Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme…
Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
“HAYAT NE GARİP!..”
Şu hayatta belki de en çok ihtiyacımız olan şey, sahte olmadan gülen bir yüz, yalanı olmadan seven bir kalp… Kitaplaşacak kadar çok acılarımız, hüzünlerimiz, beklentilerimiz, düşlerimiz, kaygılarımız ve sonu belli olmayan yarınlarımız var… O yüzden her şeye rağmen siz sevgilerden örülü bir gülücük demetini asın yüzünüze ve “GÜNAYDIN” deyin hayata, günaydın gerçek hayatta yaşayan sizlere dostlar… Sahte olmayan sevgilerin en güzeli sizinle olsun hayatınız boyunca…
Şu kısıtlı ömrümüzde, biz insancıklar; ne kadar çok şey deneyimleyebilsek, ne kadar çok insanın hayatına dokunabilsek, ne kadar çok okuyup öğrenebilsek, düşünüp sorgulayabilsek, ne kadar çok tadabilsek hayatı kendi penceremizden ve ne kadar çok bakabilsek başkalarının penceresinden de o kadar yanımıza kardır.
Bu düşünceyle düştük yollara.
Bir şeyler arıyoruz, ne olduğunu bilmeden… Yolun sonuna gelince veya belki ortalarında bir yerlerde anlarız belki şanslıysak hayatta olma amacımızı…
Bizim talebeliğimiz zamanında hocalarımız hayattan örneklerle süslerdi derslerin satır aralarını.
(Genç nesil öğretmenlerime tavsiyemdir. Sizlerde öğrencilerinize hayattan örnekler verin ve bir deniz yıldızı kurtulsun. İşte zamanında kurtulan bir deniz yıldızı bunları yazıyor şimdi sizlere.)
O vakitler bizlerin, özellikle de benim pek önemsemediğim cümlelerle…
Bir dersimizde konuşma esnasında; “Hayat ne garip!..” demişti; değerli hocam.(Allah rahmet etsin)
Anlam vermedim neden dedi, niçin dedi o sıralar. Umurumda da değildi yani; hayat ne garipmiş. Neresi garip?.. dedim.
Gençtim, talebeydim henüz (gerçi hala talebeyim, her gün bir şeyler öğreniyorum hayatın cilvelerinden) tam delikanlılık zamanı, soğanı yumruğumla kırıp yediğim yıllar, gam yok keder yok. Para derdi yok, geçim derdi yok. Ekmek elden, su gölden dedikleri misal…
Hele hele daha aşkın ne olduğunu bile bilmeden âşık olduğunu sanıyor ve diyorsan; değme gitsin hayatın keyfine.
Sonra sonra yıllar geçtikçe her gün ve her gece bu cümleyi içimde tekrarlamaya başladım hayatın içine girdikçe, bir şeyler canımı yaktıkça, yüreğimde can kırıkları oluşmaya başladıkça tekrarlıyordum bu kelimeleri. Ve şimdilerde dilimden düşmüyor. Çünkü hayat çok garip hep can yakıyor. Şimdi anlıyorum. Anlamı ve manası içerisinde derin okyanuslarda yolunu kaybetmiş yunus balığı misali yalpalıyorum düşüncelerim arasında. Büyüdükçe ve rakamlar yaş tahtasında ilerledikçe daha çok sorunlu olmaya başlıyoruz sanırım. Her ince detaya takılıp sorgulamaya başlıyoruz.
Dostoyevski’ nin dediği gibi; “Aslında insanı en çok acıtan şey; hayal kırıkları değil. Yaşanması mümkünken, yaşayamadığı mutluluklardır.”
Fakat:
‘Sorgulamanın başladığı yerde mutluluğumuzun son bulduğunun farkında olmadığımızı anladım sonunda.’
Ne zaman bir şeyleri sorgulasak o zaman mutsuz olacağımız düşüncesi yerleşti bilinçaltıma. Neden mi?.. Çünkü sebepsiz yere inandığımız ve güvendiğimiz bütün değerlerin hepsi yalandan ibaret olduğu ortaya çıkıyor…
Birini çok seversin ve güvenirsin. Dostum dersin ama sen bilemezsin onun kafasındaki gerçek düşüncelerini sorgulamaz ve anlamaya çalışmazsın, lakin senin dostun olması için bilmediğin bir çıkarı vardır belki. Maddi manevi devletler arasında olan gizli anlaşmalar gibidir bu ilişkiler bireyler arasındaki kimse kimsenin asıl amacını bilmez herkesin kendinde gizlidir aşikâr etmez. Artık sende kuşkuya düşersin herkes mi?.. diye…
Acaba insanlar bir çıkarı veyahut edinimi için mi?.. oynuyor bu hayatta rolünü yoksa sistemin insanlara şart koştuğu şekilde mi?.. yaşamaya çalıyorlar bilemedim şimdi.
Eğer herkes kendi için oynuyorsa bu oyunu ve görevleri Tanrı belirliyorsa bir isteğim olacak Tanrı’dan bana son perde de en son görevi vermesini istiyorum. Ve görevimde gittikçe yozlaşan ve nefes almanın hiç bir değeri olmayan hayat oyununda çıkarcıları aşikâr eden gammazcı rolü…
Hayatı yaşadım diyebilmek için, düşünerek, sorgulayarak hareket etmeliyiz. Yoksa Sokrates’in dediği gibi: ‘Sorgulanmayan Hayat Yaşanmaya Değmez.’
Çocukken hiç bir şey bilmediğimi, gençken her şeyi bildiğimi, şimdi de hiçbir şey bilmediğimi gördüm.
Yalnızca öğrenmenin değil, değişmenin de yaşının olmadığını, olgunluk denen şeyin yaşla değil; yaşanmışlıkla geldiğini gördüm ve öğrendim…
Hayat yaşla değil, yaşamakla anlaşılıyor dostlarım.
‘Hayatta öğrenilmesi en zor şey, geçilecek ve yakılacak köprüleri, birbirinden ayırt edebilmektir.’
Kendimi sorgulamaya başladığım o günden bu güne derim ki kendime; bir tek kalbin kırılmasını önleyebilirsem, boşuna yaşamış olmayacağım. Bir yaşamdan acıyı alabilirsem ya da bir acıyı hafifletebilirsem, ya da karaya vurmuş bir denizyıldızını daha denize kavuşturabilirsem boşuna yaşamış olmayacağım…
Sadece kendimiz için yaşadığımız zaman kısa ve cılız görünür bize hayat; etrafımızı algılamamızla birlikte başlayan, sınırlı ömrümüzün tükenmesiyle son bulan kısacık bir süreç!
Fakat başkası için yaşadığımız zaman… Yani bir fikir için yaşadığımız zaman hayat, uzun ve anlamlı görünür; insanlığın bir bütün olarak hayata başladığı andan, bütün insanlığın şu yeryüzünden ayrılacağı son ana kadar sürüp giden uzun bir ömür…
İçimizde sevgi, şefkat ve iyilik tohumu geliştiği zaman başkalarına şefkatimizi, sevgimizi ve güvenimizi sunarken kendimize ne çok huzur, rahat ve mutluluk bahşetmiş oluruz. Ah bunu bir bilseniz bir hissedebilesiniz kalbinizin derinliklerine!..
Rahmetli hocamın dediği gibi “Hayat ne garip” ama hayatın garipliğinin olumsuz yönlerini Yunus Emre’nin şu sözleriyle izale etmek bizim elimizde; “Yaratılanı severim, Yaradan’dan ötürü”
Yaradan’ın yarattığı her şeye, hoşgörüyle, sevgiyle bakılmasını tavsiye ediyor Yunus…
Konu hassas… Malum sevgi olunca.. Her şey sevgiyle sevmekle başlar…
Peki dostlar sevgi neydi?..
Sahi nedir sevmek, bir muma ateş olmak mı, yoksa yanan ateşe dokunmak mı?..
Yeniden hatırlayalım mı? bu güzel kelimeyi…
Sevgi incitmemekti, sevdiğine kıyamamaktı, yüreğinde hissetmekti, sevgi emekti… ve daha bir çok şey…
Sevginin kaynağı Rabbimiz… Kaynağına sevgi göstermedikçe; birbirimize ve diğer tüm yaratılmışlara sevgi göstermemiz imkânsız… Sadece seviyor zannederiz o kadar…
O da üç gün sonra biter…
Ne olur bitirmeyelim üç günde kalbimizde sevgiyi. Sevgi insanlığın yaşam kaynağı, o bir pınar, abu hayat pınarı. İnsanlığın yaşam kaynağı. Sevgisiz yaşanmaz.. Sevgisiz hayatın tadı tuzu olmaz…
Yaşamın kaynağı sevgi ise, sevgi bir tutku, tutku bir amaç, amaç bir şeyleri birileriyle paylaşmaksa, paylaşalım sevgimizi bir lokma ekmek gibi… Sevin hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; bu ülkenin sahipleri yalnızca bu ülkeyi karşılıksız seve bilenlerdir…
Sizler için güzel geçmesini dilediğim Cumartesi gününüze, Gönül Soframdan, Gönül Sofranıza muhabbetler gönderdim… Hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, bir gün, bir yerlerde, yeniden görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#