Acıya yeni acılar ekleniyor ve köyler yakılıp yıkılıyordu. Asker Ahmet, güzleğe kaçmak için sabahı beklemedi. Zaten köyde kimse kalmamıştı. Belki bir iki yaşlı köylü ocağının tütmesini istiyordu.
Ahmet’in amacı sabaha karşı dağlar arasındaki keçi yoluna ulaşıp güzleğe sığınmaktı. Evden göz yaşlarıyla apar topar çıktılar. Eşyalar ata yüklenmiş, oğlu ve inek hanımının ellerinde korku içerisinde köyden uzaklaştılar.
Güzlek sapağına gelmeden yol kenarında bir çocuk iniltisiyle irkildiler. Ahmet sese yöneldi. Eğildi taşın kenarında ağlamaklı hâlde kız çocuğunu fark etti. Hemen kucağına aldı. Ay ışığında görebildiği kadar etrafına baktı. Gözleri herhangi bir eşya aradı. Hanımının gelmesini bekledi. “Yitik bir kız çocuğu.” Dedi.
Yitik çocuk, ağlamaktan sesi kesilmiş, sararmış solmuş bakışları ürkek ve titriyordu. Gündüz sıcak ve gece soğuk kavurmuştu yitik çocuğu. Herhâlde boğazından bir yudum su ve bir lokma ekmek geçmemişti. Güvenilir ellerde ve sıcak bir yuvada olduğunu ona hissettirmek. Hanımı; “Yavrum annen peşimizden gelecek.” Diye kulağına fısıldadı.
Yollarına devam ederken Ermeni çetelerine yakalanma korkusu içlerini kemiriyordu. Ahmet yitik kız çocuğunu, hanımı da oğlunu sırtladı. Korku hisleri panik durumuna dönüşmüştü. Gün açmadan güzleğe aşmak istiyorlardı. Güzlekte onları bulmak nerede ise imkansızdı. Güzleğe vardıklarında neler yapabileceklerini konuşacaklardı.
Ermeni çeteler ne yapıyorlar. Daha dün komşularımızdı. Birlikte yedik içtik, sohbet ettik. İyi ve kötü günleri beraber atlattık. Harmanımızı beraber kaldırdık. Sütümüzü aynı kazanda kaynattık, tere yağını ve peyniri bölüştük. Güvenli ve dürüst komşularımıza ne oldu. Babamın kaza geçirmesinde, Ermeni komşumuz olmasa babamı kurtaramazdık. Nereden buldular bu kadar silahı. İnşallah ordu yetişir de yitik kız ile birlikte kurtulur ve hayata döneriz.
Gün doğumunda güzleğe vardıklarında alacakaranlık üzerlerinden silinmişti. Bu günlerde gizlilik önemliydi. Ahmet geri döndü ve keçi yolunu taşlarla kapattı. Ses çıkartmayacaklar ve ateş yakmayacaklardı. Ermeni militanlar her yerde olabilirlerdi. Bugüne kadar kimseyi sağ bırakmamışlardı. Çocuk, kadın ve yaşlı demiyorlardı.
Hanımı yitik kız çocuğuna, “Goncagül” adını verdim dediğinde Ahmet çok sevinmişti. Gözlerinden yaşlar dere gibi aktı. Komşu köydeki ablası ve yeğenleri de eve kitlenmiş ve çayır yığınıyla yakılmıştı. Ahmet bu insanlık dışı olayları aklım almıyor nasıl yaparlar diye söyleniyordu.
Köyümüze dönüp düzenimizi devam ettirmeliyiz. Arpa bulamazsak samana razı olacağız. Düne kadar ki gibi insanca yaşamalıyız. Goncagül’ün ailesini bulup onları da güldürmeliyiz. Goncagül’ün Yunusla oynarken ki gülmesini sürekli hâle getirmeliyiz.
Ahmet ana yola kadar inip bir haber alabilmeyi deneyecekti. Türk ordusu müdahale etmeye başlamışsa güzlekten çıkabiliriz. Çünkü dünyadan kopuktular. Haber kaynakları yoktu. İlçeye ulaşabilse her şeyi öğrenebilirdi. Hanımına Goncagül’ün annesi de bizim gibi kaçabilmiş miydi? Diye sorduğunda hanımı ağladı. Boynunu büktü ve bilemem dedi.
Ahmet sabaha karşı köyünü gören tepeye kadar gitmeyi deneyecekti. Tepeye güneş doğduktan sonra varabildi. Köy tamamen yakılmış ve evler, damlar ve çayır yığınları hâlâ tütüyordu. Nerede ise bayılacaktı. Yüzü koyun yere kapandı ağladı. Hırslandı, çocuklar olmasa hemen savaşa katılırdım dedi. Kalbi düzensiz atmaya başladı. Annesine ve babasına seslenmek istedi; köyde, büyüklerine, öğretmenine ve muhtara yaktılar, yıktılar bizi demek istedi. Zincirden boşanan mahkûm gibi oturdu ağladı. Ermeniler bereketli topraklara büyük acılar yaşatmışlardı. Fakat bilinmelidir ki, maymun ne kadar haykırsa aslan kesilmez.
Biraz daha aşağıya indi ve yoldan geçen Türk askerlerini gördü. Askerlerin peşinde sivil vatandaşlarda vardı. Ahmet yola indi ve sivil vatandaşlara durumu sordu. Vatandaşlar “Ordumuz duruma hâkim” dedi. Ahmet geri döndü ve koşarak güzleğin yolunu tuttu.
Güzleğe vardığında bir süre konuşamadı. Dinlendi ve hanımına hazırlan anılarla dolu köyümüze gidiyoruz.” Dedi. Yalnız köyün yok olduğunu söylemedi.
Hasan TANRIVERDİ