Ahmet Goncagül’e baktığında kavak yaprağı gibi titrediğini hatırladı. Ağzına su damlattı ve ağlaması kesildi. Çocuğu hanımı kucağına alıp ısıttığında ise uyumuştu. Güzleğe kaçmaya çalışmaları gözünün önünden gitmiyordu.
Güzlek sapağına geldiğinde akşam olmak üzereydi. Yorgunluğuna rağmen durmadı, yürümeye devam etti. Damın kapısını vurduğunda hanımı tedirgin olmuştu. Ahmet’in sesini alınca kapıyı açtı. Hanımına yolda askerleri gördüğünü ve çetelerin kaçtığını söyledi.
Güzlekte bayram havası esti. Ateş yakıldı süt kaynatıldı, patates pişirildi. Artık güzlekte gizli kalmak kalkmıştı. Goncagül ve Yunus dünyadan habersiz uyanmışlardı. Sabah sütlerini içtiler, patates kavurup yediler. Ahmet ilçeye gidip haber bakmalıyım dedi. Gece yarısı yola çıktı. İlçeye vardığında güneş ışınları ilçeyi abluka altına almıştı.
Ahmet amcasının dükkanının açılmasını bekledi. Amcası geldiğinde sarıldılar. Amcası ağladı ve kimsemiz kalmadı dedi. Köylerde barınamayacağını hemen gelmesini söyledi. Ahmet’i bir yere yerleştireceklerdi. Ahmet amcasına, “Gitmeliyim, göçü alıp gelirim.” Dedi.
Güzlekten buruk bir sevinçle çıktılar. İlçede amcasının gösterdiği eve yerleştiler. Goncagül ve Yunus olaylara bir mana veremiyordu. İlçede tanıdıkların ilgi odağı Goncagül’dü. Yunus da Goncagül’ün peşinden ayrılmıyordu.
Goncagül’ü kim bırakmış veya nasıl kaybolmuştu. Arayanı soranı var mıydı?
Goncagül koşuyor oynuyor gözlerinin içi gülüyordu. Ana ve babasını hatırlamıyordu. Yalnız bazı oyunlarını tekrar ediyordu.
Ahmet ve hanımı köylerinin yakılmasını kabullenemiyor, Ermeni komşularının insanları yakabileceklerine inanamıyorlardı. Çocukların bu olaylardan etkilenmemeleri için yanlarında hiçbir şey konuşmuyorlardı.
Anne, Goncagül’ü rüyasında öğretmen olmuş gördüğünde ağlayarak uyandı. Çünkü köyüne tayin olmuştu. Onlara uyurken baktığında gözleri doluyordu. “Yakınlarım uykularında çeteler tarafından yakıldılar.” dedi. Köyden bir fırtına Goncagül’ü yola mı fırlatmıştı.
Goncagül bugün okula kayıt olacak ve hazırlık okuyacaktı. Yunus da tutturmuş bende okula gideceğim diyordu. Çocuğu nasıl ikna edeceklerdi. Anne akla karayı seçiyordu. Onu da yalancıktan kayıt edeceklerdi.
Okul çıkışı ağlayan bir anne gördüler. Yanından geçerken yürekleri cız etti. Acaba aradıkları Goncagül olabilir miydi?
Eve geldiklerinde annenin ağlamasını tekrar tekrar konuştular. Aradıkları Goncagül olabilirdi. Çünkü okul yaşının denk gelmesi insanın içinde bir kuşku uyandırıyordu. Ahmet köyünü özlüyor ve konuşuyordu. Yakılmış bir köy hemen kendine gelemezdi. Köyden onlara fayda yoktu. Topraklar bir süre yalnız kalacaktı.
Goncagül’e bezden dikilmiş çanta aldılar. Kalem silgi ve cetvel aldılar. Okul kıyafetini daha sonra seçeceklerdi. Öğretmeni Goncagül’ü çok sevmişti. Fakat herkesin morali bozuktu. Çetelerin fırtınasında yakılıp yıkılanlara karşı elden gelen bir şey yoktu.
Anne Goncagül ile Yunus’u beraber okula götürüyordu. Kıyafetleri çok yakışmıştı. Anne, “İçiniz kan ağlarken çocukların okuluna sevinemiyoruz.” Diyordu. Anne Goncagül ile ilgili nüfus kaydının olmamasını okula Ahmet açıklayacaktı.
Ermeni çetelerin katliamı öğretmenler tarafından anlatılmıyordu. Çünkü olaylara bizzat tanık olanlar vardı. Bunlar ağlıyor ve anne ve babasının yakıldığını biliyorlardı. İlçe kendinde değildi. Alışveriş canlı değildi. Yerli mallar satılmıyordu.
Ahmet devlet dairesine girmiş çalışıp evi geçindiriyordu.
Okul başladıktan iki ay sonra ilk gün ki, kayıt zamanı ağlayan anne okulun önünde oturmuş bakıyordu. Goncagül’e dikkat kesilmişti.
Ahmet okul müdürüne Goncagül’le ilgili bilgileri anlattı. Müdür kaymakamlığa kayıp baş vurularını istedi. Bunun üzerine bir kız çocuğu için de baş vurulduğunu öğrendi. Gerekli yerlere haber salındı ve Goncagül’ün anne ve babası olduğunu iddia eden kişiler okula geldiler.
Okul müdürüne nasıl kaybolduğunu anlattılar. Esasında kayıp değil evler yakılırken, gecenin karanlığında kaçarken eşyaların yanına uyurken bırakılma olarak anlatmışlar. Geri dönüp kızlarını ve eşyalarını alamamışlar. Çünkü çeteler olayı fark edip yolu kesmişler. Geri dönseler öldürüleceklermiş.
Goncagül’ü müdür yanına almış ve anne ve babasıyla görüştürmüş. Anne kızını görünce bayılmış. Baba ayakta zor kalmıştı. Ahmet ve hanımı da gelmiş ve birlikte olaylar tekrar anlatılmış ve olaylar doğrulanmış.
Her iki anne ve babanın üzüntüsünü kelimelerle anlatmak mümkün değildi.
Ahmet ve hanımı Goncagül’ün anne ve babasını eve götürdüler. Adını nasıl koyduklarını tekrar anlattılar. Anne doğumundan itibaren Zeynep’ini anlattı. Günlerin yıl gibi geldiğini ve çöktüğünü açıkladı.
Baba Ahmet’e vilayete geleceksin orada seni milli eğitime alacağım. Size ev vereceğim ve hiç ayrılmayacağız diyor.
Zeynep’in babası vali yardımcısı olarak görev yapıyormuş.
Zeynep’in başından geçenler roman olarak da yazılmıştır.
Hasan TANRIVERDİ