Türkiye’de harf (alfabe) tartışmaları oldukça eskidir. Yeni Osmanlıların bile en çok ilgilendikleri hkkında yazdıkları konuların arasında harf dervimi de bulunmaktadır. Aslına bu tartışma Gazete’nin günlük hayata girmesi ile başlamıştır. Osmanlı döneminde kullanılan Arap Alfabesinin ihtiyaca yetmediği hatta Osmanlıların geri kalmasının sebepleri arasında yer aldığı iddiası hep tekrarlanmıştır. Özllikle 2. Meşrutiyet döneminde bu tartışmalar ve iddialar artmıştır.
Çünkü Arap Alfabesinin, Arap lisanına ve hançeresine göre oluştuğu buna karşılık Türk Dilinin ve hançeresinin farklı olduğu bu yüzden Arap alfabesinin de bu ihtiyacı bütünüyle karşılamadığı gibi, geri kalan Avrupa ülkelerinin örtülü sömürgesi haline gelen Osmanlıların bu durumdan kurtulmaları için yapılması gerekenlerin arasında Alfabaenin de mutlaka değiştirilmesini savunanlar hiç eksik olmamıştır.
Birinci Dünya savaşı içinde Enver Paşa’da, Arap Alfabesinin birleşik yazılan harflerini kendince ayrı yazdırarak bir değişime girişmişti. Ancak Osmanlıların savaşı kaybetmesi, Enver Paşa’nın yurt dışına çıkışı ve kullanılmasını bitişik olmayan Arap Alfabeli yazı türü unutulup gitmiştir.
Cumhuriyetin ilan edilmesi ile birlikte alfabe tarışmaları da yeniden başlamıştır. Mustafa Kemal, Samsun’a çıkmazdan önce bu tür toplumsal ve siyasal sorunlar hakkında hiç bir yerde hiç ir şekilde görüş açıklamamıştır. Yani onun 2. Meşrutiyet döneminde ve daha sonra ki yıllardabaşta Alfabe tartışmaları olmak üzere hiç bir konuda açıkladığı bir görüşü bilinmemektedir. Hatta mütareke döneminde yakın arkadaşı Fethi Okyar ile birlikte İstanbul’a “Minber” adında bir gazete çıkarmıştır. Ama bu gazetede yer alan açıklamaları arasında temel sorunlar için hiç bir açıklaması yer almamıştır.
Buna rağmen Cumhuriyet döneminde, “Mustafa Kemal’in her şeyi önceden planladığı ve bu plana bağlı olarak zamanı gelince inkılaplarını gerçekleşirdiği” iddiaları giderek daha çok kabul görmüştür. Mustafa Kemal’e çok yakın olan ve bir dönem Şark İstiklal Mahkemesi Başkanlığı dayapmış olan Mazhar Müfit Kansu (ö.1948) sonradan yazdığı veya sonradan gözden geçirerek hazırladığı anılarında Mustafa Kemal’in Temmuz 1919’da Erzurum Kongresi günlerinde kendisine: “Yaz Mazhar! Zaferden sonra şekli hükümet Cumhuriyet olacaktır…” diye hemen her şeyi kendisine yazdırdığını iddia etmiştir.
Buna karşılık olayların akışı Cumhuriyetin ilanı sonucunu doğumuş olmalıdır. Çünkü dönemin şartlarında Mustafa Kemal kendisini padişah ilan edemeyeceğine göre, üstelik dönemin padişahının hiç bir siyasal güç ve otoritesi de kalmadığına göre devamı için fazla bir sebep kalmamıştır. 2. TBMM toplandığında “Başkan Mustafa Kemal’in milletvekili tekliflerini okurken, biz milletvekilleri onun ses tonundan hangisine evet hangisine hayır diyeceğimizi bilirdik diyen Falih Rıfkı Atay, Mustafa Kemal’in sahip olduğu siyasi güç ve otoriteyi çarpıcı şekilde açıklar. Yine Atay’a bakılır ise; “1924’te İzmir’de Hüseyin Cahit Yalçın’ın latin harflerinin ne zaman alınacağı şeklindeki sorusuna” bile sinirlenmiştir. Atay’a göre alfabe değişikliği: “Türk kafasını köklerine kadar sökecek ve milli kalacaktı.” Dönemin Başbakanı İsmet İnönü’ye (ö.1973) göre ise: ” Osmanlılar devrinde edebiyat vesilesiyle dil ihtiyacı genişledikçe sanatı Arap dili üzerinde işlemek hevesi milli kültürü zayıflatmıştır. Bizim devrimizde latin harflerine geçmek Türk dilini ve kültürünü kurtarmak için esaslı bir etken olmuştur…Ama harf inkılabının bizde tesiri ve büyük faydası, kültür değişmesini kolaylaştırmıştır. İster istemez Arap kültüründen koptuk.”
Hem İnönü hem de Atay tarafından “Arap kültürü” diye nitelenen muhtemelen İslam olmalı idi. Çünkü İslam kalkar ise Arap kültürü diye geriye ne kalır ki? Ancak eskiden beri her nedense doğrudan İslam’a itirazı olanlar bunu söylemek yerine “Arap kültürü” diye açıklarlar.
1928’de yapılan Harf inkılabı ile bir gecede alınan karar sebebiyle akşam okur yazar olarak yatanlar sabahleyin uyandıklarında artık okur yazar değillerdi. Hükümet kararı sebebiyle bir gecede okuyamaz yazamaz duruma gemişlerdi.
Aapların alfabesi, Türk diline ve hançeresine uymadığı için ihtiyacı karşılamazken latin alfabesi Türk dilinin ihtiyaçlarınınasıl karşılayacaktır? Bu sorunun cevabı yoktur. Çünkü alfabe değişimi ile zaten “kültür değişmesi, Türkün kafasının değişmesi” amaçlanmıştır. Türkçenin ihtiyacı ve Türklerin hançeresi önemli olmaktan çıkmıştır. Üstelk çıkarılan yasa ile birlikte alınan “Latin Alfabesi” bu yasa ile “Türk alfabesi” ilan edildiği için artık latin alfabesi diye bir şeyde kalmamıştır. Ama latin alfabesi de olduğu gibi alınmamıştır.
Mehmet Emin Erişirgil, İhsan Sungu, Ruşen Eşref Ünaydın, Ragıp Hulusi, Falih Rıfkı, Ahmet Cevat Emre, İbrahim Grandı ve Fuat Köprülü gibi isimlerden oluşan bir omisyon kurulur. Bu komisyon, Latin alfabesinden hangi harflerin nasıl alınacağı gibi bir çalışma yapar. Elbette komisyonun görüşü bağlayıcı değildir. Nihai kararı Mustafa Kemal vermiştir. Başta Q-X ve W gibi harfler latin alfabesinde olduğu halde Türkçede kullanılan harflerin içine alınmamıştır. Önceki alfabede kullanılan, kef-gayın-ayın -kh-gibi harflerin karşılığı günümüz alfabesinde yoktur. Bu harflerin kullanıldığı onbinlerce Türkçe kelime de eğilip bükülerek değişerek ve bu seslerden yoksun olarak günümüz Türkiye Türkçesinde kullanılmaktadır.
Çünkü yeni alfabenin içinde kef harfinin ve bunun muadili olan bir harfinin bulunmaması isteğine karşılık dönemin TBMM başkanı Kazım Özalp “benim adımı nasıl yazacaksınız” diye sorması üerine Mustafa Kemal Paşa ise: “Bir harften ne çıkar kabul edelim” diye son kararını verir. Çünkü Atay’ın iddiasına göre: “Atatürk elyazısı majisküllerini (büyük harf) bilmezdi. Küçük harfleri büyütmekle yetinirdi. Kağıdı aldı ve Kemal’in baş harfini küçük (kü)nün büyütülmesi ile sonra da (K) nın büyütülmesi ile yazdı. Birincisi hiç hoşuna gitmedi. Bu yüzden (kü) harfinden kurtulduk.” (Çankaya. s.509)
Böylece Harb Okulunun Piyade bölümünden mezun olan Mustafa Kemal’in kararı ile ve dil konusunda hiç bir uzmanlığı olmayan Falih Rıfkı Atay’ın sırf Arapçada var oduğu için Türkçede olmamalı takıntısı sebebiyle başta kü olmak üzere bazı harfler günümüz alfabesinde yer almamıştır.
Alfabeyi yeniden değiştirmek mi gerekir? Hayır 13 milyonluk Türkiye’de okuma yazma oranının çok düşük olduğu 1928’de alfabeyi değiştirmek nasıl bir felaket olmuş ise, 2000’lerde 70 milyonluk ve okuma yazma oranının % 90’lar seviyesine ulaştığı bir Türkiye’de alfabeyi yeniden değiştirmek daha büyük bir felaket olacaktır.
Ama bu alfabenin Türkçenin yapısına ve Türklerin hançeresine uymadığı da tarihen sabittir. Bu yönü ile Türkçenin ihtiyacını karşılamaktan da uzaktır. Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin heme hepsi Latin alfabesine geçti. Onların kullandıkları alfabedelerde ise Türkiye Türkçesinde kullanılmayan Q-W-X gibi harfler vardır. Kürtler adına geliştirilen Latin kökenli alfabede de yine Q-W-X gibi harfler yer almaktadır. Aslında bu harflerin Türkiye Türkçesine katılması hem Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile hemde Kürtlerin kullandığı alfabe ile Türkiye Türkçesi alfabesini bütünü ile ayileştirecektir. Bunun kimseye ve Türkiye Türkçesine de bir zararının olmayacağı da açıktır.
Ancak Türkiye Anayasasına göre, Atatürk İnkılapları ve bunların rasında yer alan Harf İnkılabının Anayasaya aykırılığı iddia edilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez. Dil hakkında hiç bir uzmanlığı olmayan falih Rıfkı gibi şahısların, sırf Türkçe ile Arapça arasında hiç bir benzerlik olmasın takıntıları sebebiyle günümüz Türkçesi tarihi gelişiminden, köklerinden koparıldığı gibi Orta Asyada ki Türklerden hatta Türkiye’de ki Kürtlerden de kopmuş durumdadır. Belki de Q-W-X gibi harfleri alfabeye ilave etmek en gerçekçi çare olarak önümüzde durmaktadır.
Latin alfabesi Türk kafasını köklerine kadar dğiştirebilmiş midir? Şüphelidir ama köklerine kadar değişen bir Türk kafası hala Türk kafası mıdır? Böyle bir Türkün tarihteki Türklerle ilgisi ne kadar olabilir? İşte binlerce yılın birikimi olan kitapları ve kitabeleri, günümüz Üniversite mezunu olan Türklerin yani 16 yıl eğitim görmüş olanların okuyamayışları yalnızca seyretmeleri Türkler adına sevinilecek bir sonuç mudur? Alfabe de geriye dönüş ayrı bir felaket olacağı için eski alfabenin de yeni bir dersle okullarda seçmeli ders olarak öğretilmesi belki en gerçekçi çözüm yolu olacaktır.
…………………………………………………………………………………..
K A Y N A K Ç A
1-Falih Rıfkı Atay, Çankaya, Pozitif Yayınları, Tarihsiz, İstanbul
2-İsmet İnönü, Hatıralar 1-2-,Bilgi Yayınevi, 1992, Ankara
3-Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Birlikte 1-2, TTK Basımevi, 1988, Ankara
Hocam gerçekten çok doğru yazmışsınız.Sonunda da eklediğiniz gibi en azından seçmeli bir ders olmalı idi.Olmasada en azından gelecek kuçaklara bunu özendırerek öğretılmesı gerekir bence,nasıl ki bir gıtar kursu veya bir bilgisayar kursu özendirerek veya bu belgeyi her yerde isteyerek alınması dolaylı olarak zorunlu oluyorsa,işte eski yazınında günümüzde böyle öğretılmesi gerekir.SAYGILARIMLA