Sabah haberlerini gazete başlıklarından okuyup, ilgi çekici olanların da spotlarını okuyan sunucu, bir haberin üzerinde duruyor…
3.4 promil alkollü (yani 340 promil de denilebilir) bir sürücü, durakta bekleyen bir anne ile birlikte 4 yavrusuna çarparak, ölümüne neden oluyor.
Haberi okuduktan sonra, sunucunun yorumu gerçekten çok ilginç!.. Diyor ki; “Ne olacak, en fazla 3-5 ay içeride yatar, sonra tekrar aramıza karışır…”
Evet, ne yazık ki, halkın düşüncesini dile getiriyor haberin yorumunu yaparken… Hem de Türkiye’nin en çok izlenen bir kanalında.
Kim itiraz edebilir böylesine bir değerlendirmeye? Ya da kim hayır diyebilir? Tabii ki hiç kimse!..
Benim, onun, başkasının kafasındaki düşünce de aynı çünkü. Bunu da durdur yerde söylemiyoruz ki, yaşananlardan, yapılanlardan, uygulamalardan dolayı söylüyoruz.
3.4 promil alkol, insanın tamamen melekelerini, düşünce yetisini, kavrama ve algılama yeteneklerini kaybetmesi anlamına geliyor ki, böyle bir durumda direksiyon başına oturmanın, teammüden adam öldürmekten ne farkı vardır?
Haa eline silahı alıp, rast gele ateş etmişsin, ha direksiyon başına oturmuş, halkın arasına dalmışsın. Her ikisi de bir…
Ama tabii kazın ayağı öyle değil bizim ülkemizde. Belki çok klasik bir örnek olacak, ama biliyorsunuz bir tepsi baklama çaldı diye 10 yıla mahkum ettiğimiz küçücük çocukların yanında, arabasıyla nişanlı bir çifti öldüren sürücüyü yatırmadan çıkarttık. Hatta bir genç kızı arabasını emniyet şeridine çektiği halde, arkadan çarpıp kaçan sürücüyü bile serbest bırakmak için ne mücadeleler verildi!..
Çok uzağa gitmemize de gerek yok aslında bu konuda… Hepimiz biliyoruz ki, geçtiğimiz aylarda bir benzeri de Bandırma’da yaşandı.
Bandırmaspor’un teknik direktörlüğünü yapan, eski futbolcu Erdi, Edremit dönüşü kulüp binasından arabası ile şehir içine gelirken, yol kenarında arabası bozulan bir gence çarpıp öldürmüştü…
Saatler sonra yakalandığında da yapılan ölçümlerde çok yüksek oranda alkol aldığı belirlenmişti. Sanırım ya 340 ya da 320 promil alkollüydü. Ki, kaza anında yakalanmış olsaydı, söylendiğine göre 400 promil alkole yakın bir oranda olması gerekiyordu.
Yani, direksiyon başına oturduğunda, kesinlikle kendini bilmiyordu ve tüm melekelerini kaybetmiş bir durumdaydı…
Sonra ne oldu?
Hep birlikte ne olduğunu biliyoruz!.. Başta Rıdvan Dilmen olmak üzere, ne kadar arkadaşı, dostu futbolcu varsa geldiler, Bandırma cezaevinde dostluk maçı falan oynandı, dostluk görüntüleri verildi ve Erdi de, çok kısa süre sonra tahliye oldu!..
Oysa, birkaç ay sonra askere gitmeye hazırlanan öldürdüğü gencecik delikanlının babası, yüreğinin yanıklığının hafiflemesi için, ceza almasını istiyordu.
Olmadı… O oğlunun öldüğü ile kaldı!..
Erdi de serbest kaldı…
Şimdi, mutlaka bu durum kanuna, kitabına uyduruldu ve böylesine ağır bir suçtan dolayı Erdi elini kolunu sallayarak cezaevinden çıktı.
Fakat, kamuoyu vicdanında gerek onu serbest bırakanlar, gerekse kendisi aklandı mı dersiniz?
Bakın geçen gün, nöbetçi bir mahkeme azılı bir hırsızlık şebekesinin 52 kişilik tüm üyelerini serbest bırakıyor. Adamlar sırra kadem bastıktan sonra, her nedense tekrar yargılama yapılıyor ve serbest bırakılan 52 azılı hırsız, tekrar aranıyor!..
Bu nasıl bir mantıktır, bu nasıl bir kanun uygulamadır, varın siz değerlendirin!..
Böyle bir yanlışlık olabilir mi? Ama burası Türkiye olunca, herşey mümkündür…
Yargının en üst noktasından emekli olup da, Türkiye’de adalete inanmadığını ve asla güvenmediğini defalarca söyleyen bir eski yetkilinin böylesine bir ikrarda bulunduğu kaç ülke biliyorsunuz?
Sonra işte geride kalanları bizler de ahlarla, vahlarla anarız sadece… O kadar!.. Gerisi de boş!..