Peygamber dönemin kitleler o an biat ederken sorunsuz ve sorgusuz bir şekilde inanıyorlardı İslam’a ve Kur’an’ın şartlarına. Onun bu dünyaya veda etmesiyle birlikte her şey değişmeye başlamıştı. İnsanlar makam sevdası ve İslam’ın liderliğine getirmek istedikleri isimlere olan sadakatleri yüzünden her şey birbirine karışmaya başlamıştı bile.
Ebubekir döneminde Yemen’de sahte peygamberlik iddialarını ortadan kaldırmış ve ayrılıkların olmasına izin vermemiştir. Aldığı tedbirlerle peygamber sonrası Müslümanların dağılmasını önlemiştir. Bazı Arap kabilelerinin zekât verme konusundaki inatlarını kırmak için üzerlerine ordu göndermiş bir kez daha inananları toparlamış ve düzene sokmuştur. İki yıllık halifeliği esnasında dini birliği sağlamış ve kitleleri bir arada tutmayı başarmıştır.
İç işlerinde ne kadar sorun olursa olsun Ebubekir’in peygamberin en iyi arkadaşı ve ilk Müslümanlardan oluşu varsa bile farklı düşünceleri kendi içinde ezmiş ve sindirmiştir.
Eğer siz ona (Resûlullah’a) yardım etmezseniz (bu önemli değil); ona Allah yardım etmiştir: Hani, kâfirler onu, iki kişiden biri olarak (Ebu Bekir ile birlikte Mekke’den) çıkarmışlardı; hani onlar mağaradaydı; o, arkadaşına. Üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir, diyordu. Bunun üzerine Allah ona (sükûnet sağlayan) emniyetini indirdi, onu sizin görmediğiniz bir ordu ile destekledi ve kâfir olanların sözünü alçalttı. Allah’ın sözü ise zaten yücedir. Çünkü Allah üstündür, hikmet sahibidir. (Tevbe-40.ayet)
Peygamberimizin onun hakkında söylediği ve dile getirildiği sözler onun güzelliğini ve Hz. Muhammed tarafından çok sevildiğini de göstermektedir.
"İnsanlardan dost tutmuş olsaydım, muhakkak ki Ebu Bekir'i dost tutardım." ( Tirmizi 14; İbn-i Mace, Mukaddime 11; Müsned 1, 377, 389,395)
İç kargaşalar olmadan geçen Ebubekir döneminden sonra başlayan ömer döneminde İslamın en hızlı dönemidir diyebiliriz. Fetihlerin, devlet anlayışındaki sistematik değişimlerin ve teşkilatın kurulduğu dönemdir.
Hz. Ömer (ra), Hz. Ebu Bekr'e: "(Ey Ebu Bekr!) Allah'ın Resulü Muhammed (sav)'den sonra insanların en hayırlısı" diye hitab etmişti. Hz. Ebu Bekr: "Sen böyle söylersen ben (de sana) Resulullah (sav)'dan işittiğimi söyleyeceğim. Demişti ki: "Güneş, Ömer'den daha hayırlı bir kimse üzerine doğup batmadı."
Kaynak: Tirmizi, Menakıb, (3685)
Ve Hz. Ömer sonrasında başlayan Osman dönemine geldiğimizde huzurlukların hat safhaya çıktığı bir döneme giriliyor. Osman halife seçilmeden önce ikiye bölünen inanan kitle kim halife olmalı bunu kim hak ediyor tartışmalarıyla olayları çıkmaza sürüklemeyi başarıyordu.
“Allahın mescidlerini ancak Allaha ve Âhiret gününe inanan, namaza devam eden, zekâtı veren ve Allahdan başkasından korkmayan kimseler ma’mur eder, işte bunların muvaffak olmaları me’muldür” (Tevbe Suresi-18.ayet) bu ayeti kerime Hz. Osman’ı övmek için indirilmiştir.
Osman tarafları ve Hz. Ali taraftarları olan hariciler arasında geçen bu kavgalar günümüzde de halen devam etmektedir. Osman’ın bunu hak etmediğini düşünen haricilerin gözünde Osman’a olan düşmanlık artmıştı. Osman idareyi eline aldığında istemeyenler kervanına Irak ve Mısır'da katılmıştı.
O dönem çıkan karışlıkların en önemli sebeplerden bazıları;
1. Kendi ailesinden olan Emeviler’in önemli görevlere getirilmesiydi.
2. Hz. Osman’ın yumuşak başlığı yüzünden söz geçiremez hale gelmesi ve bu yüzden fethedilen yerlerden elde edile ganimetlerin dağıtımındaki azalma ve memnuniyetsizlik.
3.Yahudi asıllı Abdullah b. Sebe’nin ve İslâmiyet’i kabul etmiş gibi görünüp, gerçekte benimsemeyen (münafık) kişilerin çalışmaları.
Hz. Osman dönemiyle birlikte İslam dünyasında ilk anarşik olaylar ortaya çıkmıştır. Görüş ayrılıklarının ve karışlıkların resmen çıkışı da bu döneme rastlamaktadır. Hz. Ömer’le akıtılan Müslüman kanı Hz. Osman’ın şehit edilmesiyle birlikte büyük bir kine dönüşmüştür. Hz. Ali döneminde hızını kesmeden devam etmiştir.
Peygamberin amcasının oğlu, ilk Müslüman çocuk, peygamberimizin elinde büyüyen güzel insan, damadı ve iki seyyidin babası Hz. Ali döneminde yaşanan iç kargaşalar parçalanmalara sebep olmuştur.
Hz. Ali'nin iç karışıklıkların toplumsal düzeni bozduğu, müminlerin fikir birliğinin parçalanma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğu bir ortamda halife olmuştu. III. Halife’nin ölümünden arta kalan Müslümanların iç çekişmeleri ve hesaplaşmaları bunun yanı sıra mezhep kavgaları, hizipleşme; halifeyi siyasi iktidarı ele geçirme mücadelesine sevk etmişti.
Kendi içinde yaşanan sorunları çözebilmek adına verilen mücadeleler esnasında hz. Ali ve müminlerin annesi bile karşı karşıya getirilmişti. Olaylar çığırından çıkmıştı artık.
Bu durumun haricinde Hz. Osman’ın katillerinin bulunması ve cezalandırılması konusunda yavaş davranan Hz. Aliye karşı tepkiler büyüyordu. Osman’ın katillerinin Medine’yi işgal altında tutmaları da bunun tuzu biberi oluyordu. Ali’yle anlaşan Medine’deki iktidar Aliye karşı muhalefet oluşmasının en büyük sebebi olmuştu. Bu tür sebepler yüzünden sahabelerden bazıları ve Muaviye kendisine biat etmemişti.
Hz. Ali bu asileri ve katilleri Müslüman ordusunun saflarına almış ve Cemel ve Sıffîn savaşında onlarla birlikte aynı cephede hareket etmişti. Osman dönemindeki tüm valileri ve devlet görevlilerini görevlerinden almıştı ve karşısındaki muhalefeti daha da büyütmüştü. Hz. Ali döneminde Müslüman kanı durmak bilemeden devam ediyordu. Birileri Müslümanları birbirine katmıştı artık. Peygamber döneminde aynı saflarda yer aldığı Talha b. Ubeydullah, Zübeyr b. Avvam’ın valilik istemeleri fakat bunun kabul edilmeyişinde ayrıca büyük sıkıntılara sebep olmuştur. Hz. Aişe’nin de işe karışmasıyla birlikte Sıffîn savaşı gerçekleşmiştir. bu savaşta bir çok müminin kanı da akmıştır.
Enes bin Malik’den Peygamber(s.a.a )’in şöyle buyurduğu kaydedilmiştir:
”Mirac gecesi arşın sutununda şöyle yazıldığını gördüm:
”La ilahe illallah Muhammed’un Rasulullah, eyyedtuhu bi-Aliyyin”
(Allah’dan başka ilah yoktur, Muhammed Allah’ın elçisidir ve onu Ali ile güçlendirdim).”
Not:
Celaluddin Suyuti Hesais’ul- Kubra c.1, s.10’da ve Dürr’ul-Mensur İsra suresinin başında İbn-i Adiy ve İbn-i Asakir’den nakledilmiştir.
Kim ne yaparsa yapsın bu insanları eleştirmek değil bu olaylardan nasihat almak ve gelecek tarihte tarihi tekerrür ettirmemektir bizlere düşen…