Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünyada 2 milyara yakın kişi fazla kilolu ve bunların 600 milyonu fazla kilolu. Dünyadaki en yüksek oranlar sırasıyla Türkiye, Amerika, Suudi Arabistan, Ürdün, Katar, Mısır, Nauru, Palau, Kuk Adaları gibi ülkeler. Türkiye’nin ilk sırada olması oldukça düşündürücü. Çok yemekten mi yoksa tek çeşit beslenmekten mi diye düşündürüyor insanı.
Birleşmiş Milletlerin araştırmalarına göre Dünya’da 821 milyon kişi (yeryüzünde yaşayan 9 kişiden birisi) açlık sıkıntısı çekiyor. Açlıktan her 5 ila10 saniyede bir çocuk ölüyor. BM, “Dünya Gıda Günü” adı altında başlattığı kampanya ile 2030 yılına kadar açlık oranının sıfıra çekilmesini hedef olarak belirlemiş. Peki savaşlar, silah üretimleri neden? Dünya genelinde artan yoksulluğun asıl nedeni nedir? Büyük devletlerin ne yapmak istediğini ben anlamış değilim. Sen?
Galiba her can kendi gücüne göre elini taşın altına koyacak ve en yakınına derman olacak. Toplum bilinci geliştikçe savaşların, kavgaların, açlığın bitmesi mümkün. Sence? Covid19 virüsü ile tanıştık üstelik. Asya, Avrupa, Amerika demiyor, zengin-fakir, işçi-bakan, çiftçi-memur ayırmıyor. Bana göre ama varlıklı olanlara pek bir şey olmuyor yine de. Olan yoksullara, çalışmak zorunda olanlara, orta direğe, ayı-dayı ilişkisini yapamayanlara oluyor gibi…
DİĞER HEYKELLERE DOĞRU
YÜRÜYORUM
Almış eline çalgısını, geçmiş karşısına sevgilinin, döktürüyor aşkını nefes nefes. Sevgilinin ise sevinci, huzuru, mutluluğu bakışlarından belli. Hayran hayran aşığını dinliyor, bir yandan da sevdiğini yanağından okşuyor. Mutluluk bu galiba dedim: Sevmek ve sevilmek ve iki yürekte tek yürek olabilmek. Belki yeni evliler. Ya da evliliğe giden yolun başlangıcındalar. Başlangıçta aşk böylesi ateşli olur tabii. Nereye kadar çalacak bu kaval? Nereye kadar sürecek bu delice aşk? Hiç belli olmaz. Var böylesi eşler. Rahmetli annemle babam gibi. Sonu ne olur bilinmez, olsun, bu tablo bana huzur verdi. Oh! ne güzel! Heykeltıraş işini yaparken aşk galip gelsin diye oldukça emek vermiş gibi görünüyor. Neşeli biraz da düşünceli yürümeye devam ettim.
GÖRDÜĞÜM SAHNE DÖŞÜMÜ SIKIŞTIRDI
Şair Hans Sachs, mısır koçanı şeklinde bir sütun üzerinde dans eder durumda tasarlanmış. Bir teke sütunun solunda suya atlar pozisyonda ve sütunun sağında su perisi gibi güzel bir kadın var. Gördüğüm kadarıyla birinden kaçıyor gibi görünüyor. Aynı zamanda dalgın ve düşünceli. Mısır koçanına neden bakıyor diye düşünmekten kendimi alamadım. Yanlış mı gördüm acaba? Yoksa aslında Hans Sachs’a mı bakıyor. Şairin şiirinde betimlediği karısı olmasın?
Hayret! Ne kadar da hayatın içinden! Ayaklarım beni o korkunç sahneye sürükledi. Peri kızı gibi güzel kadını unuttum. Adama doğru yaklaştım. A! Korkunç! Eşini zincirlemiş. Kendimi esir pazarında hissettim. Hiç görmediğim ama kitaplarda okuduğum esir pazarları geldi aklıma. Biraz daha yaşlaşınca durumu anlar gibi oldum. İyi ki biri elinden kurtulmuş diye sevindim. O güzel kadın, bu adamın elinden kurtulan olmasın? Bu nasıl bir şey? İnsan cansız heykellerle nasıl böylesi içli dışlı olur ve gerçekmiş gibi yorumlar? Oracıkta adamı paramparça edesim geldi, geldi gelmesine de hangi adamı? Yok, yok! Sinirden söylüyorum. Ceza vermek bana göre değil.
Günümüz kadınları, kızları geldi geçti gözümün önünden. Sinemada gibi yani. Eşiyle para için evli kalıp başkaları ile ilişkiye girenler, mesleği olmadığından ayrılamayıp gizli gizli aldatanlar, modaya ayak uydurabilmek pahasına maddiyata kurban olup evli kalarak eşlerini uyuttuklarını sananlar ve bunu bildikleri halde sesini çıkarmayan paralı eşler, sözde eşler. Daha birçok örnekleri fısıldadım kendi kendime. Ve bu ilişkilerden doğan çocukların ruh hallerini düşünmeden edemedim. Eminim sen de kendince bir şeyler düşünüyorsun şimdi.
İŞTE BU GÜZEL!
Böylesi bir sanat eserini eseri görünce eminim sen de en az benim kadar rahatlayacaksın. Biz insanlar doğanın bir parçasıyız. Doğanın yakıtı sevgidir değil mi? Yeryüzünde karşılıklı sevgiden daha güzel ve insana huzur veren başka ne olabilir? Hangi tür ilişki olursa olsun hep sevgi ile beslenir. Su vermediğim çiçek, bitki kurur. Sevginin olmadığı bir ilişki biter.
Eşler arasında biri diğerini sevmekten vazgeçmişse, sevene dünya cehennem olmaz mı? Zordur severken sevilmemek. Ya da seni seveni sevememek. Toprak suya, su havaya, hava güneşin ışınlarına aşık desem doğru olur mu? Doğada her olgu sevginin eseridir. Doğanın yakıtı sevgidir gerçekten.
Heykeltıraş iki insanın aşkını sanatın sihriyle canlı ve tutkulu işlemiş. Birbirine şehvet ve istekle bakan eşlerin yüzlerindeki ifade yüreklerindeki aşkla boyanmış. Buraya kadar ne güzel değil mi? Nice evlilikler böyle başlıyor. Zamanla neler oluyor da uzaklaşıyorlar birbirlerinden? Neden kavgalar, gürültüler, ayrılmalar oluyor? Her ikisi aşk ile severek başlamış olsalardı yuvaların çoğu erkenden dağılır mıydı?
EN SON GÖRDÜĞÜM MANZARA KORKUNÇ
Heykeltıraşımız, kadını ve erkeği tüm korkunçluğu ile sergilemiş. Kadın baskın durumda. Erkeği yenmiş, almış altına ve boğmak üzere. İlginç olanıysa, her ikisi de insan görünümünden canavara dönüşmüş durumdalar. Hani filmlerinde gördüğümüz kan emicilerin şekillerine çok yakın. Dışarı fırlamış iri iri dişler, kel kafalar, sayılan yüz ve kaburga kemikleri. Diğerlerini artık sen tahayyül et canım, korkunç ve iğrenç bir sahne! Evlilik cehenneme dönüşmüş. Her ikisi de ipin ucunu kaçırmışlar. Günümüzde oldukça sık görülen cinayetlerin çoğunluğu ailelerin mutsuz ve doyumsuz olmalarından desem? Ya da yoksulluk? Diğerlerini yazmaya elim varmıyor. Daha nice nedenleri var değil mi?
“Kadının fendi, erkeği yendi.” derler. Ne kadar makbul görür bilmem ama, bu tabloda kadın kazanmış görünüyor. Gerçekte her ikisi de kayıpta bana göre. İki canavarın birbirlerini yok etme savaşını gördüm sanki. Biz insanlar, gönül gözü ile görmedikçe sevmesini bilemeyeceğiz. Görünüşe, maddiyata ve çağımızın hoş görünen çarpıklıklarına kurban gitmekten vaz geçebilecek miyiz?
Yoksa böyle gelmiş, böyle mi gidecek dersin?
Şükranca
Şiir: Hans Sachs,1494-1576
Türkçe Yorum: Şükran Günay
Yirmi iki yıldır evliyim
Allah daha uzun süre verdi bilirim
Bana saçma bir eş veren Tanrı’ya
Şükürler olsun saygıyla
Eşim olmasına rağmen hayatımı;
Bazen acı bazen tatlı yaptı,
Aslında karışımdı neşe ile kederden
Önce övdü sonra düşürdü farkı yok birbirinden
Benim için asla incir pişirmedi
Sana demem o ki şimdi;
O ruhumun cennetidir benim
Sık sık da acım ve aydınlığım
O benim için seçilmiş meleğim
Sıkça ama şeytanım arafta kaldığım
Sihirli değneğim, bereket perisi
Düşüm, heyecanım sağanak yağmur gibisi
O benim gül fidanım mayısta açan
Yıldırım aniden çakan ve fırtına saçan
Kadınım kızdığım ve şaka yaptığım
Ve sıkça sefaletim, korkum ve acım
O benim mutluluğum, gözbebeğim
Umudum, rüyam, yürek sızım
Seçtiğim eşim özgürlüğüm bilerek
Kâh zindanım olur kâh dayandığım direk
O benim umudum ve tesellim
Sıklıkla şüphem, ateş ve titreten yelim
Ve o sultanım, süsüm, şehvetimdir
Genellikle korkum ve çıkmazımdır
Sultanımdır gönül sarayında oturduğum
Aynı zamanda tutkum, hastalığım, hastanem
Sultanım yaklaşır bana sevgiyle, sadakatle
Ama ben benim olanı tüketirim biteviye
Karım benim kalkanım ve koruyanım,
Çoğu kez günahım, kaygım ve karşı durduğum
Barışım ve ahengimdir o
Ve sık sık yaptığım günlük kavgamdır o
Avukatım, her işimi bitiren eşim o
Çoğu zaman suçlayan, öğüt verenim o
En sadık arkadaşım, sultanım
Çoğu zaman da en büyük düşmanım
Eşim oldukça kibar ve vefalı
Aynı zamanda sıkça kızgın ve öfkeli
Benim erdemim ve kötü yanım o
Benim yaram ve aynı zamanda sargım o
Kalbimin tek sahibi,
Ve buna rağmen yaşlandırıyor beni.