Ozan diyor ya;
Tatlı dillim, güler yüzlüm ey ceylan gözlüm. Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen?
Tatlı dil güleryüz bir erdem sarayının iki kanatlı kapısı gibidir.
Rahmetli Barış MANÇO;
“Öğrenilmesi gerekli ilk dil tatlı dildir.” derken Halk Aşığı Büyük Ozan Neşet ERTAŞ’ı doğrulamaktadır.
Öykü bu ya…
Zengin bir Yunanlının Esop adında bir kölesi varmış. Efendisi Esop’a:
“Bugün çok sevdiğim bir misafirim gelecek. Ona bildiğin en güzel yemeği pişir” demiş. Esop; dil kızartması yapıp, sofraya getirmiş. Efendisi yemeği çok beğenmiş. Misafir gittikten sonra Ona:
“Nereden aklına geldi misafire dil kızartması ikram etmek?” diye sormuş.
Esop:“Efendim, insanlar dil ile konuşur ve anlaşırlar. Güzel öğütler, iltifatlar dil ile ifade edilir. Şiirler onun ile yazılır. Türküler onun ile söylenir. Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır. Dilden daha güzel ne olabilir?” cevabını vermiş.
Bir süre sonra efendisi Esop’a;
“Bugün sevmediğim bir misafirim gelecek ona da en kötü yemeği pişir.” demiş.
Esop yine dil kızartması yapıp getirmiş.
Misafir gittikten sonra efendisi Esop’a dönerek,
“Geçen hafta en iyi yemeği yap dedim, dil kızartması yaptın. Bugün en kötü yemeği yap dedim, yine dil kızartması yapıp getirdin. Nedir bunun sebebi?” diye sormuş.
Ezop: “Efendim bunu bilmeyecek ne var;
Bütün hakaretler, küfürler, dedikodular hep dil ile yapılır. Düşmanlıklar dil ile kazanılır. Dil yarası kılıç yarası gibidir. Dilden daha kötü ne olabilir, cevabını vermiş.
Kötü dil yaralamadan öldüren kılıç gibidir denilmiş, yumuşak ve güzel söz ise Kur’an üslubu sayılmıştır. Çünkü gerek Kuran’ı Kerim’de, gerekse hadisi şeriflerde, kutsal metinlerde müminler; kendi aralarında kardeşliğin oluşması, kırgınlığın ve dargınlığın son bulması için barış dili kullanmaya, güzel ve yumuşak söz söylemeye davet edilmiştir. Barışı bozan ve düşmanlığı körükleyen davranış ve ifadelerden kaçınılması istenmiştir.
Güzel bir söz; insanın içine gizlenmiş kin, nefret ve düşmanlığı yok eden; kökü sabit, dalı gökte her zaman yemiş veren güzel bir ağaç gibidir.
Kötü söz ise; kalplerde biriken hasetleşme, hesaplaşma,
inatlaşma duygularının dillerden akan öldürücü zehri gibidir.
Söz vardır, insanları birbirine düşürür.
Söz vardır kavgaları sona erdirir, sulh ve sükûna vesile olur.
Sözün doğru ve güzel olması kadar yerinde, zamanında ve muhataba göre söylenmesi de büyük önem taşır.
Yerinde ve zamanında söylenmeyen söz, hedefini bulmayan ok gibidir.
Onun için Yunus:
“Kişi bile söz demini Demeye sözün kemini
Bu cihan cehennemini Sekiz uçmağ ede bir söz,
Söz ola kese savaşı
Söz ola kestire başı
Söz ola ağılı aşı
Bal ile yağ ede bir söz.”
dizelerinde ne güzel söylemiştir.
Fayda sağlamayan, pişmanlık duyacağımız sözlerden kaçınmamız lazımdır. Zamanın birinde üç hükümdar varmış.
Birincisi:
“Bütün pişmanlıklarım söylediğim sözlerden oldu. Söylemediğimden hiç pişman olmadım.”
İkincisi: “Söylemediğim sözlerin sahibiyim. Fakat söylediğim sözlerin esiriyim.”
Üçüncüsü ise: “Bazı sözleri söylemeye gücüm yetti, fakat söylediğim sözleri geri almaya gücüm yetmedi.” demiştir.
“Sana senden olur, her ne olursa,
Başın selamet bulur,
Dilin durursa”
“Göz iki, kulak iki, ağız tek, çok görüp, çok dinleyip, az söylemek gerek”
atasözlerimiz boşuna söylenmiş sözler değildir.
İnsanlık tarihi boyunca, yeryüzünde barış yolunda sürdürülen mücadelelerin kolay olduğunu söylemek mümkün değildir. Tarih boyunca barışın gönüllü elçiliğini yapan bütün peygamberlerin ortak mücadelesi, insanlığı barışa ve huzura kavuşturmak olmuştur.
Dolayısıyla bilinçli bir insanın amacı da bu dünyayı bir barış ve yurduna çevirmek için çaba harcamak olmalıdır.
Millet olarak zor bir süreçten geçtiğimiz şu günlerde çatışmacı dil yerine barış dilini yaygınlaştırmakla kaostan kurtulabiliriz.
Zira barış dilinin yaşam tarzı hâline geldiği bir toplumda, gerçek anlamda barış ve güven sağlanabilir.
*Audi, vide, tace, si vis vivere.
*Dinle, gör, sus, eğer yaşamak istiyorsan.
Vesselâm