Değerli okurlar…Yıllarca dilimizdeki kirlenme konusunda çok şey yazıldı çizildi, bu konuda konferanslar, paneller sempozyumlar düzenlendi. Televizyonlarda ve radyolarda güzel Türkçemizi güzel kullanmamızla ilgili birçok program yapıldı. Bunlara ek olarak sanal ortamda internet siteleri birçok yarışma başlattı ve sonuçlandırdı. Yarışmalara yazı gönderen eser sahipleri de Türkçemize vermemiz gereken önemi dile getirecek yazılar yazarak bu uygulamaya katkıda bulundu.
Bu yıl editörlüğünü yaptığım Kültür-Sanat-Edebiyat sitesi olan www.birharf.net’te konusunu, Yahya Kemal Beyatlı’nın söylediği “TÜRKÇE AĞZIMDA ANNEMİN AK SÜTÜ GİBİDİR” sözünden aldığımız bir yarışma başlattık ve Ekim ayı içinde sonuçlandırdık. Yarışmaya birbirinden değerli ve yazılar geldi. Hepsinin ortak amacı “Türkçe konuşalım, Türkçe yazalım, Türkçemize önem verelim”di. Bizim gönlümüzde gelen yazıların hepsi birinciydi, ama yarışma gereği ilk üç dereceye giren eser sahipleri değerli jüri üyeleri tarafından belirlendi.
Dereceye giren yazılardan yaptığım alıntıları sizinle de paylaşmak istiyorum.
Yarışma birincisi olan İbrahim Şaşma’nın eseri “DİLİM DİLİM ÖĞÜTLER” oğluna öğüt veren bir babanın destansı anlatımını içeriyordu. Şöyle sesleniyordu baba oğluna:
…Bu bir ata mektubudur sana. Baba fermanıdır. “Bugünden sonra divanda dergâhta bargâhta mecliste Türkçeden özge dil kullanılmaya!” diyen Mehmet Bey’in torunuyum ben. Bu minval üzere oğlumsun sen. Baba diyeceksen bana, babam diyeceksen önce öz kültürünü, seni sen yapan değerlerini seveceksin, benimseyeceksin. Bu toprak benim der gibi, bu bahçe, bu tarla benim der gibi hem de. Baba diyeceksen bana, kutlu değerlerimize söz düşürmeyecek, yabandan iz düşürmeyeceksin. Hele ana dilin oğul. Onu kaybettiğin an, elinden düşürdüğün an kendini kaybetmişin demektir.
Benliğin yitmiş demektir. Rüştün elden gitmiş demektir…
İkinciliğe layık görülen Bahar Can, TÜRKÇEMİZİ SEVELİM adlı eserinde:…Türkçe üzerine düşünürken sanırım bir hakikati kabul etmemiz gerekiyor. Bizim ötelerden beri kanayan bir yaramız var.Bizler maalesef Türkçemize karşı kimi zaman ya çok duyarsız kalmışızdır kimi zaman da ne yazık ki onu âdeta bir ızdıraba mahkûm bırakmışızdır. Geleceğe yönelik umutlarımız da ise bizim gibi tarihî ve kültür varlığıyla eşsiz olan Türk milletine karamsar olmak yakışmaz. Türk dilini, Türk milleti daima yaşatacaktır. Bu dili kaybediyoruz ya da kaybedeceğiz diye bir korkumuz yok. Ama bir şeyi hatırlatalım istiyoruz; konuştuğumuz ve yazdığımız bu dilin, yani Türkçemizin farkına varalım! Bu dil bizimdir! Onu koruyalım, ona sahip çıkalım. Tıpkı vatan gibi, bayrak gibi, toprak gibi onu en halis bir şekilde muhafaza edelim… Diyerek bir milletin dilinin Vatan kadar, Bayrak kadar önemli olduğunu vurgulamaya çalışmış.
Üçüncülüğe layık görülen yarışmacımız Hava Köseoğlu ise ÖZDEN ÖZE SESLENİŞ adlı eserinde Türkçemizin zerafet ve inceliğinden söz etmiş, onun son zamanlarda hor kullanmaya çalışılmasından duyduğu üzüntüyü de dile getirmiş ve: …Şimdilerde pek bir incitir olduk seni, kısa yoldan dönerken dert anlatma telaşımızdan olsa gerek, hepten kuşa çevirmekteyiz göz göre göre. Pek bir yabancı seslenir olduk toplumca, hello-bye bye-ok… Oysa sen de hiç fazlalık yok ki. En zarif halinle inci gibi sıralanırsın yazmayı bilen elden, konuşmayı bilen dilden. Gene de bile bile üzüyoruz seni Türkçem. Tarihin içinden sana bakarken, Atatürk’ümü görürüm kara tahta başında, gururla bana –bize has bir dil öğretirken. Dünyada Türkün de bir dili var dercesine, sabırla harfleri sıralıyorken, gözleri kim bilir nasıl gülüyordu o an Ata’mın!..
Diyerek ona sahip çıkmamız gerektiğini anlatmış.
Diğer katılımcıların da çok özel ve içten yazılmış cümleleri var. Dereceye giren ve eser gönderen yarışmacılarımızı Türkçeye gösterdikleri hasiyet nedeniyle kutluyorum ve bir kez daha yineliyorum:
“TÜRKÇEMİZİ SEVELİM, TÜRKÇE KONUŞUP TÜRKÇE YAZALIM”