Türkçe çalışmam gerek. Hem de şöyle uzunca bir zaman. Bu çalışma için ilk etapta 6 ay yetebilir. Yani, başka bir şeyle ilgilinmeyeceksin, iş hariç, imladan başlayacaksın, cümle kurulumlarına kadar ne tür çalışma yapılabilecekse yapacaksın.
Ne tür kaynaklar kullanılabilir? Elbette, ilk akla gelen kaynakları kullanmak gerek. Ek olarak, yabancılara Türkçe öğretmek ereğiyle basılan kitaplarla da çalışmak gerekir. Büyük sözlükler almak gerekir. TDK‘nın sözlüğünü almıştım.
Didim‘e geldiğim ilk zamanlar…ikinci gündü sanırım, Apollon Tapınağı‘na(Temple of Apollon) gitmiştim. Çocukluğumdan beridir ders kitaplarında gördüğüm Medusa heykelini de görmek ilginç bir deneyimdi benim için. Tapınağın yakınlarındaki hediyelik otantik eşya dükkanlarına da bakmıştım. Elimde bulunsun diye de Apollon Tapınağı‘yla ilgili bir rehber aramıştım. İngilizce, İspanyolca, Almanca vd dillerde rehber kitapçıklar olmasına rağmen Türkçe bir rehber bulamamıştım. Dükkan sahiplerinden birine sormuştum, neden Türkçe bir rehber yok? diye. Vardı, ama satılmadığı için artık basılmıyor, demişti.
Bir toprağa sahip olmak demek, o toprakla ilgili bilebileceğin her şeyi bilmen demektir. Toprak sahibi, derken; sahip olmak deyiminin türlü anlamları var. Fiziki olarak sahip olmak bu anlamlardan sadece biri. Bilmemek, insanın hem kendine hem dolayına sahip olmaması demek. Fiziki olarak yer kaplamak, sadece fiziki olarak yer kaplamaktır. Yüzyıllardır yerlerinde duran kaya parçaları da en az bizim kadar sahiptir o zaman. Duruşlarımız aynı oluyor. Sadece duruşlarımız aynı oluyor.
Türkçe çalışmam gerek, demiştim. Bunun pekçok sebebi var. Günlük hayat içerisinde kendimle ilgili farkettiğim şey şu: normalde, eskiden bildiğim kelimelerin anlamlarını şimdiki zamanlarda hatırlayamadığımı fark ettim. Bu sorun yaşıtlarımda da var. Gençlerde de ağırlıklı olarak var. Sorunun kaynağı yaşlılık veya bir tür çevresel kaynaklı hafıza yitimi değil. Kullanmıyoruz, o sebeple unutuyoruz. Dilde evrim vardır. Kullanılmayan şeyler yiter, gider.
Ortalama 300 kelime hikayesi doğru bir hikayedir. Bu, şu anlamada geliyor: sen, günlük hayat içerisinde 2000 çeşit kelime kullanabilme yetisine sahipsen, bu, ortalama 300 kelime ile konuşan insanlarla sağlıklı bir iletişim içerisinde olamayacaksın da demektir. 300’ün dışında kalan her kelimen, her deyimin insanlara uzak bir diyardan yabancı sesler gibi gelecektir. 300’ün dışında kullandığın kelimeler insanlara yeteri kadar etki edemeyecek de demektir.
Kelimeler, insanların etkileşim kanallarının sayısını da artırır; ki bu, kendimizde fark etmediğimiz özelliklerimizi de fark etmemize sebep olur. Veya, karşımızdaki insana daha genişten bakabilme olanakları sunar. Genişten bakabilmek, anlamak demektir. Her şeye, bir-benzerlik anlamında bakmak yerine anlamak bizi daha geniş anlayışlara götürür. Uyum ve gelişmeye götürür. Tek bir kelime-deyim bile beyinde-ruhiyatta geniş ferah sahalar açar. Sıkışık olmayan sahalarda kavga dögüş de fazla olmaz. Herkesin yeri-sahası geniştir çünkü.
İnsanda şiddetin ve yıkıcılığın kökenleri diye bir konu açsak, bu 300 kelime hikayesi hemen hemen kimsenin aklına gelmez. 300 kelime, kişinin kendi beynine-anlayışına-psikolojisine de farkında olmadan vurduğu bir darbedir. Kısıtlı bir alandır. 300 kelimenin kapladığı küçük alan, demek geriye kalan sahanın işlenmemiş, kullanılmamış, kapkaranlık kocaman bir saha olması da demektir. 300 kelime demek, dışarıdaki kocaman dünyayı, evreni 300 kelime ile anlamaya çalışmak demektir; çünkü bilmediğinle anlayamazsın, bildiğinle anlarsın. Anlamadığından-anlayışla bakamadığından ,korkarsın. Korku, psikolojini ele geçirir. Bu korkular, başka benzer korkularla-insanlarla bir araya gelince, adına “cesaret” denen, aslında cesaret olmayan toplu hareket edişler oluşturur. Bu toplu hareket edişler de çoğunlukla yokedişe döner, farklı kanalları kullanarak. Din veya başka tür sapkın kanallar bu kanallara örnek olarak verilebilir.
Kelimeler, başka kelimelerle bağlantılı olarak kayıt edilir. Çocuklukta veya bir dönem sonrasında çocukların okuma alışkanlığı ve ne okudukları, bu noktada, çok önemlidir. Bir çocuk düşünün; kapalı bir aile yapısı içerisinde. Çocuğun, algıladığı iki dünya vardır: ailesi ve dışarısı. Dışarda tv-de,okulunda, iyi-kötü de olsa Türkçe bir dünya; içeride ise dini-yabancı dilli, henüz algılamaktan yoksun olduğu sonsuz ilahlı-baskın bir aile yapısı. Bu aile yapısına bir de cemaatik destek geldiğinde çocuk aile-tarafını-cemaat tarafını “doğru” olarak kabul etmek zorunda kalacaktır. Dilden, bilimden, sanattan, etkileşimden uzak, bizim şu anki konumuz itibarıyla 300 kelimelik bir model-dünyayla biçimlendirilmiş olarak dışarı çıkacaktır. 300 kelime, özerk halde, yalıtılmış bir kültür’ün de kötü bir özetidir. 300 kelimeye Türkçe olmayan kelimeler de dahildir.
Bu noktada hemen şunu söyleyeyim: 10-12 yaşlarına kadar bir çocuğa yabancı dil öğretmek sakıncalıdır. Bir çocuğun bu yaşlarda bir yabancı dili iyi öğrenebilir durumda olması ona yabancı dil öğretmemizi gerektirmez. Çocuk bu yaşlarda ne Arapça’ya ne İngilizce’ye ne de başka bir dile yaklaştırılmamalıdır.
Bir çocuğa temelde kendi dilinde, etkileşimli bir seçenekler bütünü vermek gerekir. Ki, kendini geliştirebilir bir halde kendi hayatında yürüyebilsin. Etkileşimsiz bir çocuktan ileride her türlü şey olur. Anlamak-sız bir çocuktan ileride her şey olur. Bu bağlamda, şiddetin ve yıkıcılığın kökeni dedik, cinayetleri, katliamları, veya dinci katilleri biraz daha iyi anlayabiliriz. Etkileşemiyoruz, birbirimizi göremiyoruz; birbirimizi görememek demek iletişimsizlik demektir. İletişimsizlik de cinayet demektir. Her cinayet de fiziksel olarak birini öldürmek anlamını gelmiyor.
300 kelime. Bu 300 kelime çok önemli.
Az kelime, az dil… Sağlam örülmemiş, kendi tabiatıyla örülmemiş, bir dil yapısı duvarları yapılmamış veya zayıf örülmüş kale surlarına da benzer. İnsanda karanlık yönler, bölgeler de vardır. Hem de uçsuz bucaksız. Güdüler, dürtüler… düşüncesiz dürtüler… Biz dil surlarını o karanlık taraflarda sağlamlaştımazsak o karanlık sahalardan gelip bizi neyin ele geçireceğini dahi bilemeyiz. Bizim surlarımızı geçip başka surlara da geçip nereleri ve neleri yakıp yıkacağını bilemeyiz.