Didim Ticaret Odası’nın yanında, İngilizlerin yaptırdığı iki blokluk sitede kalıyordum, dedim.
İhtiyar, daha bir dikkat kesildi. Oturuşunu topladı, kulağını sağa-bana doğru yanaştırdı iyice.
Kafenin, yaya yoluna bakan masalarından en sondakine oturmuştuk.
Evde benden önce bir kadın İngilizce öğretmeni kalıyordu. Bir ay bile durmamıştı. Tesadüf; ben de kiralık ev arıyordum. Eve gidip, ben beğendikten sonra, ertesi günü yerleşmiştim. Anahtarı hemen almıştım. Fakat sonra kilit göbeğini değiştirmedim hiç.
Değiştirseydin ya hocam, dedi ihtiyar. Gerek duymadım, dedim. Gizemlere açığım, dedim.
Gizem mi?.. dedi ihtiyar.
Neyse, dedim. Ara ara görüşüp dolaşıyorduk, takılıyorduk. Beni bir gün, bir akşam Gülbeyaz diye bir dul kadınla tanıştırdı. Beraber yine takıldık, sonraki günlerde.
Sonra, normal iş güç devam ederken; Gülbeyaz benim eve girmeye başladı. Kaldığım iki blokluk sitenin bahçe girişi iki taneydi. Issız olan taraftan bahçeye, sonra da giriş katındaki benim daireme girip çıkıyordu…
Anlamadım hocam… dedi ihtiyar. Girip çıkıyordu.. derken, gelip gidiyordu demen gerekmez mi?.. .Senden habersiz mi girip çıkıyordu yani?.. dedi.
Evet, dedim. Benden habersiz. İngilizce öğretmeni, anahtarın bir kopyasını buna vermiş…
Nereden biliyordun girip çıktığını? dedi ihtiyar.
Eve gizli kameralar yerleştirmiştim. Çalıştığım okul on dakikalık mesafedeydi. Fakat daha çok, okulda olduğum zaman değil, İngilizcecinin bazı akşam üstleri beni dışarı yürüyüşe çağırmasından sonra giriyordu eve. 5 sefer.
Yeşilkent yolunda yürüyorduk. İngilizceci ara ara telefonuna bakıyordu. Gülbeyaz, evimdeki araştırmasını bitirince, İngilizceci de “Hadi dönelim Ümit hocam, yoruldum ben” diyor, ve geri dönüyorduk.
Ee, ne yaptın sonra? dedi ihtiyar.
Hiçbir şey, dedim. İhtiyar şaşırdı. Neden? dedi. Gizem, hoşuma gider dedim. Güldüm.
İşin aslı hocam, dedim, ben psikoloji alanına çok ilgiliyim. Hatta, dedim, Gazi Üniversitesinde okurken, sadece elektronik-bilgisayar değil, psikiyatri, tarih, felsefe vd. konulara da çok dalardım. Teknik Eğitim Fakültesinin karşısı rektörlük binasıydı. Eskiden rasathane olarak kullanılan yapı. Bu yapının altında bir tane kitap satış yeri vardı. Pek çok alanda üniversite ders kitapları vardı. Hiç unutmam, 800-900 sayfalık klinik psikiyatri kitabı bulmuştum. Ucuz diye almıştım hemen.
Okudun, sanırım?.. dedi ihtiyar. Tabii, dedim. Daha fazlasını da.
Ne arıyordu Gülbeyaz hanım, senin evinde?.. dedi ,ihtiyar. Para, mücevher vb şeyler.. dedim. Yani görüntülerden bunlar anlaşılıyor, dedim. Güle güle izliyorum şimdilerde bile izlerken.
Gerçek Yalı sitesi var ya hocam? dedim. O sitenin altındaki caddede bir evi vardı, Gülbeyaz’ın. O evi de bir ihtiyarı kandırıp almış.
Hani senin arkadaş vardı ya; Hüseyin hoca. Tokatlamıştı bir Manisalı kadın. Aynı benzer onların hikayesi gibi yani. Demiştim ya; burada çok çete var; genelde azmış ihtiyarları tokatlayan.
Evet, dedi, titrek bir sesle.
Yani, dedim, hikaye içinde hikaye, gizem içinde gizem… herkesin bir zevk anlayışı var, hocam dedim. Kimisi okey oynar, kimisi gizem oynar.
Var mı bir gelişme Gülbeyaz hanım konusunda? dedi ihtiyar.
Evet, var. Hatta sen de duymuşsundur. En son, bir emekli bankacıyı tokatlamaya çalışmış. Tokatlamış da. Emekli bankacı da gururuna yediremeyip, defalarca parasını geri isteyince; Gülbeyaz da vermeyince, bankacı bunu boğarak öldürmüş. Götürüp bir bataklığa gömmüş.
Evet, duymuştum, dedi ihtiyar.
Yaa, dedim, hocam, işte böyle. Nereden nereye!..