Öğleden sonra ana caddeden eve doğru giderken Migros‘a uğrayayım, dedim.
Tam Migros‘tan içeri girmeye 2-3 metre kalmışken arkamdan biri seslendi. Bir baktım bizim Fehmoş. Asıl adı Fehmi yani. Naber, nasılsın filan, iyidir falan filan, derken fazla uzatmadan marketten içeri daldım.
Sağlam ayak değildir, Fehmi. Ama yine de haline biraz üzüldüm. O da marketten içeri girecekti fakat benden dolayı girmedi markete.
Fehmi’nin gay olmasını anormal karşılamadım hiçbir zaman. Şu sıralar bir ilişkisi yok. Bir seneyi aşkın bir süre öncesine kadar bir hizmetli ile ilişki yaşıyorlardı. Fakat benim onları fark etmemle ara verdiler… veya bitirdiler; şimdilerde bilemiyorum. O zamanlar bile anormal karşılamıyordum.
İlişki yaşadığı hizmetli zihinsel ve fiziksel engelliydi. Aslına bakarsanız sapık bir topaldı. Fehmi ile ilişkilerinden önce de sonra da kedilere tecavüz eden bir sapıktı yani. Çalıştığı kurumun müdürü de durumu fark etmişti fakat işte biraz acımaktan mı denir, sapığın polis babasından ötürü mü dersiniz, her vukuatının üzerini örtmüştü.
En son; en son, dediğim yine bir seneyi aştı; çalıştığı kurumda akşam kursa geliyor gibi yapıp 3 yavrusu olan bir dişi kediye öğretmenler odasında tecavüz etmeye kalkıyor. Kedi normalde uysal bir kediydi fakat karanlıkta korktuğundan, ve biraz da başarıyor kediye tacavüzü, kedi çılgına dönüyor ve öğretmenler odasını darmadağın ediyor. Sapık Serkan da ilk telaşeyi atlatıp kediyi orada bir şekilde öldürüyor. Ve bir şey olmamış gibi çıkıyor, kedi de bir torbanın içinde.
Neyse. Olan biten her şeyi normal karşılıyordum. Konu, elbette, ta eskilerden gelen, cinsel sorunlarla ilgiliydi.
“Sapkınlık” diye adlandırılan şeylerin kökenini “bastırılmış” dürtülere falan bağlamak kolaydır. Yani, kişi yaşadığı, uzak ve yakın toplumsal çevrenin “höt höt” demeleri ile elbette birşeyler bastırmış, bilinç gerisinde ise hastalıklı bir hale getirmiş olabilir. Bilinç gerisinde bastırılan “cinsel itkiler”, başka tür bastırılmış itki-dürtülerle de bir araya gelip, ki kimi zaman bir alaşım misali, kimi zaman iyonik bağlı, kimi zaman kovalent bağlı farklı yapılar ortaya çıkarabilir.
Kedi tecavüzcüsü hizmetli kişiye, şimdi pek çok kadından oluşan bir ortam verin. Düzelmeme ihtimali de çok yüksektir. Neden? Çünkü, bilinç gerisinde sadece cinsellikle ilgili değil, başka edinim istekleri ile ilgili de dönüşmüş/travma haline gelmiş şeyler vardır.
Çocukları nasıl yetiştirmeli? Kimi zaman “cinsel eğitim”den bahsedilir. Bu, bir şekilde olmalıdır. Elbette ki çoluğa çocuğa alman pornoları izletin demiyorum.
Lise öncesi çocuklara, aslında öğreteceğimiz şey; insanların birbiriyle nasıl konuşmaları gerektiğini öğretmek. Ve çoğu zaman bu, cinsiyet ayrımı gözetmeksizin iletişimin nasıl kurulacağı ile ilgili bir eğitim bütünü olmalı.
Ve çocuklara şöyle bakmamalı; hım, bu kız, bu oğlan.. Hayır öyle bakmayın. O bir insan. En basit yollardan biri bu. Çocuklara, “sen, insansın“ deyin.
Sorduğumuz basit sorular, onların kendilerini gerçekten bulmalarını sağlar. Ne olacağını da sormayın, çocuğa. Ben bunu yıllardır diyorum. Çocuğa, ne düşündüğünü sorun. Gençlere de tabii.Yetişkinlere de tabii.
Sen erkeksin. Bravo! Peki ya bir kadına şiir okumayı biliyor musun. Duyguların Kung-fu ustası olduğunu gösterebiliyor musun?
Sen kadınsın. Bravo!. Niye senin gibi aynı kadınlardan her yerde çok var.
İnsanların birbirinden farkı erkek veya kadın olmalarından başlamaz. İnsan olarak neyin değerli, onu bulmak ve bilmekten başlar.
Yani, yine taa eskilerden gelen, ve biraz kırsal kökenli erkek, kadın tanımlarından ötürü cinsiyet tanımlarımız da “biraz” hastalıklı tanımlar.
Konuşun, konuşun! Sevdiğiniz kadının, gönlünün bir, bir akşam üstü dolu çiçekler dolu bir bahçe olduğunu göremiyorsanız size evvela insan denmez.
Konuşmayı öğrenmek gerek yani.
Yoksa yani bu Fehmiler bitmez, bu kediciler bitmez, abuk subuk maço erkekler ve maço kadınlar bitmez. ..