GÜN BE GÜN…
(Diderot Sendromu)
İnsan bir şeyi menfaatine, karakterine, zevkine, ihtiraslarına göre ya şişirir, ya küçültür.
_Denis Diderot_
Yok ” Kadınlar Günü”
Yok ” Anneler Günü”
Yok “Babalar Günü”
Yok ” Evlilik Günü”
Yok ” Öğretmenler Günü”
Yok “Sevgililer Günü”
Yok ” Yaşlılar Günü”
Yok ” Arkadaşlık Günü”
Yok “Kız Çocukları Günü”
Yok efendim ” Onun, şunun, bunun, vs, kişilerin doğum Günü”
Yok “Efsane Kasım”
Yok “İndirimde Son Gün”
Vs…Vs…Vs…
O gün, bu gün, şu gün…
Miş, miş de miş.
Muş, Muş da Muş!
Yahu kime ne alacağını, kime nasıl hediye alacağını şaşırıyor insan!..
Oysa birine, birilerine değer veriyorsan illa ki kuyumcuya, çiçekçiye, mağazalara koşturmak mı gerekiyor?
Bir tatlı söz, bir güler yüz, bir içten dua insanın neyine yetmez?
Senede bir gün_müdür gönül çelmek?
Şu çılgınlıkların nedeni Diderot Sendromunun insandan insana bulaşan nevrotik etkisi değil de nedir?
Sahi Diderot’un adı çıktı kalem ucundan şimdi.
Nedir, ne değildir?
Yenilir mi, içilir mi?
Ben en iyisi, fazla merakta komayım sizleri, azıcık iliştireyim şuraya onu:Ben kadınları karşısına almayan Diderot’u şu sözleriyle tanımış ve sevmiştim:
“Kadın üzerine yazı yazarken kalemi gökkuşağına batırıp , mürekkebi kelebek kanatlarının tozu ile kurulayacaksınız.”
Lakin insanların beyinlerinde narkotik etki bırakan dincilere direnmiş:
Nasıl mı?
Okuyalım mı?
“Büyük bir ormanda kayboldum ve önümü görmek için küçücük bir ışığım var. Orada yanıma biri gelir ve der ki: “kardeşim, yolunu daha iyi bulmak için mumunu söndür.” o birisi bir ilahiyatçıdır!”
Denis Diderot, ünlü bir Fransız yazar ve filozofudur. Aydınlanma Çağı’nın en önemli kişilerinden birisi olarak kabul edilir. Fransız Devrimi’ni hazırlayan düşünsel gelişmelere katkıları olmuş.
Diderot paraya çok ihtiyacı olduğu bir zamanda bilgi, kültür hazinesi kütüphanesini satmak zorunda kalmış. Kütüphanesini alan kişi de kimmiş biliyor musunuz ?
Ünlü Rus Çariçesi Catharina!..
Filozofun para sıkıntısından dolayı en kıymetli hazinesini satmak istediğini öğrenir öğrenmez satın alır.
Cömert ve bir edebiyat ve sanat aşığı olan Rus Çariçe filozofa bir güzellik daha yapıyor. Kütüphanenin yönetimini 25 yıllığına Diderot’a veriyor. Hatta Çariçe 25 yılın maaşını toplu olarak da filozofa ödüyor…
Eline toplu para geçirince Diderot, hayatının en inanılmaz çılgınlığını yapıyor!
Öteden beri almayı düşünüp de “pahalı” diye alamadığı kırmızı renkli, en görkemli sabahlığı satın alıyor.
Ama Diderot tatmin olmuyor. Çünkü evdeki eşyalarla kırmızı renkli sabahlığı çok tezat durmaktadır. Eşyalarına yakışmadığını fark eder etmez kararını veriyor. Evde ne kadar eşya varsa hepsini atıyor. Yerine sabahlığının rengine uygun yeni eşyaları satın alıyor.
Ve ünlü filozof kendisini yeniden borçlu duruma düşmüş, zor durumda buluyor. Tabi bu durumdan çok büyük bir pişmanlık duyuyor.
Kalemini kuşanıp “Eski Sabahlığım İçin Pişmanlık” başlıklı bir yazı yazı ile içine düştüğü tüketim çılgınlığını herkesin bilmesini istiyor.
.
Evet Diderot’un o yazısı günümüze de nasıl da yakışıyor! Tıpa tıp aynen uyuyor. Kapitalist sistem, hiçbir asırda değişmiyor. Özellikle medyanın o filim arası, dizi arası reklamları toplumda hipnotik etki yapıyor. Bu durum şirketlerin ağızlarına bal oluyor. Yeni yeni tüketim araçlarını özel günleri araç edinerek Diderot Sendromunu tetikliyor.
.
Çılgın düşünüre son sözü vermek istiyorum:
“…Eğer rahipleri istiyorsanız filozoflara ihtiyacınız yok demektir ve eğer filozofları istiyorsanız rahiplere ihtiyacınız yoktur; çünkü biri aklın dostu ve bilimin geliştiricisi olarak anılırken, diğeri aklın düşmanı ve cehaletin savunucusu olarak tanınır.”
Böyle zehir gibi aklı olan bir düşünür, nasıl olur da bir kırmızı sabahlığın albenisine kapılıyor, değil mi?
Eh işte…
Tutkularımızın freni gevşeyince aklımızın bazen rotasını şaşırıyor.
.
Sahi yeni yıl da yaklaşıyor!
Acaba sevdiklerimize ne alalım?
Aman ha, Diderot Sendromunu unutmayalım!
.
Haydin kalın sağlıcakla…
Emine Pişiren/Akçay