Dağ köyünden gelmiş, tıp fakültesinde hasta bakıcı olarak, çalışmaya başlamıştı. İçten ve samimi davranışlarıyla dikkat çekiyordu. İşinin dışında da herkese yardıma koşar, dertlerine derman olmak isterdi.
Mahallede başını sokacağı bir gecekondu satın almıştı. Bir göz evde iki çocuğunu okutmuştu. Kıt kanaat geçinerek okumak, hafta sonu pazarda su satarak harçlıklarını çıkartmak onlar için esastı. Büyük oğlu mühendis ve küçük oğlu doktor olduğunda ağlamıştı.
Köyünde okumanın ilk okul bitirmek olduğunu biliyordu. Köyünden çıktıktan sonra bir daha gidememişti. Çocuklarının başarısını taktir ediyordu. Soğuk, sıcak demediler, çalıştılar ve mesleklerini ellerine aldılar.
Çocukları eşyaları yenileyelim dediğinde hayır oğlum; paranızı harcamayın. Yarın esas size lazım olacak. Eşyalarımı değiştirmen, demişti. Burada gözümü açtım, aynı şekilde kapatacağım, diyordu.
Hastane ortamında her gün rastladığı olayların etkisinde kalıyor ve eve geldiğinde ağlıyordu. Kimsesi gelmeyenlere yardım eder, sahibi gelene kadar evine alırdı. İyileşmiş hastalarıyla neşelenir, mutlu olurdu. İçinde bir şey saklamaz beyine anlatırdı.
Büyük oğlu inşaat firmasında çalışıyor, küçük oğlu ise kasabanın birinde doktorluğa devam ediyordu. Konağım dediği evinde çocukları olmayınca evim boş diyordu. Beyinle akşamları yaşanmış hikâyeleri paylaşıyorlardı.
Hastasının durumu iyi değildi. Doktor altı ay ömür biçmişti. Hasta orta yaştaydı. Köyüne gitmek istiyordu. Doktor ve bakıcısına “Sizleri ya kısmet görmeye” demişti.
Hasta bakıcı kadın, ona köyüne gidip oradaki insanlar gibi yaşamalısın, dedi. Otlarla doğal beslenmelisin, hiçbir olaya kafanı takmamalısın diyerek köyüne gönderdi.
Köyünde bitki çayları ve köyde yetişen sebzeleri ayrıca hayvanların zehirli diye yemediği otları da yemek yapıp yemeye başladı. Kaynak sularına gitti içti, oralardan ot topladı evde pişirdi yedi. Hastalığını hiç aklına getirmeden, dağ taş gezdi. Köylüler ne yapıyorsa o da yaptı. Çalıştı hiç boş durmadı. Köyünün dışında yiyecek almadı. Özellikle raflardaki kuru yiyecekleri evine sokmadı.
Beyine bir inek aldırdı. İneğinin sütünü her sabah içti. Yoğurt ve tereyağını yedi. Hiç özenti duymadı ve rahat yaşamaya baktı.
Altı ay geçmiş, ikinci altı ay da geçiyordu. Komşularına yardıma gidiyor. Tarla belliyor, sebzeliğin otlarını alıyordu. Televizyon haber ve reklam yoktu. Hiçbir şeye özenmiyordu. Rahat bir yaşantı sürüyordu.
İki yıla yakın köyden şehir gürültüsüne egzoz kokusunu duymamıştı. Ekmeğini köyün unundan yapıyordu.
İki yılın sonunda elindeki raporla doktora gitti. Doktorlar onu görünce şaşırdılar. Dinçleşmişsin, çok iyi gördük, dediler. Büyük merakla ne yaptığını sordular.
Köyde yaşadım ve köyün imkanlarının dışına çıkmadım. Ot yedim, sebze yedim. Kaynak suyu içtim. Köylü ne yapıyorsa bende onları yaptım, dedi.
Ağrım sızım yok, rahatım çok iyi. Uyku düzenim yerinde. İki yıldır hiçbir eşya almadım. Bir şeyler almak ne kadar boş ve akılsızlıkmış, dedi.
Hasan TANRIVERDİ