–
Pelikancılık, bilindiği üzere, ülkemizde yaygın bir hayvancılık sahası. Nasıl ki endemik bitkiler sektörü varsa
;hayvani sahada da özel tür hayvanların tarımsal faaliyetlere katılması sonucu yüksek kâr marjlı ekonomik
katkılar sağlanabiliyor ülke GSMH’sine.
Özel çiftliklerde ihtimam gösterilerek yetiştirilmesi gerekir pelikanların. Özel hayvanlar çünkü. İhtimam, hatta iltimas
lüzumludur pelikan yetiştiriciliğinde.
Tür tür pelikan olunca, kurulan farklı çiftliklerin de işletilmesinde gerek idari gerek teknik anlamda detayların
dikkate alınması gerekiyor. “A” tür bir pelikan yetiştirene bakıp da ben de “A” tür pelikan yetiştireceğim, demek ekonomik anlamda
kâr marjını düşürebilir. Neden? E, adam “A” tür pelikanı üretip; etinden, sütünden, yumurtasından bir piyasa oluşturduğu zaman,
sen de bu işe girersen piyasada çatışma olur ve fiyat kırmalar başlar.
İyisi mi, sen de gireceksen bu işe “B” tür pelikanla girmelisin. Ki millet arasında bir rekabet başlasın; biri kendi pelikanını övsün, diğeri kendi
pelikanını övsün ki, bu karşıtlıkmış gibi duran, ki aslında kâr iteneği durum, üreticilerin fiyat kırmasını engeller.
Hatta mesela; A tür üreten üretici, A ve B tür pelikanları ayrı ayrı sosyal medya, ayrı ayrı normal medya vb ortamlarında övdürüp, çatıştırsın ki;
A tür pelikan ürünleri satışları artarken, aynı anda B tür pelikan ürünlerinin de satışının arttığını görür olur. Taktik-Reklam yani.
Önemli olan görünürlüğü artırmaktır. A’nın reklamını yaparken, B’ye de reklam yaptırmış gibi olursun.
…
Halil’in bunları niye anlattığını anlamadım ilkin yine. Halil’in ördekleri var, halbuki.
Fakat geçen hafta üçü de kaybolmuş. Havaların enerjisinden sanırım, macera hissiyle dolan ördekler -sonradan öğreneceğim üzere-
taa Atatürk Bulvarını geçmişler, kent meydanına doğru ilerlemişler, nedense bir kargo firmasının önünde durup işyerinin camekanına
manalı manalı bakadurmuşlar. Kargocular da bunları, evvela zaptedip sonrasında derdest ederek, işyerlerinin hemen bitişiğindeki
inşa ettikleri kümese koymuşlar.
…
Sonra, bulduydu da Halil ördekleri, rahatladıydı.
…
Gündemdeki Pelikancıları sordum. Kimdir bu Pelikan tarikatı? Endemik Pelikan işlerini ilerletip,
paraya doyup, sonra sapıtıp durup,
sonra kabalist örgüt kurup, sonra dünyayı ele geçirmeye çalışıp durup,
sonra ayinlerde Pelikan kesip yiyip,
sonra dans ederek kapanış yapıp durup duran bir örgüt müydü?
Durum, sandığından daha vahim, dedi Halil.
Daha nasıl vahim olabilir ki? Pelikan genlerini kendilerine CRISPR-Cas9 ile montajlayıp pelikan mı olacaklar? diye sordum.
Güldü, Halil. Olabilir. Pelikanlar da az aşağı hayvanlar değil hani. Uçabiliyorlar mesela. İnsan uçamaz. Ne yaparsa yapsın uçamaz, teknik bir araç
olmadıktan sonra, dedi Halil.
Gülümsemesi sönükleşince, derin bir nefes alıp kaşlarını yukarı evirdi Halil.
İşin aslı şu:
En alt insan tabakalarında bile; halk arasında, resmi ve özel kurumlarda en alt tabakalarda bile çıkar grupları vardır.
Biraz dikkatli bakan, öbek öbek olan bu gizli çıkar ilişkilerini görür. Herkes kendi grubuna çalışır; aynı sistemde olmalarına rağmen.
Üç öğretmen, 2 emlakçı bir muhtar, 1 mafya 4 polis, 4 komşu bir yönetici, 1 idareci 1 hizmetli 2 memur,
3 tapucu 4 belgede sahteci 7 emlakçı bir bunak,… gibi, virgüllerle ayrılmış şeyler ayrı ayrı grupları ifade ediyor.
Daha önce Halilülasyon olarak bulunduğum kurumların birinde mesela; rehberlikçi bir kadın, kocası matematik öğretmeni.
Başka bir rehberlikçi başka bir okulda. Üçlü bir gruptu. Üçünün de diplomaları sahteydi. İlk dediğim rehberlikçi kadına biraz ima edince
sahteci olduklarını, kadın sırnaşmaya başladıydı bana. Ahlaksız bir kadındı yani, dindar görünmesine rağmen.
Aynı kurumda bir ikili, bir de üçlü grup vardı. İkili gruptan olanlardan biri (özel)istihbaratçı, diğeri eski fettullahçı.
Üçlü gruptan iribaşı yukarı ile irtibatlı, biri tacizci sapık öğretmen, diğeri bir benzeri.
Aynı kurum fakat farklı öbekler. Arada bir birbirlerine hırlarlar idi. Fakat genel mahiyette birbirlerini bilmelerine rağmen
sessiz ve bir dururlardı.
Neden peki? Çünkü her bir grubun farklılık gösteren sahaları vardı ve “bir gün gelir işim düşer” hesabı yaparlardı.
Gibi yani.
Yan yana durmalarına rağmen azıcık bir çıkar çatışması gözüksün birbirlerini çoğunlukla gizli gizli yemeye başlarlar.
Birbirlerini fazla da yemezler çünkü yarın bir gün, dahil oldukları çıkar sistemi, beraber durmayı gerektirebilir. Üçüncül, dördüncül ve de kötücül
,yaklaşmakta olan çıkar odaklı rakiplerin, kendilerine zarar verme potansiyeli varsa bir arada koro edilir.
Yeyiş fazla ise, bu sefer de, şişkinleşen, yağ bağlayan et bağlayan ve bir-beraber duran bu grupların yeri darlaşmaya başlar.
Artan çaplarından dolayı.
Zararsız gibi görünen, ortalıkta aralarında dolananlar da bu çap büyümesi sebebiyle ezilmeye başlar. İşte orada çıngar çıkar.
Gibi şeyler, dedi Halil.
Alttan üste doğru gidildikçe, işlenen suçların çapı ve sayısı artar.
Ve üstten alta doğru bakıldıkça, aslında heskesin bildiği bu beslenme piramidinde olanları düzeltmek için hiçkimse teşebbüs etmez.
Neden? Suçlu (büyük veya küçük suçlu) etrafında suçlu biriktirir ki, yarın bir gün bir şekilde sistem çöküp de her şey ortaya çıkarsa,
suçlayacak -gürültüsü yapılacak- başka suçlular olsun.
Sedat Peker’in, bir videosunda dediği şey çok doğru. Her kim en yüksek sesle, “temiz toplum temiz toplum!” veya “barış marış!..” diye bağırıyorsa
oranın altında en büyük suçlar vardır.
Süregiden kirli sistemleri çökmediği müddetçe öyle de bağırılıp çağırılır ki; peşinen, başka suçlular yem edilir.
…
Yani bizler, şimdi, yavru pelikan mı oluyoruz, Halil? dedim.
Evet, dedi.























