Huzur insanoğlunun aradığı temel ihtiyaçlardandır. Bazen, öyle olur ki, “bir lokma ekmeğim olmasın, yeter ki huzurum olsun” der, insanoğlu.
Büyük şehirlerde, metropollerde, kapitalist ilişkilerin hâkim olduğu yerlerde, yani emek sermaye ilişkilerinin belli ölçülerde kurumsallaştığı kesimlerde, seçmen hayır oyu kullandı.
“Hayır” oyu veren seçmen neden huzursuz? Bunu anlamaya çalışırsak, işin aslının gene ekonomik alandan kaynaklandığını anlayabiliriz.
Savaş ihtimalleri, önemli siyasi kararlarda tutarsızlık, jeopolitik risklerin zamanında kavranıp, yönetilememesi, hem sermaye sahibinde, hem de, onun işçisinde belirsizlik yaratır.
Belirsizlik, insanoğlunu en fazla tedirgin eden bir etmendir.
Ayırımcı ve ayrıştırıcı siyasi iklim, belirsizliği artırdığından, aydın kesimde var olan belirsizlik, huzursuzluğa dönüştü.
%48,6 hayır oyu, ötekileştirilmiş, siyasi süreçten uzaklaştırılmış, hakarete uğramış huzursuzların oyudur.
En önemli huzursuzluk kaynaklardan biri de, dış siyasetteki zikzaklardır. Suriye’nin vurulmasının kutsanması, bir belirsizlik ve huzursuzluk kaynağıdır.
4 milyon Suriyelinin Türkiye’deki varlığı iç siyasete yansımıştır.
AB ile girilen çatışma görüntüsü; risk almış girişimci için belirsizlik kaynağıdır. Huzursuzluğu çoğaltır.
İşsizlik belirsizlik ve huzursuzluk kaynağıdır. Gençlerin hayır oyu kullanması işsizliktendir.
Büyük yerleşim yerlerindeki hayır oylarının yüksekliği yüksek genç işsizliktendir.
Yargı kurumu üzerinde yürüyen yürüyecek olan hengame, adalet duygusunun zayıflamasına sebep olmuştur.
Erdoğan’a verilen %51,3 destek, Türk milletinin sorunlarını çözecek yeterlilikte değildir. Ayrıştırıcı söylem bu zafiyeti daha da büyütür.
Erdoğan’ın ne yapacağı, şimdiye kadar yaptıklarından belli olduğuna göre, toplumdaki bu huzursuzluk ve bölünme derinleşerek sürecektir. Dünkü ikinci balkon konuşması da buna kanıttır.
Sonuç; Siyaset Kurumu çok büyük darbe almıştır. Meclis, partiler ve siyaset tali duruma düşmüştür.
Dünya çok gerilimli bir sürece girdi. Jeopolitik riskler çoğaldı. Rus/Çin Blok’u ile Amerika arasındaki gerilim artıkça, Türkiye ikircikli siyasetler yürütemez. Böyle durumlarda, “savaş kararları vermek veya vermemek” gibi konumlar ortaya çıkacaktır.
Böyle durumlarda ortak akıl, ortak çıkarlar söz konusudur. Tek kişinin kararına kalmış olmak, en çok evet diyenlerin sorumluluğunda olacaktır.
Siyasal İslam’ın ve mezhep ilişkilerinin çağdaş ilişkilere karşı kazandığı son halk oylaması olduğu kanaatindeyim.
Bülent Esinoğlu
bulentesinoglu@gmail.com