Istanbul’a İki Yeni Uydu Şehir:
Başbakan’ın en sevdiğim yönü O’nun projeci kimliğidir. Muhalefet ‘proje özürlü’ olunca günahı ve sebabı ile ortaya projeler koyan, bekleyen projeleri sonuçlandıran, yenilerini başlatan Sn. Erdoğan ve ekibi doğal olarak oyları kapıyorlar. Bu duruma bir de Başbakan’ın bizim millete damardan giren delikanlı, ‘vanminütçü’ kimliği eklenince iktidar Hükümette demir atıyor. Katılırsınız, katılmazsınız, ancak kanımca AKP sihrinin büyük ağırlığı bu iki olayda gizleniyor.
Sn. Erdoğan AKP nin Seçim Beyannamesi’ni sunarken son günlerde dillendirilen ‘Istanbul için Çılgın Proje’ sini haftaya açıklayacağını bildirdi. Millet, medya meraktan çıldıracak. Ancak Istanbul’un Avrupa ve Asya tarafına her biri 1.000.000 nüfuslu iki yeni uydu şehir planlandığını ilan etti.
Başbakan’ın bu ‘iki uydu şehir’ projesini samimiyet ve iyi niyetle savunduğuna inanıyorum.
Proje yeni değil. Istanbul Büyükşehir Belediyesi’nin geçen yıl tamamladığı 1/100.000 ölçekli Istanbul Metropoliten Ana Planı’nda bu proje var. Bence yanlış bir yaklaşım. Istanbul Belediyesi’nin danışmanları Istanbul’un doğu ve batı eteklerine konuşlanacak uydu şehirlerin Istanbul üzerindeki nüfus baskısını azaltacaklarına inanıyorlardı. Tahminim Sn Başbakan’ı da buna ikna ettiler. Ancak bu uzmanlar bu projenin Istanbul’a vurulacak ölümcül bir darbe olabileceğini, uydu şehirlerin inşa edilecekleri alanların ciddi bir bölümünün Istanbul’un yaşamsal ekolojik desteğini oluşturan yeşil alan ve su kaynaklarından oluştuğunu göremiyorlardı. En azından imar ve şehirleşme sicilimiz temiz olsaydı, imarda illegalite tırmanmasaydı, imar işleri köşe dönme veya oy kapma vesilesi olarak algılanmasaydı bu proje doğru bir yaklaşım olabilir, ‘Ekokent’ anlayışıyla planlanacak Asya ve Avrupa uydu şehirleri kendi içlerinde yaşar ve Istanbul’un gerilimini bir ölçüde alabilirlerdi. Ancak, seçimlere çeyrek kala yine Istanbul daki 1.200.000 kaçak veya ruhsatına aykırı yapıya ‘geçici kullanma izni’, diğer bir deyişle ‘geçici imar affı’ dillendirilirken, imarda kaçak ve yasa dışılık kanımıza işlemişken önerilen bu iki uydu şehir, aynen Tekirdağ’dan Gebze’ye kıyı şeridinin betondan kesintisiz bir duvara dönüşmesi gibi, Istanbul’un sürekli genişleyen sınırları ile kısa sürede birleşecek ve ortaya 25.000.000 nüfusa dayanamış bölgesel bir beton ormanı çıkacaktır. Bu proje Başbakan’ın ‘Istanbul’a vize’ yaklaşımı ile de taban tabana zıttır.
Kısaca, Istanbul’a iki yeni uydu şehir Istanbul’u bir Ekümenopolis yapabilir. Bu sözcüğün bizim ‘Ekümenik Patrik’ konusuyla ilgisi yoktur. Ancak, kelime aynı kökten gelmektedir. Ekümenopolis ünlü Yunan kentbilimci Doxiadis’in oluşturduğu bir kelimedir. ‘Polis’ şehir demektir. Büyüğü ‘Metropolis’, daha büyüğü ‘Megapolis’ dir. Skalanın en tepesinde ise kabus ve korku şehri ‘Ekümenopolis’ vardır. Herkesin anlayacağı dilden söylersek Ekümenopolis nüfusu 30.000.000 lara dayanmış, her tarafı betonlanmış, havası, yeşili, suyu tükenmiş, yaşanması bir izdırap, bir çile olan, hormonlanmış, hastalanmış, bitkisel yaşama girmiş ölümü bekleyen kanserli kentleri tanımlamak için kullanılmaktadır.
Başbakan’ımız ve ekibinin Istanbul için yapacağı en büyük iyilik, bundan böyle Istanbul vilayet sınırları içine ilave nüfus ve ulaşım baskısı oluşturabilecek büyük proje getirmemek, Istanbul’u yeşillendirmek, sanayiyi dışarı almak, kenti depreme hazırlamak, ulaşımı rahatlatmak ve Tarihi Yarımada, Pera, Beyoğlu gibi kültür bölgelerinde merkezden çürümeyi durduracak iyileştirme ve turizm projeleri ortaya koymaktır. Bu yaklaşım birçok başka büyük şehrimiz için de geçerlidir.
Her şeyin çok büyüğü kötüdür : Salatalığın da, kalbin de, göbeğinde, prostatın da…
Netice-i kelam:
1. Başbakan’ımızın imar ve şehircilik danışmanlarını değiştirelim,
2. Istanbul’u daha fazla büyütmeyelim; ulaşımı, depremi, merkezden çürümeyi halledelim,
3. Başka bölgelerde çekim odakları oluşturarak Büyükşehirlerimize baskıyı azaltalım,
4. ‘Aşırı Rant’ yerine ‘Kültür ve Turizm’ ağırlıklı ‘Imar ve Şehircilik Reformu’ nu yapalım,
5. Çocuklarımıza, torunlarımıza miras olarak ‘Ekümenopolis’ ler bırakmayalım.