Müminlerin Allah’a yakınlık ve teslimiyetleri derecesinde, Muhammedi Ahlakla, ahlaklanmak üzere topluca yaptıkları vahye dayalı dinsel ibadete Hac denir.
Yere göğe sığmam diyen Allah, Ahseni takvim üzere, Muhammedi nurlu ruhtan yarattığı insanın kalbi içindeki gönül evine girerek onu şereflendirmiş. Akıl ile donatarak yer yüzündeki diğer mahlukata karşı insanı üstün ve hükmedici kılmıştır.
Kendi dışında her şeyi (yaşam – ölüm, iyi – kötü, gündüz – gece gibi) zıttıyla / karşıtıyla yaratan Allah, insanı nefsiyle; bencil, nankör, unutkan, azgın, zalim ve şer ve vs. şeylere meyilli bir varlık olarak kötü düşünce, kötü huy ve duygularıyla şeytan, Allah’ın nazar ettiği gönlün zıttı / karşıtı olan nefsi kalbiyle de, akla dayalı oluşturduğu inanç üzere dünya ile ahret hayatını dengeleyip yaşarken Allah’ın emir ve yasaklarına bil hakkıyla uygun olarak yaşayan erdemli kullarını da derecelerine göre meleklerden üstün kılmıştır.
Ancak unutulmamalı ki, bizler her şeye rağmen insanız. Ne şeytan, ne de meleğiz. Biz mutedil, orta varlıklar olarak yaratılmış insanlarız. İçimizde hem iyilik hem de kötülük mevcuttur. Bizim görevimiz kötülüğü terk edip iyiliği seçerek yaşayıp insan olmaktır.
İnsan olmak içinde Allah’ın bizlere nasihat (vah yettiği) ettiği Kur-an içindeki 6666 nasihati (ayeti) tek tek okuyup öğrenip yaşayarak kemal derecesinde olgunlaşıp Allah’a yakın insan olunur.
Kısacası sen Allah’a ne verirsen Allah da sana onu verir.
Her şeyden önce insan olmak için çok okumalıyız. Öğrendiklerimizle doğru yaşamalıyız. Doğru yaşamak için sürekli aklımızı kullanmalıyız. Çalışkan olmalıyız. Çalışıp çabalamalıyız. Hayra yönelik üretici olmalıyız.
Bilgisiz, cahil insan güneşte bile karanlıkta yaşayan kör gibidir. İnsan beden ile ruhtan oluşan canlı bir varlıktır. Ancak bu varlığın gerçek anlamda insan olabilmesi için akledip düşünmesi, düşündükleri ile doğru yaşarken de üretip kendine ve insanlığa yararlı olması gerekir. Çünkü her doğumun bir sancısı, her sancının da bir acısı bir tatlısı olacaktır. Acı ya da tatlı yaşanan hayat sonunda da yine Allah’a dönüş olacaktır.
İşte düşünen insan için en büyük hayat gerçeği budur. Bunu unutmadan yaşayan her insan kazanır. İşte Allah’ın nasihatinin de, okumanın da, aklın da, düşüncenin de dünyanın da, hayatın da, yaşamın da bütün önemi burada ortaya çıkmaktadır. Çünkü Allah’tan gelen ruhumuz Allah’a, topraktan gelen bedenimiz toprağa döndü mü? Biz bir HİÇ oluruz.
Ama geride bizden bir şeyler kalırsa, İşte bizi, biz yapan, insan yapan bu geride bıraktığımız iyi ya da kötü şeylerdir.
İşte insanın iyi şeyler bırakması için Allah’ın nasihatlerini öğrenip, onlara uygun yaşayıp kemal noktada olgunlaşması gerekir. Olgunlaşmak içinde tüm hayatı rafine edip kristalize edilmiş bir ahlaka sahip olmak gerekir.
Her akıl kendi başına yeteceğinden her kes okuyacak. Peygamberleri, âlimleri vs. akıl ve düşünce de büyük insanları dinleyip kendi aklınca kendi meşrebine uygun olan hayat tarzını seçip yaşamaya çalışacak.
Elbette hayat kolay değil, insan yaşarken yanıp pişecek. Keşkesiz hayat yaşanmaz. Pişmeyen aş yenmez. Ancak her keşkeden ders, her pişen aştan tat almak gerekir.
Hayat yolculuğunda insanlar kendilerine verilip alınan her şeyle zaman içinde imtihan edilirler. Hayatta imtihan edilip, denenip sınanıp test edilmeyen insan olmaz.
Bu yolla insanların nefisleri ıslah edilir. Ruhları olgunlaştırılır. (Burada ruhtan kasıt benliğe ait her şey) Çünkü Allah hayat verip yaşattıklarına önce bilmediklerini öğretir. Sonra onları halden hale sokup terbiye eder.
İşte bu şekilde yaşarken terbiye edilip olgunluk kazanmış insanlar, toplumların örnek lokomotifleridirler. Toplumla iç içe yaşayan bu lokomotifler sayesinde bireylerin ve içinde yaşanılan toplumun ahlakı değerleri yükselir.
Doğru ve güzel yaşayan, örnek insanların sayıları artıp çoğaldıkça toplumdaki diğer insanlar da kendilerini ister istemez oto kontrol yoluyla zaman içinde düzene koyarlar. Akıllı ve düşünen insanlar için dünyada görev ve sorumluluklar bitmez. O nedenle de kendilerini terbiye etmiş, tolumda olgunlaşıp saygınlık kazanmış, sağlığı yerinde, varlıklı insanlar için hayat bitmez.
Yaşadıkları toplumun geleceğini de akledip düşünmek zorundadırlar. Çünkü geçmişten ders alan insanlar, Allah’ın kendilerine verdiği nasihatlere uygun yaşamak zorunda olduklarını bilirler. O nedenle de hem kendilerinin hem de gelecekteki nesillerinin dünyaya uyum sağlayıp yaşam ve ahlaki değerlerin yükseltilerek daha insancıl yaşamalarını sağlamak için Allah’ın Kur –an’daki nasihatine uygun Kâbe’de yapılacak olan her yılki, HAC davetine ömürde bir defa katılıp ders almak üzere giderler.
Siz Allah için ne yapar ne verirseniz, Allah da sizin için onu yapar onu verir.
HAC; Müminlerin yakınlık ve teslimiyetleri derecesinde, Muhammedi Ahlakla, ahlaklanmak üzere inançlı müminlerin topluca yaptıkları vahye dayalı dinsel ibadete Hac denir.
Hac, yeryüzüne dağılmış bulunan müminlerin, tekamüle erip olgunlaşmaları yolundaki hayat yolculuğunda ahlaki ve ilmi değerlerin yükseltilip ilerlemelerinin sağlanması için İslam dini gereği olarak topluca yapılan bir ibadet şeklidir.
Erdemli insanların ahlak seviyelerinin yükseltilmesini, nefis ve ruhlarının terbiye edilmesini, insanlar arasında sevgiyi artırıp paylaşmayı çoğaltmak, kardeşliği artırıp dayanışmayı sağlamak için yapıldığı gibi. Birde yakın iletişimden dolayı birey ve toplumların kalkınmasına ve ilerlemelerine yönelik yardımlaşmalarını sağlamak, gelenek, görenek, dini örf ve adetlerin de geliştirilip yüceltilerek paylaşılması sağlanırken acıya sabredip derde katlanmayı, hayatın her türlü zorluğuna sebat gösterip sabretmeyi, sevinci ve kıvancı paylaşıp büyültmeyi, Acıları paylaşıp küçültmeyi öğretir.
Bizleri kapkara bir yürekten kurtarır. Gerçek manada insan olmamızı sağlar. İnsan olmamızı sağlayan burada oluşan bu duygu yüklü manevi potada, nefisler ve ruhlar eriyerek kötü hal, duygu ve düşüncelerinden insanlar arınıp saflaşırlar.
Birbirleriyle sımsıkı kaynaşıp topluca dayanışma içinde temizlenirler. Bu şekilde arı duru olmuş heyecanlı kalpler, Allah için birbirlerini sevmeyi, merhamet edip şefkat göstermeyi, hoş görüp fedakârlık etmeyi öğrenirler.
Bu duygularla yüklenip dolup taşan insanlar, kalplerinin daha çok temizlenmemsiyle yeni bir hayat felsefesi aşılanırlar. Rafine edilip kristalize olmuş yeni hayat felsefesiyle aşılanan kul, Allah’a olan yaklaşımın oluşturduğu duygu seline kapılır ve aşka gelir.
Bu duygu selinde oluşan aşkın tesiriyle de tamamen Hakk’a teslim olur. Adeta ışıkta yanmaya giden kelebekler misali ona koşarken de Allah’ım bütün varlığımla emrindeyim efendim… (“Lebbeyk Allahümme Lebbeyk…”) anlamına gelencümlelerini tekrarlayarak, Kabe’nin etrafında yükselip Allah’a ulaşma duygusu ile sola dönmeye (tavaf etmeye) başlar.
Her dönüşte ivme kazanan benlik içindeki ruh, her seferinde o ortamda oluşan manevi enerjiyle hızlanarak rüzgar hortumuna benzer bir şekilde yani oradaki atmosferde oluşan manevi asansörle (Mümin kulun Miracı sayılan) yedi dönüşte yedinci gök semadaki Muhammedi Nurlu Ruha kadar çıkıp, orada gördüğü tarifi mümkün olmayan atmosferde yıkanıp arınarak yeni hallerle hallenir.
İşte bu teslimiyet sonucunda kul, kendinden geçer. Akıl dairesinden çıkar ve Hakk’a ulaşır. Ve sonuçta da Muhammedi Ahlakla Ahlaklanır.
Daha o manevi ortamda edindiği hazdan kurtulmadan önce hayatta edindiği tüm kötü huy ve alışkanlıklarından arınmak için pişmanlık duyar.
Bir daha yapmamak üzere tövbe eder. Bu İlahi kaynaklı şoktan aldığı terbiye ile kalan hayatını hak ölçüsü içinde yaşayacağına söz verir. Manen yükseldiği teklik aleminden çokluk alemine geri döner. Allah’a olan şükrünü ifade etmek üzere de o sevinç ve coşkusunu insanlarla paylaşıp büyütmek için de kurban keser.( * )
((( Kurban; Hz. Adem’le başlayan kurban Hz. İbrahim’e kadar mal ve mülkten fakir fukaraya yapılan / dağıtarak yardım etme şeklindeydi. Buna kansız kurban denilirdi. Yani maldan mülkten bağış yapma şeklindeydi. Yani bir nevi sosyal yardımlaşma. Bu hal Hz. İbrahim’e kadar devam etti. Hz. İbrahim ile oğlu Hz. İsmail büyük bir tesden geçirildi. Baktı ki Allah, kullar hiç acımadan kendi evlatlarını kurban edecekler bunun üzerine koç gönderdi ve insanın kurban edilmesini önledi.
Buradaki kurbanın amacı insanı, Allah’a daha çok yaklaştırmak için vahye dayalı değerlerle insan ahlakını yüceltip yükseltmek, olgunlaştırıp onura etmek için bir kul olan insanı ilahlaştırmadan kutsayıp, kutsallaştırarak insan canının Allah yanında ne kadar çok kıymetli ve değerli olduğunu ifade etmek için kurban kesilir. Yoksa Allah’tan başka hiçbir değer kurban kesilmez. O nedenle Hac Bayramında kurban kesmek farz değildir. Kesene kesme, kesmeyene de kes denilmez. )))
( * ) Sevincini paylaşmak için kestiği kurbanla da derki, artık ben İblis gibi asi olmayacağım. Hz. İbrahim ve Oğlu Hz. İsmail gibi bende Allah’a teslim olmuş bir kulum. Sizlere de güzel bir önek olacağım diye hem Allah’a hem de kullarına söz vermiş olur. İşte bu sözden sonra hac farizası yerine gelmiş olur. Getiren de HACI olur.
Bundan önce olduğu gibi bundan sonrada HACI olan insan, örnek insandır. Bütün yaşantısında Allah rızasını bil hakkıyla gözetmek zorundadır, Onun için bütün kötü duygu ve düşüncelerinden tamamen arınarak yaşayacak. Hayatın her aşamasının her yaşamın sonucunun mutlaka Allah’a varacağı bilinciyle Hacerül Esvet taş gibi soğuk duygularından kurtulacak.
Ruhsuz, hissiz, duygusuz, donuk tüm soğuk duygularından arınacak. Şefkat ve merhamet içinde, nankörlük, azgınlık, taşkınlık yapmadan, Allah’ın kudret ve azametini unutmadan, insan diğer tüm varlıkların hak ve hukukunu düşünecek nefsini terbiye edecek.
Ruhunu inceltip sürekli olgunlaşarak yaşayacak ki, topluma, kardeşlik, barış ve huzur gelsin. Bu İlahi terbiye edici, hikmet ve sırlarla dolu dinsel törenden herkes nasiplensin. Bunun içinde insanlar önce insan olsunlar, birbirlerini sevip paylaşarak yaşamayı öğrensinler.
Bu sebeplerle de; Allah’ın bize bahşettiği Vahiy Kaynaklı Akılla, İlim öğrenmeyi, O’nun Aşkı ile gönülden O’na yol bulmayı, O’nda var olup, O’nda yok olmayı ve Muhammedi ahlakla ahlaklanarak hepimize insanlar içinde insan gibi yaşamayı, cümlemize Mevla’m nasip etsin…
Hatadan ders çıkarmak marifet, Devam etmek ise gaflettir.
Bu yüce duygularla hepinizin HAC BAYRAMINI canı gönülden kutlarım.