla sahip olmadığından herkesin idraki, inancı, imanı da elbette ki birbirinden farklı derecelerdedir. O nedenle de kimseyi aklından dolayı kınayıp küçümseyip yok sayamayız. Çünkü herkes her şeyi aynı derece algılamayabilir. Onun için bu bağlamda da herkesin inancına da son derece de saygılı olmalıyız. Herkes inancını bilgisi oranında yaşar.
Ben dinin ne olup, ne olmadığını çok iyi bilmiş olsam da yine de Müslüman bir mahallede salyongoz satılmayacağını bilmem gerekir.
Bu bağlamda ben dinin Allah nasihati olduğunu, her güzel nasihat gibi, dini nasihatlerinde en çok bu dünya için geçerli olduğunu ve geleceği şimdiden kimsenin bilmeyeceğini, ancak umut içinde hep iyi insan olma yolunda yaşayıp hayatımızı sürdürmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Allah nasihati olan tüm dini inançların hepsinin sonucundan anlaşılması gereken asıl sonucun da şu olduğu inancındayım. İnsan benliğinin hayatın her türlü acımasız sapkınlığına ve taşkınlığına karşılık bizi biz yapıp, sağlıklı ve mutedil bir hayatı sürdürmememize yönelik ruhumuzu koruyup kollayıcı büyük bir hayat sigortamız olduğunu da düşünüyorum.
Aynı zamanda da doğru ellerde doğru öğrenilip, doğru öğretilip, doğru yönde kullanıldığında da insanın, insanlaştırılarak topluma kazandırılmasında faydalı olabileceği gibi, aşırıya gidildiğinde de zarar vereceği de gözden kaçmamalı diye düşünüyorum. Çünkü her aşırılıkta olduğu gibi, dinde de dengenin korunması için ölçünün kaçmaması gerekir.
Bu ayar yapılamadığında da insanlar aşırıya kaçarak ya teslimiyetçi olup melekleşmeye çalışıp dünyadan uzaklaşıp insanlığı unutuyorlar. Ya da aşırı özgürleşip dünyaya tapma noktasında şeytanlaşıp yine insanlıktan uzaklaşıyorlar. Her iki halde hem kendilerine hem de tüm insanlığa zarar veriyorlar. Bu hiçbir zaman doğru değil. Çünkü bu iki hali de Allah bizden istemiyor. O’nun bizden istediği yaratılışımıza uygun orta sınıf olarak yaşayıp insan olabilmemiz için ne şeytan, ne melek olmaya çalışacağız. Biz insan olup, insanca yaşamaya çalışacağız ki, yaratılışımıza uygun hareket etmiş olalım ki; aklın, düşüncenin, idrakin, bilginin, ilmin, irfanın, inancın insana bir faydası olsun. Faydası olsun ki; insanı insanlaştıralım.
İnsanın, insanlaşması bir evrim, bir doğa kanunudur. Bunu engellemeye hiç kimsenin gücü yetmez. Çünkü bu bir olgunlaşmadır. Zaman ister. Bunun sınırı da yoktur. Tatmin olunacak noktaya gelinceye kadar sürecek olan bu aşamanın doyum noktası kıyamet gününe kadar sürecek olmasıdır.
Çünkü Allah yaratır, yaşatır. Yaşattıklarına bilmediklerini zaman ve mekâna bağlı oluşan tekâmül evreleri içinde iyi, güzel ve doğru olanı hayatın akışı içerisinde hepsine öğreterek onların gelişip, dönüşüp, değişip, olgunlaşmalarını sağlar. Sonuçta her varlık, kendi hayat hikâyesini kendi içinde dış dünya ile birlikte yaşayarak başlangıçtaki sona ulaşır. Siz bu oluşumu sağlayan güce ister, Allah deyin. İster doğa kanunu deyin. Ama bu sonuç değişmez. Çünkü bu bir ilahi kanundur.
Bu ilahi yasa çerçevesinde, insanı, insan yapan elbette ki, yine insanın kendisidir. Çünkü insan ve hayat, insanın öğretmenidir. Çünkü hayat, öğrenmek isteyen herkese her gün binlerce öğretmeniyle hizmet eder. Çünkü hiçbir varlık, ne boşuna yaratılmıştır. N e de başıboş bırakılmıştır.
Olgunlaşma yolunda başı dolu olanları değil de başıboş olanları düşündüğümüzde daha dikkatli olmamız gerektiğini düşünüyorum. Çünkü hayatı iki adım ileri başı dolu olanlar götürüyorlarsa, bir adım geri de boş olanlar geriletiyorlar.
İşte bu yüzden insanın insanlaşması hep gecikiyor. İstenilen düzeyde de olmuyor. Ama bu ilerlemiyor anlamına gelmez. Çünkü her şeyin bir ölçüsü, bir dengesi var.
Dengeyi Hak sağlar. Hak her şeyi adalet ölçüsü içerisinde yapar. O, her şeyi bir zamana bağlamıştır. Onun için yaşanılacak olan hayatın hiçbir acelesi yoktur. Ancak zamanı doğru ve güzel kullanmak gerekir.
03.05.2014
Cahit KARAÇ