Ünye’nin namı olan sayılı caddelerindendi.
Hükümet Konağının sağ yanından (eski namıyla Kasap mah.) Hamidiye mahallesine çıkan ve iki tarafı kısmi olarak çam ağaçları ile sıralı bir yokuştur.
Namı adından ziyade her iki tarafında sıralanmış çam ağaçları ile onun altında kaçamak buluşan genç âşıklardan gelir. Bir diğer adı da halk arasında âşıklar caddesi idi.
Elbette,
Şimdi o romantik namdan eser yok. Zaten her iki tarafında sıralanmış eski konaklarla bütünleşmiş çam ağaçlarının romantikliği de kalmadı.
Caddenin çevresi,
Belediyenin müze evinden ve bir de eskiye uydurulmuş betonarme binadan başka ele avuca gelecek tarihi ve sanatsal değerde binaları görmeniz mümkün değil.
Cumhuriyetin ilk yıllarında belli ki,
Ünye’nin sayılı Türk yerleşim alanlarından olan bu caddenin etrafında sıralanmış bahçeli konakların yerini (elbette) şimdi ya yıkılmış konakların yabani ot bürümüş arsaları, ya da çok katlı apartmanlar aldı.
Elbette diyoruz,
Çünkü zaman içinde değişen şartların şehirlere uyarlanması bu konakların kökten yok edilmelerini gerektiriyordu.
Ve yine artan bakım masrafları, çoğalan hissedarlar, yeni yaşama kifayet etmeyen konak içi planları bu konakların kaderlerine terk edilmelerini zorunlu kılıyordu.
Yaşamın cilvelerinden kaçış yok. Hal böyle olunca… İnsanlar yeni anlayışlar peşinde koşarken, tarihi dokuyu koruyacak ne anlayış olabilir, ne de ekonomik güç buna yetebilir.
Toplumsal talep ve baskılar olmayınca da resmi zevatın böyle şeylere ilgi göstermesi beklenebilir mi?
Arada bir ortaya çıkan hevesliler sayesinde de müze evi gibi eserler ortaya çıkabiliyor.
Ama…
Bu konun geneline baktığımızda… Yani kamunun genel anlayışına baktığımızda bu heveslerinde çok masumane olmadığını da görüyorsunuz.
Hazır yeri gelmişken… Her ne kadar (duygusal yönden)masum olmadıklarını sezinlesek de şom ağızlılık yapmayıp; Elde kar olanı da heder etmemek, heveslerini kırmamak gerekir.
Hacı Emin Caddesi idi konumuz,
Belediye Müze Evini başarıp yolu da tamir etmek zorunda kaldığında peşi gelecek diye düşünmüştük.
Bu arada çam ağaçlarını kesecekler dedikodu ve korkusunun boşa çıkmasından da huzur bulduk.
Galiba akıl ve heves oraya kadar yetmiş olacak ki…
Yolun sağını, solunu olduğu gibi bıraktılar. Ne doğru, dürüst kaldırımın olmayışı, ne de duvar ve içindeki arsaların ve dahi binaların pejmürdeliği onlar için önem arz-etmemiş.
Varsa, yoksa müze binası. Zaten onun gövdesindeki dana gözü gibi yazılar da sonradan okumanın delillerinden.
Bir de kapısındaki çöp varilinin endamının da müze evinin değerine değer kattığı da yadsınamaz.
Bu yazımı nasıl bitireyim? Buradan ilgililere şöyle yapın, böyle yapın demek işin kolay tarafı. Zaten terbiye ve haddimizi aşar.
Ayrıca bu konuda epey uzmanlar da… Ama herhalde sıkıntı şurada…
Meselenin “kısa zamanda nam” kısmı revaçta… Yani işe ters taraftan bakıyorlar gibi geliyor bana.