Mart Kapıdan Baktırıyor Sahiden. Soguğuyla, Virüsüyle… Hem Bedenimiz Üşüyor, Hem de Ruhumuz… Hem Kazma Kürek Yaktırıyor, Hem de Cep…
İnsanları hayvanlarla vuruyorlar. Kuş gribi, domuz gribi, kene veee şimdi de hayvanlar arasında yaygın olan büyük bir virüs grubu olan Corona Virüsü…
Ne kadar büyük bir virüs grubu olsa da abartıldığını düşünenlerdenim. Tamam güzel, önlem alınsın, birşey dediğimiz yok ama, bunu fırsat bilip hemen her programda reyting uğruna saatlerce bu virüsten bahsetmenin de alemi yok diyorum. Ne virüsmüş beee. İnsanların vücudundan çok beynine bulaşmış durumda. Nereye baksam, kimi arasam, ne okusam, Corona virüsü Corana Corana… (Covid-19)
Görmek, duymak istemiyorum artık. Bi susun daaaa… Korkudan insanlar evinde bile rahat rahat oturamıyor. İnsanların bu durumuna şaşırıyorum doğrusu. Stresten millet evde birbirlerini yiyecek bu gidişle. Germeyin bu kadar vatandaşı. Bi rahat bırakın. Otur evinde, iç limonlu çayını, temizle sirkeyle evini… Ohh misss… Korkunun ecele faydası olsaydı önce cesurlar ölürdü.
Onlarca, şehitlerimiz bu toprak için can verirken hiçbir yerde bu kadar yankı uyandırmamıştı. Can tatlı demek ki…
Mescit ve camilerde toplu namaz kılmaya ara verildi. İlk defa böyle bir tedbirle karşı karşıyayız cami ve mescitlerde… Farz ve sevaba ara vermek, Allah katında ne kadar günaha bedeldir, onu da cuma namazına ara verecek olan erkeklerimiz düşünsün. Esprisi bi yana, önce sağlık tabiki de. Zaten birbirinden kopuk bir millet olarak birlik ve beraberliğin, dayanışmanın bitme noktasına getirildiği an şu an… Yaşantımız boyunca daha ne virüsler çıkacak Allah bilir. Ama asıl virüslerin kralı, virusün kontesi beyinlerde. Zor bir zamanda daha da kenetlenmek yerine bazı açıkgöz, aç gözlü esnafımız vatandaşımız 3 iken 5’e hatta 10’a satmaya kalkışıyor elindeki malı… Eskiden hemen her evde limon kolonyası, ispirto eksik olmazdı. Her misafir gelişinde ikram edilirdi. Demek ki bir bildikleri varmış eskilerin. Ya şimdilerde öyle mi? Otobüs yolculuğu esnasında limon kolonyası ikram etmek isteyen host-hostese yüzüne bile bakmadan istemem anlamında elini kaldıranlar, ya da birşey demeye bile tenezzül etmeyip ikrama sırtını dönenler… Ya da benim gibi kibarca sunulursa kırmamak adına kabul edip teşekkür edenler… Şimdilerde burun kıvırmadan, nazlanmadan ellerini uzatırlar kendilerine uzatılan kolonya şişesine…
Sabah perdeyi açıp açmamakla tereddüt ettim. Sonra boşveerrr deyip tekrar sıcacık yatağıma dönüp sayfalarda göz gezindirdim. Aaa o da ne? Kar manzarası atmış biri. Burada değildir herhalde diye düşündüm. Baktım manzara tanıdık. Hemen pencereye koşup perdeyi açtım. Yerde kar kalmamış ama kamelyanın üzerinde belli belirsiz kar vardı. Eridiğine dair de izler vardı etrafta. Bu illet virüs soğuğu seviyormuş ya; şimdi Balkanlar üzerinden soğuk havaya karışıp, güzel Karadeniz’imize yeşillenmeye, mavilenmeye gelmesin sakın! Havalar bile Corona Virüs’e Torpil Geçti. Havada virüs kokusu var.
182 yi arayıp haftalarca randevu almak için uğraştığım doktordan nasıl olduysa 2 gün önce haftanın tüm randevuları doluyken (son anda virüs korkusundan randevusunu iptal eden oldu sanırım.) Tek bir saatte boş randevu olduğunu söylediler. Hemen fırsatı değerlendirdim.
Normalde de pek dışarı çıkmayan ben, dışarıya adım attığımda, baktım tek tük maske takanlar var. Hastaneye adım attığımda girişte kuyruk vardı. Alnının ortasından ya da alnının çatısından vururum dercesine, ateş ölçeri tabanca gibi alnının ortasına tutup, ateşini ölçtüklerine “geçebilirsiniz” diyor bayan görevli… Ateşi yüksek çıkana maske taktırıyorlar. Polikliniklerin olduğu kata çıkınca maske takanların çoğunlukta olduğunu gördüm. Renk renk, çeşit çeşit maskeler. Hastanın biri elinde tuttuğu poşetten iki adet farklı bir model maske çıkartıp doktor ve sekreterine verdi. Doktorun bizde var demesine rağmen… “Yeni mi” diye soran doktara gururla, “yeğenim var eczanede, o verdi. Yeni, hiç kullanılmamış” dedi. (İçimden bu farklı model maskeden banada vermesini diledim ama poşet boş görünüyordu.) Sonrada boş poşeti cebine atıp daha ben odadan çıkmadan, gayet rahat şekilde işgüzârlık yapmış olmanın rahatlığı ile muayene koltuğuna uzandı, doktorla samimiymiş gibi konuşmalarına devam ederek…
Bu arada o kadar maskelileri gördükçe aklıma hırsızlara gün doğacağı aklıma geldi. Nasıl olsa etraf maskelilerle dolu. Kolayca istedikleri yerlere giriş – çıkış yapıp, soygun gerçekleştirerek virüsü leyhlerine çevirebileceklerini düşününce, umarım aklıma gelen başa gelmez diye düşüncemi savmaya çalıştım.
Eczaneye geldiğimde durum pek farklı değildi. Kadın yanında genç oğluyla içeri girdiğinde korku ve endişeyle başladı anlatmaya… Kızı bilmem nerede sağlıkçıymış. Elindeki yazılı kağıdı eczacıya uzatıp bu markadan istiyorum dedi. Anladığım kadarıyla çoğu eczaneleri gezmiş aradıklarını bulamamışladı. Eczacı kendi kullandıkları dezenfaktanı göstererek “adı farklı olsada içerikleri aynıdır” dedi. Kadın aradığı el dezenfektanının yarın öğleden sonra gelecek cevabını alınca heyecanla “bize iki tane ayırın mutlaka alacağız” dedi. “Bize geliş fiyatı 50 TL satış fiyatı ne olur bilemeyiz” dediler. Kadın erken ödeme yapmak isteyince… Gelince haber ederiz deyip, eczacı genç kalfaya kadının telefonunu not etmesini söyledi. Kadın, ben çalışıyorum, oğlum dershaneden çıkınca alır deyip onun da numarasını verdi. Maske sordu. Tanesi 5 lira, bir kutu 200 liraymış. Tıpkı daha yakın zamandaki patates, soğan hikâyesi gibi. Bu defada fahiş fiyattan satılan hiçbir şeyi almayıp, fırsatçılara prim yaptırmayacağım.
Valla ne yalan söyleyeyim insanların panik hallerini hayretler içinde gözlemlemleyip şaşırıyorum. Lütfen insanlarımızı bu kadar paniğe yol açacak manipülasyonlardan uzak duralım. Ben tedbirimi alıp ne kendimi ne başkasını korkuya, paniğe sokmadan normal yaşantıma devam ediyorum. Normalde dış mekana çıkmadığım için hiç mi hiç zorlanmıyorum. Sizler de abartmadan tedbirinizi alıp güzel güzel evinizde oturun. Boş zamanınızı verimli değerlendirin. Virüssüz günler, haftalar, aylar, yıllar, hatta asırlar diliyorum.