Bundan yaklaşık iki yıl kadar önce bir Azeri arkadaşım, Face sayfasında Bakû’nün aynı yerden çekilmiş iki ayrı fotoğrafını yayınladı. Biri tahmini 90’lı yıllara ait, diğeri ise 2000’li yıllara ait iki fotoğraftı.
90’lı yılların fotoğrafı yeşilliklerle doluydu.2000 yıllarındaki ise katliama uğramış yeşil alanların gökdelenlerle doldurulmuş fotoğrafı idi.
Nitekim 90 da,2003 de ve 2014 Bakû’ye gittiğimde yeşil alanların biraz daha daraldığını ve yüksek binaların her tarafı kapladığını üzülerek şahit oldum.
Bu arada,
Hacıbala’da kim? Diye soracak olursanız, 2000 yılının başında Bakû belediye başkanı seçilip halen bu görevi sürdüren kişidir.
Yazıma bir anımı anlatarak devam edeyim;
84-89 arası İsmail Cerrahoğlu döneminde belediye meclis üyesiydim. Galiba 86 yılında Ünye Kaymakamlığınca belediye meclisine bir teklif sunuldu. Teklifte Fokfok ve Feneraltı mıntıkasına Ünye’mize layık(!) Kaymakamlık Lojmanı yapılacağı ve ileride Ünye il olduğunda burasının Vali Konağı olacağı vs… Gaza getirici ifadeler vardı.
Nitekim zamanın iktidar partisinin bir kanadı da bu doğrultuda propaganda yapmıştı.
Oturum saatinde başkanın odasına vardığımızda Kaymakam Beyin bizden önce makama geldiğini ve başkanın hemen yanındaki koltuğa yerleştiğini gördük.
Oturum başladı teklif okundu. Odaya birkaç dakika sessizlik hâkim oldu. Lehte ve ortada olanlar bile Kaymakamın gelip bizi baskı altına almasına, aba altından sopa göstermesine sinirlenmişlerdi.
Ben genelde (özel hayatımda samimi olduğumdan dolayı)SODEP’li üyelerle yan yana otururdum. Yanımdaki rahmetli Sabri Yazıcı “almadık yer bırakmadılar, bir de oraya göz diktiler.” Diye homurdandı. Ondan cesaret alarak söz istedim, dedim ki;
“ Orada her Ünyeli genç ömründe en az bir defa denize dalmıştır ve bununla alakalı anıları vardır. Orası Ünye’nin kutsalı ve atalarından kalan mirastır. Dolayısıyla buraya Kaymakamlık Konağına izin vermek bizim geçmişle geleceğimiz arasındaki köprülerden birini yıkmak demektir. İzin verilmemeli.”Dedim.
Oy birliği ile ret edildi. Kaymakam bunun üzerine ayağa kalkarak başkana biz “gomonisleri” parmağı ile işaret ederek “bunların adlarını bana bildir.” Dedi ve çıktı gitti.
O tarihi günün figürlerinden biri olmak bana hala onur verir ve vermeye devam edecektir.
Bu güne gelirsek,
Konunun neresinden tutarsak tutalım, hangi yönünden yaklaşırsak yaklaşalım lime-lime dökülüyor.
Kültürel miras anlamında, şehre ve yaşayanlarına saygı anlamında veya hala sosyal yaşamın olmazsa olmazlarından biri olması anlamında ya da imar hukuku anlamında hangisini ele alırsanız alın kendinizi densizlik, pervazsızlık ve aç gözlülük sarmalının karşısında buluyorsunuz.
Mimari projeye hiç girmiyorum. Ahlak tanımaz uyanık müteahhit bile onlardan daha insaflıdır.
Buradan Ünyeli ilgililere seslenmek istiyorum,
Bazı değerler vardır ki para ile pulla ölçülmez. Ve bazı değerler vardır ki ranta tamah ihanettir.
İnanın şehir bilincini oluşturmak için çabasını sarf ettiğiniz inanç yolundan burası on kat daha değerlidir, önemlidir.
Bulunduğunuz makama bizler kazık çakamadık ki sizler çakasınız. O makamdan ayrıldığınızda yaptığınız iyi şeylerden çok ihanetleriniz hatırlanacaktır.
O makama layık olduğunuz yaptıklarınızla değil, uğrunda öldüklerinizle ölçülecektir.
Bugün Büyükşehir hukuken şehrimize egemen olabilir. Sizlerin başka yönden ümüğünüzü sıkabilir. Büyükşehir’i yönetenler şehirliliğin ne olduğunu da bilmeyebilir. Ya da menfaat hırsı gözlerini bürüyebilir. Belki de gaflete gelip doğru yapayım derken yanlışa da gark olabilirler. Ama eksiğiyle, fazlasıyla, yanlışı, doğrusuyla ve güzelliği, çirkinliği ile burada biz yaşıyoruz. Öncelik söz hakkı bizim olmalıdır. Ve kutsallarımıza saygı gösterilmelidir. Oralar yılların birikimi, kültürel mirasımızdır. Bu kutsallarımızı değerlendirmek size düşmez. Sizin vazifeniz bizim adımıza oraları korumak, kol, kanat germektir. Hiçbir mazeretiniz sizi bu vazifenizden alıkoyamaz.
Hangi nedenle olursa olsun Hacıbalanın kervanında seyis olmaya deymez… Vallahi deymez.