Son zamanlarda okuduğum güzel kitaplardan biri de, Betül Erdoğan’ın Halkasız Köleler isimli kitabı.
Favori Yayınlarından, Kasım 2014’te çıkmış bir öyküler toplamı.
Tanıtımından bir-iki alıntı yapalım;
“İhanete, şiddete, iftiraya, tacize ve tecavüze uğrayan “ halkalı köleler!”
“Sırf “dul” kaldıkları için çevre baskıları ve acımasız töreler yüzünden yaşamları adeta cehenneme çevrilen “halkasız köleler!”
Romancı ve öykücü Bekir Yıldız’ın(1933-1998) Halkalı Köle kitabını biliriz. Evlilik Şirketi ve Aile Savaşları, isimli romanlarıyla birlikte yazar, Bekir Yıldız; aile kurumunu eleştirmekle birlikte, onun üzerinden bir sistem eleştirisi yapmaktadır. Kurum olarak aile, kapitalist üretimin temel direğidir.
Halkalı Köle’nin sayfalarından:
“… Hep birlikte… Dedim ya, yeni bir insanla birlikteliğim ne denli insancıl olursa olsun, toplumumuzun genel ahlak yargılarına göre, savunulması güçtür, hatta olanaksızdır… İnsan çoğunluğun yanında olunca, güçlü görünür, ama çoğunluk haklılığı anlatmaz her zaman… Sen çoğunluğun sayısal gücüne inanıyorsun, ben gerçek sevginin savunulmasını, bir kişilik sorunu olarak görüyorum… “
Gelelim Betül Erdoğan’ın acılı, ama çok acılı yaşam parçacıklarından oluşan Halkasız Köleler öykülerine..
Çocuk gelinlerden, boşanmış ama acıları bitmemiş halkasız kölelere, aldatılmalar, çileli ayrılıklar, acılar, kahırlar ve bitmeyen ezilmeler..
Yazarın öğrencilerinden de biri olan Zeynep’in öyküsü..
“Zeynep” öyküsünün sonundaki cümlelere kulak verelim;
“Zeynep henüz 25 yaşındaydı ve eşinden ayrıldıktan sonra yaşadıklarıyla tam bir “HALKASIZ KÖLE!” olmuştu.
Sizce evli olup “HALKALI KÖLE!” olmak mı, yoksa bekâr kalıp “HALKASIZ KÖLE!” olmak mı iyi?
Ben bilemedim.
Siz biliyorsanız söyleyin.”(sayfa 99)
Bakışlar, yaklaşımlar değişik de olabilir, nitekim Bekir Yıldız evlilik mağduru olarak, “koca”yı görmektedir.
Betül Erdoğan metinlerinde ise, mağdur olmaktan da öte, ezilen, feryat eden, acılar çeken kadınlarımızın yaşam hikâyeleri yer almaktadır.
Kitap, 30’u aşkın öyküsüyle kadınlarımızın dayanılmaz dramlarını anlatmakta, akıcı, yalın ve duru, dil ve anlatım özellikleriyle de çok değişik, ama hepsi de birer çığlık olan yaşam sahnelerini göz önüne koymaktadır.
Kadınları, özgür olmayan bir toplum, bir bütün olarak nasıl özgür ve mutlu olabilir?
Nitekim bilimsel bulgular da bunu doğrulamaktadır;
Uluslararası yönetim Geliştirme Enstitüsü verilerine göre,(IMD Dünya Rekabet Gücü Yıllığı, 2013) Türkiye, 57 ülke arasında cinsiyet eşitsizliğinin en fazla olduğu 13’üncü ülke durumundadır.
En az olduğu ülkeler ise; Hollanda, İsveç, Danimarka, İsviçre, Norveç, Finlandiya’dır.
Dostlar;
Kölelik; Osmanlıda 170 yıl önce, Milletler Cemiyeti’nde de 90 yıl önce yasaklanmasına karşın, niye bugün hala “halkalı-halkasız” köleler diye kitaplar yazılmak zorunda kalınıyor.
Demek ki konu yalnızca ekonomiyle değil, kültürel kalıplarla da ilgili.
Yine de, kadınların istihdama katılımlarının artması, eğitimlerinin yükseltilmesi, kadın –erkek birlikte laik, demokratik, sosyal-hukuk devleti ilkelerinin uygulanması bir zorunluluktur.
Kitaptan, İçimdeki İsyan, sayfasından bir cümle ile bitirelim;
“Sevmek neden bu kadar hüzün veriyor insana? Yaşamak yoksa başlı başına hüzün mü?”(sayfa;107)
“Karar verdim… bütün olumsuzlukları deli gibi yağan yağmurun insafına terk ediyorum.”(108)
Sevgili Betül Erdoğan; ellerine, emeklerine, çabana, gözlemlerine sağlık diyelim ve yepyeni çalışmaları da daha güzel yaşamlara kavuşmak umuduyla bekleyelim..
Olumsuzlukların silinmesinin de, yağacak yağmurların yanısıra, bilimin ve sanatın yüksek, iyileştirici ve dönüştürücü gücüyle aydınlıkçı çabalarımızdan gelebileceğini umalım..
Özgürlüğün, aşkın, sanatın, bilimin ve Büyük İnsanlığın ortak bahçelerine katkı vermemiz için, “Halkasız Köleler” kitabındaki dramları toplumca kaldırmalıyız.
Sevgiyle ve üretkenlikle kalın..