Galiba beni de bu görselite ele geçirmeye başladı. Nerde sevdiğim bir film görsem veya hatırlasam o filmin çağrışım bombardımanına kapılıp film başlangıçlı yazılar yazmaya başlıyorum. Sakar Şakir, Şark Bülbülü, 100 Numaralı Adam, Orta Direk Şaban, İntikam Listesi. İntikam Listesi’ni de demin seyretmeye başladım. Reklam arası girince filme ben de ara verdim izlemeye. 3.10 Yuma Treni’ni de oldukça kaliteli bir film. Makinist filmi de oldukça güzeldi. Bu ve buna benzer filmlerde dengeli bir konu işleyişi var. Gotik filmler diyorum ben bu tür filmlere. Böyle bir niteleme olmayabilir fakat ben öyle diyorum.
Şimdiye kadar kimseden ağır bir intikam almadım. İntikamı zamana bırakırım. Zaman, zaten gider ve alır intikamı. Daha genç dönemlerinde insanlar biraz daha ateşli tepkiler gösterebiliyorlar kendilerine yapılan haksızlıklara karşı. Zaman içerisinde, eğer ki akıl biraz uğrarsa bizlere, bu haksızlık denen şeylerin aslında nazarımızda değerli şeylere dönüşebileceğini de görebiliyoruz. Neden hakkınız yenmiştir? Neden çok büyük iftiralar atılmıştır? Neden sizi hiç tanımayan insanlar bile cana kastedebilecek kadar kast sahibi olmuşlardır?.. gibi ve benzeri yavru sorular aklınızda sıralanır durur bazen Didim ASKİ su tahsilat sıraları gibi. İşin ilginç yönü; insan kötü olduğu zaman bile, bir iyi olma özlemi de vardır içinde.Sesi kısıktır bu özlemin. Veya benzer ve geliştirilmiş bir açıdan bakacak olursak, haksızlığı yapan, emin olalım ki, eskiden bir haksızlığa mutlaka uğramıştır. Veya haksızlığa uğradığı yanılgısına düşürülmüştür.
Eskiler ne güzel söylemişler: Muhabbet duru bir sudur. Yani insanların birbirleri ile sadece ve sadece insan yüzleriyle konuşmaları, birbirleriyle değillerken bile o muhabbetin devam etmesi su gibi ferahlandırır insanları. Muhabbet, bugünkü anlamıyla, sadece laflamak-kelimelerle konuşmak anlamında kullanılmaz o zamanlarda. Gönül gel seninle muhabbet edelim, diye bir mısra bile var ta eskilerden bu günlere gelen. Yani, bu Muhabbet sözünün “içre” bir anlamı da vardır. Et denen yığıntıyı aracı eden bir kavramdır. İçre’den başlar, başka içrelere dolar, su gibi. Gönülleri ferahlandırır.
İntikam kelimesinden Muhabbet kelimesine geçiş biraz sert U dönüşü gibi olmuş olabilir. O aradığımız İnsan gönüldeyse insansız kalınca insan gönülsüz kalır insan. Gönül tabelası kum fırtınalarında sallanan insansız Teksas kasabaları gibi gönül kasabası. Kumların altında iki gram suda yüzlerce kertenkele, yüzlerce yılan mekan tutar. Sular aksa oysa ki yılan evine kertenkele evine, insana döner olurdu muhabbette. Birkaç Dolar İçin, Çöl Canavarı, Arabesk. Şener Şen’in arabesk filminde de vardı çöl sahneleri. Orhan Gencebay’ın oynadığı Leyla’lı filmde Orhan bey’in performansını beğenmiştim fakat Gülşen Bubikoğlu’nun performansı biraz düşüktü bana kalırsa. Leyla hiç umursamıyordu sanki Mecnun beyin ölmesini,çölde dolaşırken Mecnun Orhan bey. Fakat belki de, samimiyetle söylüyorum bunu, Leyla hanım böyle bir aşkı dünyada yaşayamayacağını düşünüp öte aleme kurdu belki gönlünü. O yüzden sanki takmıyormuş gibi rol yapması.. olabilir.
Beni durduran Bir şey vardı hep. Şöyle bir düşündüm. Son 15 yılımı. Baya bir çok iftira yemişim. Bu iftiraların yüzde 90’ı çalıştığım okullarda oldu. İftiralardan sonra hep bekledim ve düşündüm. Büyük İskender de böyle yapmıştı. Komutanlarından biri yanına gelip İskender’e demişti ki (ki siyasi şeyler o zamanlarda da vardı): sana böyle böyle diyorlar. İskender hep sessiz dururdu. Komutan, neden böyle duruyorsun deyince, İskender de: cevap verirsem haklı olurlar, demişti. Tabii ben İskender’den daha geniş çaplı düşündüm. Neden? Ben iskender’den daha mı namlıyım, önemliyim? Hayır. İskender’in savaş mavaş gibi yoğun mesai gerektiren işleri vardı. Ben ise çay içip, bisküvi yiyip düşünüyordum da ondan geniş düşünüyordum. Hem zaten neden savaşayım ki insanlarla? Benim onlarla bir karşıtlığım yok ki! Ayrı-lığım var.
Bilmiyorlar onlar. Sevmedikleri değilim. Ayrı düştük, hepsi bu. Masum esasında odur ki sevdiğini öldürsün.