Mavi denize karşı, zümrüt yeşili bitki örtüsünü, altın pencereli evleri ve çatısı eğrilmiş merekleri göremiyorum. Evlerden yükselen sesleri, ineklerin bağırmasını, köpeklerin havlamasını ve miyavlayan kedilerin sesini duyamıyorum.
Patika yolları, o yollarda sırtı kamburlaşmış, elinde değneğiyle yürümeye çalışan, şahsiyet abidesi ve gelecekle ilgili öğütlerini esirgemeyen yaşlılarımızı ve çeşmelerimizi göremiyorum. Çeşme başında su akışına karışmış ipek inceliğinde söylenen türkü ve şarkıları da duyamıyorum.
Çimende top koşturan arkadaşları, arkalarındaki doruk ve dut ağaçlarını göremiyorum. Top sesini, derenin çağıltısını ve denizin yorulmayan dalgaların sesini duyamıyorum.
Kerpiç ve kara taş evleri, serenderi, kaderine terk edilmiş de olsa mereği ve mereğin kara ateşi, kara zinciri, saç ayağı, yal kazanını, pekmez tavasını ve çıkan dumanı göremiyorum.
İnek, köpek ve kedi yavrularını göremiyorum. Onların çok naif seslerini ve içimde hissettiğim enerjilerini alamıyorum.
Tüfekleriyle avcıları, av hayvanlarını, vadi boyunca sığınacak yer aramalarını, kara parçalarını ve su birikintilerini mekân tutmalarını göremiyorum. Avcıların ıslıklarını, tüfek sesini ve av hayvanlarının kurtulma adına bağırmalarını duyamıyorum.
Baharın güzel bir gününde çimende kurulan tezgâhı, ustası olan annemi ve ortaya çıkan el emeği göz nuru renklerle barışık; dur maç, kilim ve bel bağını misafire sunulan ayranı göremiyorum. Annemin incecikten nağmelerini, yayığın çalkanmasıyla oluşan sesi de duyamıyorum.
Mevsimine göre olgunlaşan meyveyi, dut pekmezini, arı kovanlarını, yaban eriğini ve karayemişi göremiyorum. Göremiyorum dalında olgunlaşmış meyveyi. Topraktaki çileği. Pekmezin fokurdamasını ve arıların vızıldamasını da duyamıyorum.
Mısır ve fasulye için yapılan imeceyi, su değirmenini ve ambarı göremiyorum. Değirmen ve derenin karışan seslerini duyamıyorum.
Çimene kurduğumuz çadırı ve kara taş duvarı göremiyorum. Çadırdan yankılanan Türk sanat ve halk müziğini kuşların sesiyle karışık hâllerini duyamıyorum.
Tarla ve bahçeyi göremiyorum. Onları göremeyince; bütün sebzeler hayallerde canlanıyor. Sebzelerin güzelliğini doğallığını ve ilaçsız olmasını özlüyor ve özlediğimle kalıyorum.
Bahçemizin mührü, çalışma sembolümüz, tarla ve çayır yığınlarını göremiyorum. Toprağın çalışıldığını, yarınlara güvenin şahsiyeti güçlendirdiği hissini algılayamıyorum.
Köylü olarak ürettiğimiz süt, tereyağı, peynir, yoğurt ve kaymağı göremiyorum. Bunların lezzetini doyamıyorum. Köylünün folklorik kıyafetini göremiyorum. Oyunları kuran kemençeyi ve sesini özlüyorum.
İdare lambasını, elinde kazma ve kürekle çalışmaya giden delikanlıları göremiyorum. 29 Ekim ve 23 Nisan Türk Milleti’nin bayramlarının köylerde kutlandığı şeklini hissetmek istiyorum.
Hayatımızdan neler geçti ve göçtü bize kalanlar diyerek kıymetini bilmemiz gerekir diye düşünüyorum. Köyümüzün düzenine tekrar dönemeyeceğimiz için de üzülüyorum.
Anne ve babamı göremiyorum ve de duyamıyorum.
Hasan TANRIVERDİ