Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme…
Kollarını aç ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
GÖKTEN ÜÇ ELMA DÜŞTÜ
Çocukken hepimize anlatılmıştır masalar.
Masallar halk kültürünün vazgeçilmez temel ürünlerindendir. Çocuk edebiyatı ürünlerinin başında masal gelmektedir. Birçok çocuk okul öncesi dönemde ailelerinin anlattığı, okuduğu masallar sayesinde bu edebi ürünle tanışmış olarak eğitimine başlar.
Mutluluğu temsilen gökten üç elma düşer. Elma, Anadolu Türk masallarında iyileri ödüllendirmek için kullanılan önemli bir geleneksel motiftir. Masalda iyiyi temsil ederek sonunda hedefe ulaşmanın en büyük ödülü mutluluktur…
Gökten üç elma düşerde biz onu görmeyiz. Gönül gözümüz mü kapalı acaba?..
Ve diyorum ki; bir gün sevdamı yüreğime yüklesem, alıp gölgemi yanıma dağ deniz çekip gitsem, insanın olmadığı uzak kıyılara. Ormanlar dolaşsam, dağlar denizler…
Ağaçlar diksem bulutsuz adalara, çiçekler sulasam keyfimce, yıldızlar arkadaşım, kuşlar yoldaşım olsa… Şiirler toplasam gün boyu mavi göğün altında…
Bir sevda rüzgârı esse uzaklardan, bir ılık meltem alıp götürse hayallerimi bilmediğim tanımadığım uzak yerlere…
İnsan bazen gerçekten her şeyden ama her şeyden bir süreliğine uzaklaşmak istiyor. Bu bir ihtiyaç ruhun ilacı, bedenin hasreti gibi. Yeni bir güne doğmak gibi… Geldiğinde yeni bir hayatın ilk basamağına çıkmak gibi…
Derim ki: Yüreğinizde öyle bir umut taşıyın ki onu sizden kimse alamasın. Gözleriniz hep gülsün, mutluluğu sizde arasınlar… Ama yüreğinizi öyle bir saklayın ki gerçekten hak eden bulsun…..
“Fırtınalı gençliğin, debdebeli güzelliğin duygusallık çağından başlayıp ömrün çileli basamaklarından geçerek ihtiyarlık sabahında uyanıncaya kadar geçen uzunca bir serüven.
Kış çiçeğine benzeyen yaşlılığın ağır yükü, eskimiş zamana ve hayatın yalın haline dokununca; gençlik günleri yad ediliyor, mumla aranıyor…” Ama mumu bir fırtına söndürdü söndürecek derken, onu korumakla uğraşırken, hayat akıp gidiyor bir çoğunu istemediğin macerada…
Bu sabah oturdum kendimi sorguladım. Mutluluğumu ve mutsuzluğumu.
Ve anladım ki hayatımda iki çeşit karakter yerleşke seçmiş bedenimi, biri mecburiyetim biri sevdiğim.
Birisi mutluluk veren yaşamıma, birisi mutluluğumu çalan yaşamımdan.
Sonra sordum kendime?.. Aynada ki yüzüme. Aynalar yalan söylemez…
Bir silgi olsaydın ne silmek isterdin?.. dedim…
Hatalarını mı yoksa kötü anılarını mı?..
Yoksa başarısızlıklarını mı?..
Kalem olsaydın kimi eklemek isterdin hayatına?..
Seni dinleyecek birini mi?..
Sana küçük mutluluklar yaşatanları mı?..
Yoksa her daim yanında olanları mı?..
Şimdi durup bir düşün, neler eklemek isterdin?..
Neler silmek isterdin?..
Cevap eskiyi silip yeniyi yaşamak, hiç yaşanmamış gibi hayatımı zindan edenleri unutmak… Ve onları yok saymak onların yok saydıkları gibi…
Demiş ki üstat;
“Dar kapıdan girin. Çünkü yıkıma götüren kapı geniş ve yol enlidir. Bu kapıdan girenler çoktur. Oysa yaşama götüren kapı dar, yol da çetindir. Bu yolu bulanlar azdır.”
Bazen hayatta toplanmak zordur, gitmek kadar zordur hem de. İnsan bu; kafasını toplayamaz, eşyalarını, kalbinin kırıklarını belki de sözlerini. İşte bu yüzden…
“Asla pes etme” cümlesinin klişe olmasının bir nedeni var. Hayat başarısızlıktan başarıya uzanan umut hikayeleriyle dolu. Her başarısızlık aslında başarılı olma yolunda ufak bir tümsek. Biraz sarssa da yolu tanımamızı sağlıyor ve bizi daha güçlü kılıyor…
Hayat akarken sarf edilen çabalar, uğraşlar bizi hayatımızdaki bir sonraki adıma hazırlar, gerekli güce ulaşmayı sağlar. Kendi kanatlarınızla uçmak isterseniz emek vermeniz, zorluklarla mücadele etmeniz gerekir.
Hayatın tadı kalmadı değil de, bizim hayattan tat alma felsefemiz değişti. İnsanlar hiçbir şeyden tatmin olmuyor. Hayata bakış açıları değişti her şey maddiyat…
Hiç hissettiniz mi bilmem; yaşamın mutlu anlarını ve zorluklarını sevdiğiniz bir insanla paylaşmak ne insanca bir güzellik, ne yüce bir duygudur bilir misiniz?..
Bazen içinize bir sıkıntı düşer. Bazen de darlık Sebebini ararsınız ama bulamazsınız: Çünkü yoktur bir sebebi. Bazen karamsarlığa düşersiniz.
Onun da sebebini arar durursunuz. Onu da bulamazsınız. Bilemezsiniz. Düşünemezsiniz.
Hep çevrenizde ararsınız nedenini bir umutla. Ama bulamazsınız.
Hâlbuki dışarıda değil içinizdedir her şey. O içinizi acıtan şey.
Sol yanınızın acıdığını hissedince farkına varıyorsunuz sebebinin.
Nasıl mı? Hani sevgiler vardır hiç bitmeyen, yaşandıkça değerlenen ve arkası gelen. Kartopu gibi yuvarlandıkça büyüyen.
Mutluluğun ta kendisidir hani, hiç eksilmeyen. Bir narin çiçek gibidir her gün yeniden yeşeren.
Bilir misin bir de hani ulaşılamayan sevgiler vardır. Hiç sulanmadan, hiç güneş yüzü görmeden, toprağını kazımadan büyüyen çiçeklere benzerler. Dilin varmaz hani bu büyük aşkı içinden atıp haykırmaya, ellerin varmaz hani gidip onun elinden tutmaya. Sadece gözlerin vardır senin bu aşkını anlatan, bir yalan söylemeyen onlardır, ya da derdini gizleyemeyen.
Zamanında kaybettiklerime inat, karşımda duran kahve yudumladığım fincanınla, geçmişin de yanlış duraklar da inen bir yolcunun pişmanlıkları yok.
Yolcuyum çünkü ben, tamamlayamadığım yolculuklar şevkimi kırmıyor. İnandığımdan elbet bana da ait bir durakta birinin beni kolumdan çekeceğine.
Ben yaşadıklarımın hiçbirini unutmam… Ama evet! yeri gelir susarım!
Canımı çok yakan şeyler olur ama yine de susarım, tükenirim… Buna izin de veririm aslında… Salaklığımdan mı?..
Hayır!..
Ben kimseye ”GİT” de demem, diyemem… O kişi vazgeçilmez olduğundan mı?..
Hayır!..
Ona o kadar şeye rağmen kadar değer veririm ki, her gün yaptıklarına utansın diye…
Ama bir gün öyle bir giderim ki; kaybedeceğim hiçbir şey olmaz… Ve hikaye biter… Her hikayenin bir sonu vardır; mutlu ya da mutsuz, biter bir şekilde. Ama önemli olan hikayenin nasıl bittiği değildir önemli olan hikayenin kendisidir…
Ve gökten üç elma düşer… Biri Adem ile Havva’nın payıdır…
Diğer ikisi yuvarlanır, her biri ayrı yolda yolcudur… Cennetteki sevgilileri de tekrar buluşma ümidiyle peşinden sürükleyerek…
“Mutluluk sonsuz değildir ama sürdürülebilirdir.” Hayatınızdan mutluluğunuzu sürdürülebilir kılacak hiç bir şey eksik olmasın…
Sevin hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; bu ülkenin sahipleri yalnızca bu ülkeyi karşılıksız seve bilenlerdir… Yaşamın kaynağı sevgi ise, sevgi bir tutku, tutku bir amaç, amaç bir şeyleri birileriyle paylaşmaksa, paylaşalım sevgimizi bir lokma ekmek gibi… Sağlıklı, mutlu, huzurlu, sevgi dolu güzel bir Cumartesi günü geçirmeniz dileğiyle…
Gönül soframdan gönül sofranıza sevgi ve muhabbetler gönderiyorum… Hoş kalın hoşça kalın ama her dem sevgiyle dostça kalın… Bir gün, bir yerlerde görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#