Tarihsel ve Sosyolojik bir tanımla Kur’an-ı Kerim, Ortadoğu’nun bilgi hafızası, tarihten süzülen bilginin tezahürü ise, Hadisler, bu hafızanın Arap toplumunda deneyimlenmesidir.
Hadisler, Hz. Peygamber’in söz, davranış ve tavırları olarak yorumlanıyor.
Gerçekten ise hadis kitaplarında sadece Hz. Peygamber ile doğrudan bağlantısı olmayan, birçok hikaye, rivayet, sahabe sözleri ve hatta sonraki nesillerin bilgileri de yer alır.
Hz. Muhammed’in yaşadığı zamandan kalma, Kur’an dışında günümüze ulaşabilen diplomatik mektuplar duruyor. Bunlar ilk yazılı hadisler sayılabilirler. Bizans, İran, Mısır, Habeşistan ve diğer liderlere gönderilen bu mektuplar, Hz. Peygamber’in en eski yazılı sözleridir.
Rivayetlere göre çeşitli hadis sayfaları yazılmıştır. Ama bugüne ulaşabilen en eski, ilk yazılı hadis kitabı, sahabe olan Ebu Hureyre’nin öğrencisi İbn-i Munnebih’e yazdırdığı 114 hadistir. Sahife-i Hemmam olarak bilinen bu eser, daha sonra yazılan hadis kaynaklarıyla uyumlu olduğundan, kaynakları ciddiye almamız gerektiği gerçeğini gözler önüne seriyor.
Hz. Peygamber’in yaşamını anlatan ve günümüze ulaşan ilk yazılı eserin İbn-i Hişam’ın siyeri olduğu kabul ediliyordu. Onun kaynak aldığı İbn-i İshak’ın siyeri ise son yüzyıla kadar saklı kaldı. Bu ilk siyer bir kütüphanede bulundu. Bu eser biyografisi ilk yüzyıla uzanan bir yazarın eseri olması nedeniyle önemlidir.
Hadisleri bir kitapta toplamak istenilen bir işti. Ama sonuçta Hz. Peygamber binlerce sahabe görmüştü. Hepsinin bildikleri vardı. O nedenle Kur’an gibi tek celsede toplanması imkânsızdı.
Dört halifeden sonra ilk girişim İbn Şihâb ez-Zührî’nin (ö. 124/742) çalışmasıdır. Dört mezhebin kurucuları da fıkıh kitaplarında hadisleri referans göstermişler. Sahabeleri gören ilk mezhep imamı Ebu Hanife eline geçebilen hadisleri almıştır. İmam Malik dahi Muvatta kitabını yazdığında neredeyse bir hadis kitabı gibi hazırlamıştır. İmam Malik, Ebu Hanife’yi görmüştü. İmam Şafii de Ebu Hanife’nin öldüğü yıl (h.150) doğmuştur. O da İmam Malik’i görmüştür. Ahmed bin Hanbel de İmam Şafii’yi görmüştür. İbn-i Hanbel’in Müsned’i de ilk yazılı hadis eserleri arasında yer alır. Binlerce sahabeden sonraki nesillere ulaşan hadislerin ortak bir külliyat halinde yazımı, hadis dediğimizde aklımıza gelen hadis bilginlerini doğurdu. İmam Buhari
(h. 194-256) tam da çeşitli yollarla gelen kitaplar, rivayetler; hadis, tefsir, fıkıh ve ilk yazılar dolaşırken, meşhur kitabı tamamlandı. Bu eseri İmam Müslim’in eseri takip ediyor. Tilmizi, İbn-i Mace, Nesai ve Ebu Davut ile birlikte “Altı Kitap” (Kütüb-i Sitte) meydana gelmiştir.
Büyük Rudani külliyatında altı kitaba ek olarak Ebu Ya’la El-Mavsili, Bezzar, Taberani, Rezin ve İbn-i Hanbel de eklenmiştir. Ya da Darimi, İbn-i Hiban, Beyhakî, İbn-i Huzeyme, Hakim ya da Darekutni gibi eserler de mevcuttur. Dokuz Hadis Kitabı (Kütüb-i Tis’a) külliyatında toplam 100.000 tekrarlı hadisin yer aldığı tespit edilmiştir. Bu dokuz kitapta toplanan hadisler, tüm hadislerin hemen hemen tamamını barındırır. Fakat bu sayı yanıltmasın, örneğin Murat Padak şöyle bir örnek veriyor. “Ameller niyetlere göredir.” sadece bu hadisi ele alacaksak; bu hadis hemen hemen her hadis eserlerinde geçiyor, hatta aynı kitapta tekrar edilebiliyor ve kaynaklarda toplam 221 defa tekrar edilmiştir. Hâlbuki 221 hadis olarak hesap edilen bu rivayet, aslında bir hadistir. Doğrusu kesin sayılar önemli değildir. Ama ortalama 10.000 tekrarsız olduğu söylenir. Bu da ortalama iki ciltlik bir eser, ya da 500-600 sayfalık standart bir kitap demektir.
Yanı sıra tüm hadisler aynı şartlarda ve doğruluk derecesinde ulaşamamıştır ya da ulaşan hadisin kelime kelime mi, yoksa anlamca mı bize kadar geldiğini tespit etmek için hadis çeşitleri oluşmuştur. Örneğin en önemli hadisler, topluca aktarılmış hadislerdir. Bu hadisleri birçok kişi Resul-i Ekrem’den duyup aktardığı için, bunlara Mutevatir hadisler denir. İmam Suyuti ile Kettâni’nin bu tür önemli hadisleri topladıkları kitapları vardır. Bu hadislerin toplam sayısı üç yüzü geçmezler. Mutevatir hadiste iki önemli kriter çeşitlendirmeyi gerektiriyor; birincisi kaç kişi duydu bu hadisi, topluluk kaç kişidir. En az üç kişinin de aktardığı topluluk olabilir, 15 kişinin de. İkincisi kelimesi kelimesine mi aktarıldı? Burada kelimesi kelimesine aktarılan Mutevatir bir hadis ilginçtir: “Bana yalan isnat eden kişi, ateşteki yerine hazırlansın.” Bu hadis, takva sahibi olan kişiyi korkuttuğu için, aslında bu aynı zamanda hadis ilmini yazanlara ilham kaynağı olmuştur. Hadis aktaran Ravilerde doğruluk aranmış, inanmayan, yalan söyleyen kimsenin sözleri dikkate alınmamış, velev doğru (?) bile olsa yalancının aktardığı sözler ve olaylar uydurma hadisler olarak tarihe geçmiştir.
Raviler hadisleri zaptetme konusunda titiz davranmışlar. Buna rağmen devrik cümle kurma, eşanlamlı kelimelerle hadisi aktarmak ya da hadisi kolaylaştırmak konusunda sahabeler izin almışlardı. Hz. Peygamber hadisin anlamını korumak şartıyla, doğruyu yanlış, yanlışı doğru olarak aktarmamak kaydıyla, benden rivayet edebilirsiniz, buyurmuştur. O nedenle hadislerde kelimeler, sözcükler, cümlenin dizilişi olduğu gibi (Kur’an gibi mota mot) ele alınamazlar. Bu çok önemli bir kriter olmalıdır.
İkincisi, bir kitapta gelen bir hadisin devamı ya da açıklaması başka bir kitapta izah edilmiş olabilir. Söz gelimi bir Buhari hadisi, hiç meşhur olmayan Darimi ya da Beyhakî’nin eserinde gerçek haliyle önümüze çıkabilir. Bu Buhari’nin güvenilirliği için eksiklik teşkil etmez, nitekim Bakara süresinde geçen bir ayetin anlamı başka bir surede, başka bir ayette, hatta hadislerde ya da başka ilimlerde olabilir. Bu durum, o ayeti tartışmaya açmaz, tersine durumu aydınlatır.
Sonuç olarak sorun cehalettedir. Okuyacaksın ve öğreneceksin. Eğer bir konuda kuşku sahibi isen, sonuna kadar o konuyu inceleyip öğrenmenin farz olduğunu İmam-ı Gazzali dile getirmiştir.
Bu temelde din ilimleri küçümsenmemeli, konunun uzmanları dikkate alınmalıdır. Bütün bilimler için geçerli olan bu altın kural, söz konusu din olunca yabana atılmamalıdır.
Günümüzde hadisleri ayet olarak işleyen zavallılar bile var. Prof. Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK bunlarla çok mücadele ediyordu. Ancak ömrü vefa etmedi. Nur içinde olsun.