Bu sabah Rilke’nin aşık olduğu kadına yazmış olduğu dizeleriyle başladım güne.
Ne zaman 21 Mart gelse, parmaklarım klavye tuşlarına dokunur, yazar da yazarım. Sonra hiçbirini yayınlamam nedense. Dosyalarımın içine atar, “gün gelir yayınlarım,” düşüncesiyledir, belki de…
Bugün de dokundu parmaklarım tuşlara.
21 Mart Dünya Şiir Günü ya bugün…
Geçtim yine klavyenin başına yine… Bellek raflarımdan birkaç unutulmaz ismi çekip masaya koydum.
Acaba hangisinden başlamalıydım?
Necati Cumalı’nın uğruna dizeler yazdığı kızıl saçlı kadınından mı?
Nazım’ın aşık olduğu birden fazla kadınlarından mı?
Yoksa üç erkeğin yüreğinde fırtınalar estirmiş Tomris Uyar’ı mı?
Ya da tüm gençliğimizi aşk dizeleriyle oyalayan Asaf’ın gizemli Lavinya’sını mı, klavye tuşlarına konu edeyim?
Veya,
Aşık olduğu kadını dizelerinde gizlemiş Beyatlı’nın gizemli aşk dünyasını mı, yazmalıydım?
” Sessiz Gemisi” aklıma gelince, gerçek olduğuna bile emin olmadığım Celile Hanıma olan aşkını konu etmek hiç içimden gelmedi açıkçası.
Hele ki “oğlu Nazım Hikmet ‘in özgürlüğü için Galata Köprüsündeki bir annenin halktan imza toplarken, onu görmezlikten gelmesini” düşününce…
O anı düşününce şaire bastırdığım öfke gözlerime sıçramıştı! Bende onu yazmaktan vazgeçtim.
Tarihte birçok güçlü karakterin aşkları, şiirlerle edebiyat dünyasına yansımıştır. Ben kısaca isimlerini geçip asıl yazmak istediğim, dünya litaretürüne geçmiş üç dahi, edip ve düşünürü, “baş-döndürten” aşkıyla sarhoş eden Lou Salome’den biraz bahsetmek istiyorum.
1800 ikinci yarısında yaşanmış çoklu bir aşk öyküsünü okuyunca ilgimi çekmişti, kural tanımayan sıradışı kişiliğe sahip olan Salome.
Nietzsche’yi ağlatan kadın, olarak tarihe geçen Salome, aynı zamanda ünlü yazarın aklını başından almıştır. Sonrasında bir kadın düşmanı olmasını nasıl başardığı, tartışılır tabi…
Bana ilginç gelen tarafı neydi biliyor musunuz?
Salome tam 34 yaşına kadar hiçbir erkekle cinsel birlikte olmamış. Hatta evliliklerinde bile…
O yaşına kadar da bekaretini korumuş.
Beni asıl düşündüren onun 2,5 milimlik bekaret zarı değildi.
Bu kadının, tüm ünlü düşünür, şair, ruhbilimcilerine kendisine nasıl tutsak ettiği, deliler gibi aşık ettiği idi…
Peki kimdi onlar?
İlk aklıma geçen isimler;
Rilke
Freud
Nietzche
Paul Ree
Viktor Tausk
Ve daha onlarcasıdır…
Sonra şu soru üzerine biraz düşündüm:
Salome, acaba aşkı nasıl yaşıyor, yaşatıyordu?
Sıradışı güzelliği olmayan bu kadının tek sırrı; özgürlüğü ve zekasıydı. Birlikte olduğu erkeklerde aşkı, tensel değil aşkı zihninlerinde yaşatmıştı. Zira, sevginin ve sadakatin aşkı öldürdüğüne inandırmıştı.
” Dünya sana hediye sunmaz, inan bana. Eğer bir yaşam istiyorsan, çal onu!”
Bu sözlerin hakimi Salome, o tarihlerde bile eril tarihin baskısı altındaydı. Kimileri kırbaçlı kadın, kimileri Adem’in ilk eşi Lilith benzetmesi yaparken, kimileri de feministlikle yaftalamıştır.
Ama o bütün eril mitlere karşı direnmiş özgürlük savunucusu kadın başta aşk, felsefe, psikoloji ve din olmak üzere tam 19 kitap yazmıştır.
“Tanrı bugün öldü ve artık yaşamıyor!” Diye kliseyi hedef alan sözüyle annesiyle bile tartışmıştır.
Geleneklere aykırı söylemleriyle dikkatleri üzerine çeken Salome’nin aklıma gelen unutulmaz söylemlerinden bazıları şuydu:
” Anılara bağlı kalırım, ancak bir erkeğe asla bağlı kalmam!”
” Bedensel tepkiden ruhsal sempatiye giden yol yoktur. Ama ikinciden birinciye gidilebilir.”
Salome, kendisinden tam 17 yaş küçük olan Rilke ile ilk cinselliğini yaşadığı halde ona bağlı kalmayan bir kadındı.
Hatta aşıklarından biri olan psikanalizin babası, Freud bile ona olan hayranlığını
” Korkunç zeka” diye sıfatlamıştır.
Rilke, ” Sana hiçbir zaman sarılamıyorum. Bu yüzden senden vazgeçemiyorum,” sözlerinin sihri olsa gerek, baskın karakterinin tek yenilgisi Rilke ile yaşamış olduğu aşkıdır.
Ondan ayrılık nedeni aralarındaki yaş farkının, ileride annelik duygusuyla örtüşeceği kaygısıdır. Veda vaktinde dahi zekasını kullanır, ve şunu söyler ünlü şaire:
” Çok muhtaç olduğunu hissettiğinde; en kötü saatlerinde beni arayacaksın!”
Rilke de belki de bu nedenle tanrısal bir varlık gördüğü, taptığı kadını, şiirleriyle taçlandırmaya çalıştı.
Şiirlerinde sevdasını sağmıştır:
” Gözlerimi çıkar, seni görebilirim.
Kulaklarımı tıka, seni duyabilirim.
Ayaklarım olmadan sana kadar yürüyebilirim.
Dudaklarım olmadan bile seni çağırabilirim.
Kollarımı kes, seni tutabilirim.
Bir el gibi yüreğimle kalbimi çıkar al, beynim çarpar.
Eğer beynimi ateşe verirsen,
Seni kanımda taşırım!”
…
Nietzsche, ona tam sahip olmak istemiş, evlilik teklifi etmiştir. Ama reddedilmiştir.
Ölmeden önce söylediği son sözler şu sözleri sanki birer kehanet gibiydi
:
” Düşüncelerimi serbest bıraksam, aklım kimseyi bulmaz. Tüm bu olup bitenlerden sonra, en iyisi ölmek!”
21 Mart Dünya Şiir Gününe bir de kısa öyküyle renk katalım mı?
“…Bir adam çok sevdiği bir kadına şiirler yazıyordu. Sonra o kadın ansızın onu terk etti. Adam kadının ardından şiirler yazmaya devam etti. Daha çok yazdı. Ve günün birinde çok ünlü bir ozan oldu.
Yıllar sonra kadının yaşadığı kente gitti ve büyük bir şiir dinletisi sundu. Dinleti bittiğinde kadın kolunda kocası ile çıkışa geldi ve adama ”merhaba” dedi. Adam ona sıradan bir insana bakar gibi baktı.
Kadın,”beni tanıdın mı ”dedi. Adam, ”hayır tanımadım” dedi.
Kadın, “Nasıl tanımazsın! Hani uğruna şiirler yazdığın kadınım ben. Seni şair yapan kadın”dedi.
Adam kadının gözlerine baktı ve şöyle dedi:
”Keramet sende olsaydı, kolundaki adam da şair olurdu…”
…
Emine Pişiren/ Kocaeli