GÜLCE NEDİR NE DEĞİLDİR?
Aruz, hece ve serbest vezinlerimizin her üçüne de kucak açan üçüne de sadık kalarak 19 çeşit yeni nazım şekilleri geliştirmiş olan Yeni Gülce Edebiyat Akımı’nın ne olduğu anlayıp dinlemeden taarruza geçen şairlerimiz var…
Mustafa Ceylan, Osman Öcal, Harun Yiğit, Refika Doğan ve Yusuf Bozan isimlerinin başı çektiği ve daha çok değerlerin katıldığı çiçeği burnunda ama istikbale kanca atmış bir akım bu.
Akımın öncüleri, bu hareketi, nazım şekilleri arasındaki kardeş kavgasına son vermek olarak nitelendiriyorlar. Üç tür nazım şekline sahip olan Türk Şiirinde, herkes bir şeklin tarafında yer alırken; Gülce Akım Öncüleri, “üçü de bizim” diyerek sahip çıkmış ve hepsinden bir harman oluşturarak çeşitli alternatifler sunmuşlar şair kalemlere.
Hasbel kader bana da içlerine girmek ve tanışmak nasip oldu bu değerli kalem erbaplarıyla…Yeniliğe açık olan karakterim sayesinde ön yargılı davranmadan baktım ki, benim arayıp bulamadığım, -daha doğrusu- ifade edemediğim görüşler bunlar… Kendime çok uygun bulduğum için hemen Gülce tarzında şiirler yazmaya koyuldum. Baktım ki, kendimi daha rahat ifade edebiliyordum. Benim kalemime ruhuma uygun, biçilmiş kaftandı bu şekiller.
Allah nasip etti Gülce’nin öncüleriyle birlikte tasarlanan 2010 yılı projesinin bir ucundan da ben tuttum. Benim çalışmamın konusu, Kahraman ve Öncü Türk Kadınlarının hayatlarını Gülce tarzında şiirleştirerek, onların şimdiye kadar yazılmamış destanlarını yazdım Türk Milli Kültürü’ne önemli bir hizmet olduğuna inanarak… Yirmi İki tane öncü kadınımızın hayatı destanlaştı bu sayede.
Kimisi Kurtuluş savaşı öncüsü fedakar analarımız, kimisi mesleklerinde ilk olmayı başaran değerli kadınlarımız bunlar. Her biri kendi dalında birer değer birer mücevher Türk Milleti için. Bunlar tozlu raflardan silkelenerek gün ışığına çıkartıldılar tarafımdan…
Diğer arkadaşlarımız da her biri bir konuda destanlar, efsaneler yazdılar.(Halk efsaneleri, Dede Korkut Hikâyeleri, Türk Destanları, Atatürk’un Nutku, Peygamberlerin Hayatları v.b.) Sayısız eser yazıldı Güle tarzı ile.
Daha önceki yazımda bahsettiğim yeni olan her şeye engel olma görevini üstlenmiş karakterde bir kaç şahıs, ellerinden gelse yırtıp çöpe atacaklar bizim bu çalışmalarımızı… Yalnız bana değil bu akımın öncüsü olan tüm arkadaşlarımıza hakarete varan sözlü saldırılar ve hırçınlıklar içine girdiklerini görüyoruz. Harâretli tartışmalarından anlaşılıyor ki hiç birisi de, bu nedir diye okumamış, incelememiş veya yüzeysel bir göz atışla yetinerek, önyargılarıyla eleştirel davranışlara giriyorlar…
Bu şahışlara: “Ya kardeşim, senin alışmış olduğun şiiri elinden alan yok, bunlara karşı çıkan yok!… Biz aruz, serbest ve hece; üçü de bizim bunlarsız asla edebiyat olmaz dediğimiz halde, sırf nefis tatmini için saldırıyorsun sen. Beğenirsin beğenmezsin o senin bileceğin şey ama bu hırçınlık niye? Diyorum.
“Kendi tarzında yazsana, niye başkalarına özeniyorsun? “ diye bir mesaj aldım geçenlerde.
Ben de soruyorum bu harika(!) soruya karşılık:
“Arkadaşım, şiirlerini yazdığın tek şiir kalıbı olan koşma da, Karacaoğlan’a uzanmıyor mu? Neden Karacaoğlan’ı taklit ediyorsun peki sen? Kendi tarzını oluştursana! diyorum ben de…”
Her olgunun bir başlangıcı bir ilki vardır. Hececilerin, serbestçilerin, aruzcuların, bu güne kadar yazanların hepsi de özentiliymiş demek ki…Çünkü bu akımlar da gökten inmediler ya! Hepsinin bir başlatanı, bir öncüsü vardı elbette. M.Akif, Necip Fazıl, Nazım Hikmet; tüm şairler özentili demek ki… Çünkü onların da benimsediği bir akım, tarz sahibi insanlar vardı sonuçta…
Yazmayı beceremiyorsan yazanları alkışla! Alkışlamaya için elvermiyorsa sessiz kal! Ne demişler? Söz biliyorsan konuş seni âlim sansınlar, bilmiyorsan sus da ârif sansınlar! Takılmış plak gibi, sırf eleştirme ve engel olma görevini yerine getirmek amacıyla aynı havayı tekrar etmenin bir anlamı yok…
Gülce nedir? diye soranlar -gulceedebiyat.net- sitesinde teferruatlı cevabı bulabilirler.
“Gülce,kökleri şiir tarihimizin derinliklerinde, gövdesi bugünlerde, yaprak, dal ve çiçekleri geleceğe uzanan Türk şiirinin yepyeni bir atılımıdır.”diye tanımlayor kendisini ve devam ediyor:
“Gülce, "Ben" demeyen, "BİZ" diyen şair ve yazarların oluşturduğu edebî bir topluluktur.”
“Gülce, anlamsız ve gereksiz vezin kavgalarına son veren bir edebiyat oluşumudur.
“Gülce, çağa "önce insan ve ülkem" anlayışıyla bakan şairlerin birlikteliğidir.”
“Gülce, yaşayan Türkçe'ye ve ayyıldızlı bayrağa sevdalı şair ve yazarların buluştuğu edebiyat, sanat, kültür hamlesinin adıdır.”
“Gülce, başta Azerbaycan olmak üzere Türk Cumhuriyetleri'nde yaşayan şairler dünyası ile dostluklar oluşturmuş, dünyaya açık, dünya şiiriyle kucaklaşan bir Türk Şiiri yapılanmasıdır.
“Gülce, internette oluşan sanal dostlukları reele taşıyan, kardeşlik-dostluk-hoşgörüye açık, parti-siyaset-bölücülük ve ayrımcılığa kapalı şairlerin şiir ocağıdır.”
İşte beni kendine çeken Gülce'nin bu sözleri ve bunları hayata geçirmeye çalışan değerli bakış sahiplerinin çırpınışları oldu.
Şu son maddesi özellikle bize ne çok lazım değil mi?
“Gülce, internette oluşan sanal dostlukları reele taşıyan, kardeşlik-dostluk-hoşgörüye açık, parti-siyaset-bölücülük ve ayrımcılığa kapalı şairlerin şiir ocağıdır.
Asuman Soydan Atasayar
Hatırlattıklarınız için teşekkürü bir borç biliyorum. Kaleminize ve yüreğinize sağlık.
Şiir ve Edebiyat adına gösterdiğiniz yoğun gayret ve emeğin farkında bir kardeşiniz olarak bu çalışmanızdan ve duygularınızla bezediğiniz bilgi birikiminizi müşahade etmekten duyduğum sevinci özellikle bilmenizi isterim… Işık tutan kaleminiz ve sevgili yüreğiniz yanıbaşımızdan hiç eksilmesin… Sağlıklı, u/mutlu daim olun… Selam ve saygılarımla…