Bundan iki hafta önce başladığım bu yazı dizisinde önce Gülen Cemaatini tariflenmiştik. Önümüzdeki hafta da AKP’yi tarifleneceğim demiştim.AKP bildiğimiz gibi 1980 ihtilalı ile başlayan sürecin son halkasıdır. Hatırlarsak, 70’li yılları kamplaşmalar ve kargaşa ile geçiren ülkemiz ordunun 80 Eylülünde iktidara el koymasıyla yeni bir sürece girdi.
İktidardaki Demirel Hükümetini devirerek yönetime el koyan ordu Turgut Özal’ı ekonomiden sorumlu Başbakan yardımcısı yaptı. 1983 Genel Seçimlerinde Turgut Özal’ın ANAP’ı orduya rağmen iktidar oldu.
Özal iki önemli şey yaptı. Birincisi ekonomi liberal kurallara yönetilmeye başlandı. İkincisi ise (kamuoyunun çok dikkatini çekmediği) devlet teşviklerinin Anadolu’ya kaydırılması idi…
Ülkemizde 90’lı yılların başından 2000’li yılların başına kadar birtakım kargaşalıklar yaşandı. Bu kargaşalıklar bu sefer sokaklarda olmadı. Devletin üst kademelerinde ve kurumlar arasında oldu. Faili meçhuller, şaibeli kazalar ve 28 Şubat bu tarihler arasında oldu.
Belli ki ülkemizde güçler savaşı vardı. Fakat biz sade vatandaşlar bunun farkında değildik. Neticede mevcut partiler itibar kaybına uğradı. İşte bu sırada kapatılan Refah Patisi’nin gençleri ve ılımlıları(!) yeni bir parti kurdular. Malumumuz üzere adı Adalet ve Kalkınma Partisi idi.
Genel Başkanı yine o anların havasına uygun olarak birtakım dolambaçlı hadiselerden sonra siyasi yasaklı olmuş ve yine birtakım dolambaçlı yollarla siyasi yasağı kaldırılıp milletvekili seçtirilen Recep Tayyip Erdoğan olmuştur.
Hatırlarsak o yıllarda Erdoğan “beyaz atlı kurtarıcı” rolüyle ülkemize nam saldırıldı. Bütün haksızlılardan hesap soracaktı.
Sayfamın yarısında neden bunları anlattım?
Eğer bir parti birdenbire ortaya çıkıp, kurulduktan dokuz ay sonra yüzde otuz dört ile iktidar oluyorsa; Ülkenin o günkü şartlarını ve o şartlara nasıl geldiğini bilmek gerekir. Zira normal şartlarda ve normal bir ülkede böyle bir şeyin olması mümkün değildir.
Ülkede iyi gitmeyen bir şeyler vardı ve bunu birileri çok iyi biliyordu. Bunu da çok iyi değerlendirdi.
Ne idi bu iyi gitmeyen şeyler?
Ülke parlamenter otorite ile yönetiliyordu. Ve sistem otoritesini kesimleri birbirlerine çarpıştırarak, her devirde bir yandaş ve düşman yaratarak sürdürmeye çalışıyordu. (Aslında tahmin edebiliyoruz) Bir yerler suyun başını tutmanın yolunu böyle bulmuştu. Bütün araçları, dikteleri ve sunuları Anadolu insanının mayasına uygun değildi.
AKP işte bu ezilmişliklere karşı durma, öze dönüşleri sağlama ve (güya) yolsuzlukların üzerine gitme iddiası ile ortaya çıktı. Bu yüzdendir ki adını Adalet ve Kalkınma Partisi koydu.
Lakin aslında gerçekleştirilmek istenen, Özal’ın başlatıp gerçekleştiremediği sermayenin Anadolu’ya yayılması işlemiydi. Adalet de bu idi. Elbette bunun bir de dış dünya ayağı vardı. Bunu sadece not olarak belirtelim.
Bir başka adaletin sağlanması vardı. O da muhafazakâr, mazbut kesimlerin ikinci sınıf vatandaşlıktan kurtarılması idi.
Bu uygulanan proje kimlerin projesiydi? Bu şimdilik bir muammadır. Zaten bugün konumuz da değil.
Bu projenin gerçekleştirme işi (aslında sistemin karşıt ihtiyacı için yetiştirdiği ve Erbakan liderliğinde mücadele veren) İslamcı kesimin işbirlikçi kadrolarına verildi.
Bu kadroların ideolojik anlamda saplantılı, günlük politika anlamında da programsız, yani adına uygun günü birlik siyasetleri vardı.
Günlük sorunlara karşı ve değişen şartlarda üretilmesi gereken politikaları üretmekten yoksundular. Zira vazifeleri eski sistemin efendilerini tasfiye etmek ve bunun için gerekli hukuki düzenlemeleri yapmaktı.
Bu da son derece normaldir. Çünkü geçmişlerinde böyle bir tecrübeleri yoktu. Bütün politikaları sloganlar üzerine idi.
Kısaca onlar dönüşüm için geldiler. Ama (eğer buna devrim dersek) devrimin ikinci ayağı olan sosyal ve kültürel dönüşüm politikalarını yönetecek ne projeleri ne de (projeleri olsa bile) uygulayacak kadroları vardır.
Kısaca AKP azap askerleridir. “Yürüyün ya serdar” dendi… Yürüdüler…
Haftaya, Gülen cemaati ile aralarındaki farkları ne?