Evden kapıyı kilitlemeden çıktım. Tan yeri ağarmamıştı. Taşlara çarparak yürüyebildim. Kayığa kadar el yordamıyla varabildim. Bu arada işitmediğim değişik sesler duydum.
Kayığın örtüsünü, açmadım ve bekledim. Yabani hayvan gelse kayığa çıkarım, diye düşündüm. Kenarına oturdum ve uyukladım. Gözüme titrek bir ışığın vurduğunu fark ettim. Bir zamanlar, böyle bir fenerim vardı. Akşamları çocukları almaya gittiğimde, el fenerim hep yanımda oluyordu.
“Hey gidi günler,” Dedim.
Akbaba gibi başımı öteye beriye çevirdim. Titrek ışık seslendi. Amca iyi misiniz? Dedi. Kendini tanıttı. Kemalin büyük oğlu musun? Balık için erken değil mi?
Sabahın ilk ışınları tepeden gelmeye başladı.
Küçüğümüz, gece evden kaçmış. Acaba balıkta mı? Diye yoklamaya geldim. Yavrum, onun otobüste çalışacağını, söylediler. Otogara geçsene oradan bilgi sahibi olursun, dedim.
Amca, teşekkür ederim. Fakat babam belki size demiştir. Nüfus dairesine işe koyacaktı. Sormadan gitmesine üzülürüz. Saati sordum, yediyi geçiyor, ama bulutlar bir tuhaf, dedi.
Günün aydınlığı biraz daha açılsın diye bekledim. Rüzgâr sert esmeye başladı. Yanık kokusu geldi. Bulutlar iyi sinyaller gelmiyordu. Kayığı hazırladığımız güvenli yere çekmek istedim.
Kuşlar kaçar gibi ötmeye başladı. Kayıklarıyla suya girenler oldu. Bir ikisine havayı işaret ettim. Selam verdiler, fakat işaretime aldırmadılar.
Oltamı alıp göletin kenarına vardım. Sessizce yemleyip attım. Çok geçmedi büyük bir sazan yakaladım. İkinci defa attım, boşa çektim. Arada kayıkları da kontrol etmeye başladım. Bulutlar hareketlendi ve gri renkleri siyaha dönmeye başladı.
Kayıkçıya el ettim. Çıkın diye ikaz ettim. Sağanak geliyor, ıslıkla da herkesi haberdar ettim.
Balıkları alıp kaçtım.
Balıkçılar, fırtınanın etkisiyle, çamura saplanmışlar. Kuru yerleri kalmayacak şekilde ıslanmışlar. Konu pişman olmak değil, kurtulmaları problem olmuş. Hava kararmaya başlamış ve bir adım dahi yol alamamışlar.
Akşam kötü haber geldi. Yardım için gölete çağrıldık.
Halat ve feneri alıp yola çıktık. Yollar taşla dolmuştu. Kayıklara ağır aksak da olsa vardık. Kayıkların örtülerini yeniden bağladık. Barınağa baktık, iki kayıkçı bekliyordu. Onlara halat atıp kenara çekmeyi deneyelim, dedim.
Kayıkçılarla yakına kadar gittik.
Gölet, deniz gibi çalkalanıyordu. Halatı atıyoruz fakat kayık yana kayıyordu. Bir türlü halata tutunamadılar. Gece ilerleyince kurtarma ekiplerine haber saldık. Bir süre sonra ekip geldi ve kayığı kenara çekti.
Kayıktan çıkacak güçleri kalmamıştı. Kayığı bağladık, üzerini örttük. Birlikte köye döndük.
Köye vardığımızda sabahın esintisi başlamıştı.
Göletin dinmeyen rüzgârı, biraz daha soğumuştu.
Hasan TANRIVERDİ